Meal Okumaları 94 – İnşirâh Suresi

Gönül Ayyıldız

Updated on:

Bir sıkıntım var diyorsunuz hemen inşirah oku diyorlar. Ferahlık verir diyorlar. Sonra biraz zorluk yaşıyorsunuz, zorluklarla beraber kolaylık var diyorlar. Yani bu ayetler çok şükür hayatımızın tam orta yerinde. Elhamdulillah bazı ayetleri böyle böyle ezberledik, hiç kuran bilmeyen insanların bile bu ayetleri tweet olarak görmek mümkün. Peki ama ne diyor bu ayetler? Biz Kuran bilen insanların bu ayetleri anlamaması, Kuran bilmeyen insanın ayeti, güzel bir söz olarak görüp tweet atması gibidir. Bu yüzden önce anlamını idrak edeceğiz. Sonra eğer surenin ferahlatma, sıkıntı giderme, iç huzuru verme gibi özellikleri yoksa bile, ayetleri düşünürken Efendimiz’i hissedeceğiz ve sonsuz bir ferahlık bizi bulacak. Şaka yapmıyorum. Çok ciddiyim. Özellikle 7 kere oku sıkıntın gitsin falan konusunda daha ciddiyim. Yoğun rivayetler göz önünde bulundurulduğunda, Efendimiz’in bu sure ile alakalı ‘’İnşirah suresini okuyan kimse, sanki bin kederli bulunduğumda bana gelmiş ve beni o kederden alıkoymuş olur.’’ buyurduğu söyleniyor. Ben doğru olduğuna inanmak istiyorum. Fakat bu hadis doğru değilse bile benim için hiç önemli değil, çünkü ben artık bu surenin ne amaçla, ne şartlar altında ve ne ders verilerek indirildiğini biliyorum. Okurken tüm bunları hatırlamak bile benim şükretmeme yetecektir. Ve inşallah bu şükür hali, bana dünyalık derdimi unutturacaktır. İnşallah! İnşallah ve inşallah.

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
İnşirah sûresi Mekke’de inmiştir. Mushaftaki sıralamada doksan dördüncü, iniş sırasına göre on ikinci suredir. Duhâ sûresinden sonra, Asr sûresinden önce nazil olmuştur. “İnşirah” açılıp genişlemek, huzura kavuşmak” anlamlarına gelmektedir. İlk âyetinde aynı kökten olan fiil kullanıldığı ve Hz. Peygamber’in gönül ferahlığına ve huzura kavuşturulduğu bildirildiği için sûre “İnşirah” adını almıştır. Ayrıca “Şerh, Elem neşrah” adlanyla da anılmaktadır. Sûrede Yüce Allah’ın Hz. Peygamber’e manevî lütufları özetlenmekte, her güçlükle birlikte mutlaka bir kolaylığın olduğu bildirilerek Mekke’de putperestle¬rin baskısı yüzünden sıkıntı çeken Resûlullah ile müslümanlara teselli ve ümit ve¬rilmekte; onlardan Allah’a ibadet ve itaatini sürdürmeleri istenmektedir. Ayetlerin konu dağılımı şu şekildedir;

1-4: Efendimiz’e verilen nimetlerin hatırlatılması
5-8: Sıkıntı ve zorluklara karşı mutlak zaferin var olduğu

