Meal Okumaları 108 – Kevser Suresi

Gönül Ayyıldız

Updated on:

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

Kevser Suresi mushaftaki sıralamaya göre yüz sekiz,  nüzul sıralamasına göre on beşinci suredir. Güvenilir bulduğumuz müfessirler arasında surenin Mekki mi Medeni mi olduğuna dair anlaşmazlıklar vardır. Rivayetler çerçevesinde surenin Mekki olduğu görüşünü esas alabiliriz. Sûre adını ilk âyetinde geçen kevser kelimesinden almıştır. Ayrıca halk arasında “İnnâ a’taynâ…” da denilmektedir. Surenin genel konusu, müşriklerin çeşitli kötülüklerine, hakaret ifade eden konuşmalarına karşı, Hz. Peygamber (s.a.s)’i teselli etmektir. Peygambere çeşitli iyiliklerle vaadlarda bulunmakta, O’nu, Allah’a karşı şükür vazifelerini yerine getirme yoluna sevketmekte ve O’nun düşmanlarının acı akıbetlerini haber vermektedir. Konu dağılımını şu şekilde yabiliriz;

1: Kevser nehrinin bilgisi
2: Allah için kurban ve namaz
3: Düşmanlar tehtid ve Efendimiz’e teselli

Ayetler kısa olduğunu için anlamak açısından surenin tarihsel arka planını incelemek de fayda var. Böylelikle kısa olan ayetlere daha derin anlamlar verebilir ve aklımızda tutarken zorlanmayız.

Bundan önce Duha suresi ve İnşirah suresinde görüldüğü gibi, Rasulullah nübüvvetin başlangıç döneminde çok zor şartlar ile karşı karşıya idi. Bütün kavmi ona düşman kesilmişti. Her türlü engelleme yapılmakta ve fitne rüzgarları estirilmekte idi. Rasulullah ve onun seçkin ashabının başarılı olacağına küçük bir ihtimal bile verilmiyordu. O zaman Allah, teselli ve cesaret vermek için Rasulullah’a pek çok ayet indirmiştir. Mesela Duha suresinde, “Senin sonraki dönemin, önceki döneminden daha iyi olacak ve Rabb’in sana o kadar verecek ki memnun olacaksın” buyuruldu. İnşirah suresinde ise, “Senin zikrini yükselttik” buyuruldu. Yani, düşman seni bütün ülkede kötülemektedir. Ama buna rağmen biz isminizi yaydık ve sizin için şöhret imkânı meydana getirdik. “Her zorlukla birlikte bir kolaylık vardır. Muhakkak zorlukla beraber bir kolaylık vardır” buyuruldu. Yani, şimdiki şartlar karşısında perişan olmayın. Çok yakında bu zor durum bitecek ve başarınız gelecektir. Kevser suresi bu şartlarda nazil oldu ve Rasulullah’a teselli verilerek, muhaliflerinin helak olacağı önceden haber verildi. Kureyş’teki kafirler diyorlardı ki, “Muhammed kavminden ayrıldı. O şimdi yalnız ve çaresiz bir insandır.” Onların nazarında, Resûlüllah (s.a.s)’ın tuttuğu yolun neticesi başarısızlıktı ve O, vefatından sonra unutulup gidecekti. O’nu hatırlayan kimse kalmayacaktı. Bilhassa, câhiliyye dönemindeki Arapların anlayışına göre, erkek çocuğu olmayan insanlar soyu kesik olarak kabul ediliyordu. Öldükten sonra isimlerinin unutulacağını, hiç kimsenin onlarını adını devam ettirmeyeceğini düşünüyorlardı. İşte bu anlayıştan dolayı, Hz. Peygamber (s.a.s)’in oğlu Kasım veya Abdullah vefat ettiği zaman, müşrikler, O’nun zürriyetinin kesik olduğunu, vefatından sonra adının unutulacağını söylüyorlardı.  Samir b. Atıyye’den rivayet edildiğine göre, Rasulullah’ın ikinci oğlunun vefatı üzerine evi Rasulullah’ın evinin yanında olan Ebu Leheb koşarak müşriklere gitti ve müjde(!)yi verdi: “Bu gece Muhammed çocuksuz kaldı ve onun kökü kesildi” dedi. Bu zor şartlarda Rasulullah’a Kevser müjdesini vermek için bu sure nazil olmuştur. Kureyşliler, kendilerine yalnız Allah’a tapmalarını tavsiye edip şirklerini reddettiği için Rasulullah’a kızıyorlardı. Bunun için kavmi Rasulullah’ı toplumdaki makamından mahrum etti. Rasulullah kendi kavminden kesilmişti. Onun yanında, cemiyette etkin olmayan bir avuç insan bulunmaktaydı. Bunun yanısıra arka arkaya iki oğlu vefat edince Rasulullah büyük üzüntüye kapıldı. Bu olay üzerine akrabaları, yakınları ve kabilesi taziye ve teselli yerine, âdeta bayram yaptılar. Onların takındığı tavır, herhangi şerefli bir insanın kalbini kırmaya yeterdi. Rasulullah ise sadece akrabasına değil, yabancılara bile iyi davranan bir kişiydi. Bunun üzerine Allah, Rasulullah’a kısa sürede ve bir cümle ile dünyada hiç kimseye verilmemiş müjdeyi verdi. Aynı zamanda muhaliflerinin kökünün kazınacağı kararını da bildirdi.