“Duha” suresi, vahyin birkaç gün kesilmesi ve Resulullah’ın gönlüne bir sıkıntının çökmesi üzerine inmiş gönlüne ferahlık gelmişti. İnşirah suresi bu ferahlığı pekiştirerek şanını yüceltmekte ve ona verdiği nimetleri sıralamaktadır. Surenin surenin maksadı ise, Rasulullah’a (s.a) teselli vermektir. Nübüvvetten önce Rasulullah bu gibi şartlarla karşı karşıya gelmişti. Nübüvvet’ten sonra İslami davet başladığında onun hayatında birdenbire büyük bir inkilâb oldu. Daha önce böyle bir şeyi tahmin edemezdi. O’na saygı duyan bütün toplum, İslam daveti başladıktan sonra birdenbire düşman kesilivermişti; önceden kendilerinin gözbebeği olduğu akrabaları, dostları, kabilesi, komşuları şimdi Rasulullah’a küfretmekteydiler. Mekke’de hiç kimse onun söylediklerine kulak vermek istemiyordu. Yoldan geçerken ona laf atıyorlardı. Ona her adımda zorluk çıkarıyorlardı. Ancak Rasulullah yavaş yavaş bütün bunlara alıştığı gibi, hayatta daha kötü şartlara karşı koymayı da adet edinmişti. Bunlar, başlangıçta onun için çok zordu. Bu nedenle Rasulullah’a teselli vermek için önce Duha suresi, sonra da bu sure indirilmiştir. Surenin ilk ayetlerinde şöyle buyuruluyor; ‘’Biz senin için göğsünü açmadık mı? Senden yükünü indirmedik mi? O senin sırtını ezen yükü. Senin şanını yüceltmedik mi?’’ Yani biz sana üç nimet verdik. Bunlar varken üzülmen gerekmez. Birincisi göğsünün açılması. İkincisi, “belini büken yükten kurtarılman”dır. Üçüncüsü “isminin yücelmesi”dir. Bununla birlikte ilk ayette Rasulullah’a sorulan soru, onun bunu hatırlamamasından değildir. Bu ayette Allah, onu her zaman koruduğunu ve bundan hiç şüphe duymaması gerektiğini belirtmek istemiştir. Diyor ki; biz senin göğsünü, gönlünü açmadık mı? Sana bir inşirâh, bir iç genişliği, bir gönül ferahlığı vermedik mi? Senin kederini giderip sıkıntılarını dağıtmadık mı? Senin kalbine genişlik ve ferahlık vererek sana rahat bir nefes alma imkânı vermedik mi? Yani senin göğsünü İslâm için, Allah’a iman, hakkın marifeti için açmadık mı? Kalbini yumuşatıp onu bir hikmet kabı ve yeri kılmadık mı? Ve seni günahların olma ihtimalinden koruduk, peygamberlikten önce ve sana vahy gelene kadar seni muhafaza ettik ve sen bütün pisliklerden tertemiz idin. Tertemiz idin demiş iken, ikinci ayete geçelim. Ayette bahsedilen Efendimiz’in belini büken yükten kurtarılması meselesi nedir? Müfessirlerden bazıları bundan şunu anlamışlardır: Cahiliyye döneminde, nübüvvetten önce bazı kusurlar olmuştu. Rasulullah (s.a) bunun için üzülüyordu. Onun üzerine bu ayet nazil olmuştur. Allah (c.c.) onu teselli etmiş ve önceki kusurlarının affedildiğini bildirmiştir. Ama bize göre bu çok yanlıştır. Çünkü “vizr” kelimesinin manası, mutlaka “günah” anlamına gelmez. Bu kelime ağır yük anlamında da kullanılır. Bu nedenle, hiçbir sebep yokken bu kelimeyi kötü manada alamayız. İkincisi, Rasulullah’ın (s.a) hayatı nübüvvetten önce de o kadar temizdi ki Kur’an onun hayatını örnek vererek muhaliflerine meydan okuyordu. Rasulullah’ın ağzından kafirleri muhatab alarak şöyle söylüyordu. “Daha önce yıllarca aranızda bulundum, hiç düşünmüyor musunuz?” (Yunus 16). Rasulullah gizli günah işleyecek yapıda değildi. Eğer o böyle yapsaydı, bu Allah’tan gizli kalmazdı. Eğer böyle olsaydı Allah (c.c.) bu şahsı, meydan okumak için örnek göstermezdi. Gerçek şudur: Bu ayetteki “vizr”in manası, “ağır yük”tür. Bundan kasıt da, üzüntü ve perişanlık gibi yüktür ki Rasulullah, kavmini cahiliyette gördüğü için hassas tabiatı gereği onun üzüntüsünü içinde hissediyordu. Çünkü Rasulullah, putlara tapıldığını görüyordu. Şirk ve hurafe her tarafa yayılmıştı. Ahlaksızlık ve fuhuş yaygınlık kazanmıştı. Toplumda zulüm, fesat ve haksızlık hüküm sürmekte, kuvvetliler zayıfları ezmekteydi. Kızlar diri diri gömülüyordu. Kabileler birbirine saldırıyordu. Kan davası asırlardır devam edegeliyordu. Kimsenin can, mal ve iffeti koruma altında değildi. Bu durumu gören Rasulullah çok üzülüyordu. Fesadı gidermek için hiçbir çare bulamıyordu. Bu düşüncede onun belini bükmekteydi. Allah (c.c.) ona peygamberlik vererek ve yol göstererek yükünü hafifletti. Rasulullah, nübüvvet verildikten hemen sonra ancak tevhid, ahiret ve risalete imanın insanın bütün fesatlarını giderebilecek ve hayatta, her yönüyle ıslah için yol açabilecek tek anahtar olduğunu anlamıştı. Bu hidayetle Allah, Rasulullah’ın zihnindeki yükü hafifletti. Rasulullah, Araplar dışındaki dünyanın da kötülük içinde olduğu o zamanlarda sadece Arapların değil, bütün insanlığın bu vasıtayla kötülükten kurtulacağına kesinlikle mutmain olmuştu.

Nimetlerin hatırladığıldığı bu ayetlerden sonra Allah, kulu ve Rasulü’ne şöyle buyurmuştur: Emin ol bu zor dönem çok uzun değildir. Bu zorluktan sonra ferahlık da pek uzak değildir. Duha suresinde aynı nokta şöyle ifade edilmiştir: “Sonraki her devir senin için öncekinden daha iyi olacaktır. Rabbin çok geçmeden o kadar verecek ki sen memnun kalacaksın.” Ve burada da şu ayetlerle ifade edilmiştir; ‘’ Elbette güçlükle beraber şüphesiz bir kolaylık vardır. Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır.” Üzülmeyin, muhakkak, mutlaka ve mutlaka o zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Hayır hayır, yanlış duymadınız, yanlış anlamadınız, muhakkak zorlukla beraber kolaylık vardır. İki kere söylüyor Rabbimiz bunu. Meselâ bir zorluğunuz var. Bir konuda zorlanıyorsunuz. Nedir o zorluk? Meselâ hanımlarınıza, çocuklarınıza, çevrenizdeki Allah kullarına bu sûreyi anlatıp duyurma konusunda zorlanıyorsunuz, diyelim. Çocuklarınızı Müslümanca eğitme konusunda zorlanıyorsunuz farz edelim. Veya kendiniz bizzat Kitap ve Sünnetle tanışma konusunda zorlanıyorsunuz. Bunlar birer zorluktur, bellidir, bunu biliyorsunuz. Bunun zorluğunu biliyorsunuz. Ama şunu da bilesiniz ki bu belli olan, eni boyu, çapı bilinen bu zorlukla beraber eni boyu bilinmeyen, ne kadar olduğu, nereden ve nasıl geleceğini bile hesap edemeyeceğiniz bir kolaylık gelecektir Allah’tan size. Belli değil, bir değil, birden çok, bilemeyeceğiniz, hesap edemeyeceğiniz çapta kolaylıklar gönderecektir o konuda. Ne büyük bir müjde değil mi? Problem tektir ama çözüm yolları hesap edemeyeceğiniz boyuttadır. Dert birdir ama derman düşünemeyeceğiniz kadar çoktur. Meselâ bir derdiniz var, bir probleminiz var. Yalan söyleme a-lışkanlığınız var ve bundan kurtulmak istiyorsunuz. Çok yemin etmeye dilinizi alıştırmışsınız ve bu durumunuzdan memnun değilsiniz. Veya televizyon alışkanlığınız var ve bu yüzden günah işlediğiniz için huzursuzsunuz. Veya Allah’a kulluğunuzu icra etmeniz konusunda, İslâm’ı yaşamanız konusunda bir zorluğunuz var. Meselâ bir yerlerden sizi kulluktan koparacak bir teklif geldi. Güzel bir kadından bir teklif aldınız. Veya sizi adâletten ayırmaya, mescitten koparmaya çalıştılar. Unutmayın ki zorluk tektir, bellidir ama siz ondan Allah için kurtulma yoluna girdiğiniz andan itibaren Allah’tan size o kadar büyük çapta kolaylıklar ve yardımlar gelecek ki, buna siz bile şaşacaksınız. Zorlukla beraber sınırsız kolaylıklar vardır, sen Allah’ın gönderdiği kolaylıklarla o zorluğu aşacaksın, o zorluğu yenecek ve başarıya, zafere ulaşacaksın ama o zorluğu Allah’ın izniyle yenince, zafere ulaşınca da: Tamam bitti, kurtuldum, yendim, başardım diye sakın miskinleşmeye kalkma. Sakın yatmaya kalkma. Veya o meşgalen sa-kın senin Allah’la münâsebetini kesmesin. O işinin sıkıntısından dolayı sakın Allah’ı unutmayasın. Bunun da Allah’tan olduğunu asla hatırından çıkarma. Güçlük bittikten sonra değil; güçlükle beraber kolaylık. Güç-lükle kolaylık net çizgilerle birbirinden ayrılmamış; tersine geçişli, her ikisi de belirli bir oranda bir arada bulunabilmektedir. Güçlüklerin, sı-kıntıların arttığı dönemlerde, çözüm yolları yavaş yavaş açılır, sıkıntı-lar süreç içinde azalırken, kolaylık da artar. Yaşadığımız sıkıntılar, hattâ mağlûbiyetler; moralimizi bozabi-lir, yıpranmamıza neden olabilir. Ama bunlar kesinlikle trajedilere, ça-resizliklere dönüştürülmemeli. Ne zorluk, ne de kolaylık mutlaktır. Zorlukların aşılması, ancak doğrular üzerindeki ısrar ve sabırla mümkündür.

Surenin son ayetinde Rasulullah’a hidayet verilerek şöyle buyurulmuştur:’’ O halde boş kaldın mı, yine kalk (başka bir iş ve ibadetle) yorul. Ancak Rabbine yönel!’’ “Fırsat bulmak”tan kasıt, işleri bittikten sonra, bu işler davet ve tebliğ çalışmaları, İslam’ı kabul edenlerin terbiyesi, kendi ailesinin dünyevi işleri olabilir. Yani bunlarla meşgul olman bittikten sonra kendini ibadet meşakkatine ver ve her tarafla ilgini keserek Allah’a yönel. Yani bu zorluğa karşı koyabilmek ve kuvvet kazanabilmek için, dünyalık meşguliyetlerinden sonra herşeyden el çekerek ve Rabbi’ne yönelerek ibadet etmelisin. Yani dünyalıkla alakanı kes gel demiyor, önce onları hallet sonra fırsat bulunca bana gel diyor. Bu ikisi arasında kocaman bir fark vardır. Biz artık İslam’ı yaşamayı, ortamlardan çekilerek, insanlarla görüşmeyerek buluyoruz. Örneğin, dedikodu yapmak istemiyor bu alışkanlığı bırakmak istiyor ve bu yüzden kimseyle görüşmüyor. İnsan ilişkisi kesmek bizim dinimizin kabul edeceği bir ahlak değildir. Kendini terbiye etmek için bir süre kabuğuna çekilebilirsin, önce kendini bu konuda hazırlar fakat bu süreç içerisinde bunu insanlara belli etmezsin. Daha sonra tekrar aynı ortamlara girer ve bu ahlaki özelliğini sergilersin. Ama unutmaman gereken bir şey var! Daha birkaç gün önce sen de onlar gibiydin! Şimdi bir uyanış nasip oldu diye onları hor göremez, onlardan hemen senin gibi olmalarını bekleyemezsin. Önce hal ile tebliğ. Dedikodu mu başladı, mutfağa kaç. Devam mı ediyor, konuyu değiş. Değişmiyor mu, başka şeyle ilgilen. Fakat farkettir. Herkes anlasın ki, burada bu durumdan rahatsız olan biri var. Bu savaş zorlu geçebilir, dışlanabilir yahut ağır laflara maruz kalabilirsin. Hatta çıkıp ‘’ne olduğunu unuttun galiba’’ ithamları bile gelebilir. Olsun. Gelsin. Senin yolun belli, bu laflar seni döndürmemeli. Demek ki ne yoldan döneceğiz, ne insanlardan el etek çekeceğiz.

Bu sure ile ilgili de yeterince söz söyleyebildiysek ne mutlu!
Rabbim idrak edebilmeyi nasip etsin!
Sadakallahulazim.

“Meal Okumaları 94 – İnşirâh Suresi” üzerine bir yorum

Yorum yapın