Surenin ilk ayetinde ‘’Şüphesiz, biz sana kevser’i verdik’’ buyuruluyor. Burada kullanılan “Kevser” kelimesinin tam karşılığı sadece Türkçe’de değil, hiçbir dilde bir tek kelime ile verilemez. Lugat manası, “sınırsız bolluk”tur. Ama burada kullanılış biçimi ile sadece kesret değil, aynı zamanda hayr, iyilik ve nimette de bolluk anlamı taşır. Bu kesretten, ifrat ve çokluğun en aşırısı kasdedilmiştir. Bundan kasıt, bir hayr ve iyilik değil, sayısız iyilik ve nimetlerin çokluğudur. Surenin tarihi arka-planında açıkladığımız gibi, o zamanki şartlar gözönüne alınırsa, düşman, Hz. Muhammed’in (s.a.) her bakımdan kötü durumda olduğunu zannediyordu. Onlara göre Rasulullah kavminden kesilmekle çaresiz kalmış, ticareti mahvolmuş, ismini devam ettirebilecek erkek çocuğu ölmüş, yanında sayılı birkaç kişiden başkası yer almamış, değil Mekke’de, bütün Arabistan’da kulak asılmayan bir dava edinmişti. Onun için Kureyşlilere göre Rasulullah’ın kaderi, bu davada başarısız olacağı ve öldükten sonra da Onu hatırlayan kalmayacağıydı. Bu şartlarda Allah (c.c.) tarafından “Biz sana Kevser verdik” buyurulmuştur. Buradan kendiliğinden şu anlam çıkmaktadır: “Muhaliflerin zannediyorlar ki, sen mahvoldun. Sana daha önce verilen nimetlerden de mahrum olduğunu sanıyorlar. Ama gerçek şu ki, biz sana sınırsız iyilik ve sayısız nimetler bağışladık. Bu nimetler arasında Rasulullah’ın sahip olduğu sayısız ahlâkî faziletler de vardır. Bunun içine nübüvvet, Kur’an, ilim ve hikmet gibi büyük nimetler de girer.

Bir de Kevser, kıyamet günü haşr meydanında Rasûlüllah (s.a.s)’a verilecek olan bir havuzun ve yine kendisine Cennet’te verilecek olan bir nehrin ismidir. Bu havuz ve nehir hakkında bir çok hadîs rivayet edilmiştir. Sahihliği en yüksek olanları paylaşalım; Hz. Enes (r.a)’ın rivayet ettiğine göre, Peygamber (s.a.s) Kevser hakkında şöyle buyurmuştur: “Bu, Allah’ın bana Cennet’te verdiği bir nehirdir. Onun toprağı misktir, suyu sütten daha beyaz ve baldan daha tatlıdır. Müslim’de de bu havuzun zor ahiret şartlarında Efendimiz’e verileceği ve buradan ümmetine su ikram edeceği yazılıdır. Buhari’de ise Bu havuzdan bir defa su içenin hiçbir zaman susamayacağı ve mahrum kalanın da hiç bir zaman susuzluğunu gideremeyeceği yazılıdır. Yukarıda belirttiğimiz gibi kevser havuzu hakkındaki rivayetler, elliden fazla sahabeden mervidir. Bizim net bilebileceğimiz şey, ümmetin başında toplanacağı bir nehir yahut havuz olduğu ve Efendimiz’in orada olacağıdır. Fazlasını bilelim fakat aklımızı bunlarla karıştırmayalım. Yani o sudan sarı aksa ne olur, turunca aksa ne olur? O su kaynar olsa ne olur, buz olsa ne olur? Rasulullah’ı orada görmek, orada olacak ümmet içinde olmak ve böyle ferahlık veren bir havuzun varlığını bilmek bizi şevklendirmeye zaten yeterlidir. Dimi dimi?

Surenin 2.ayetinde ‘’Şu halde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.’’ buyuruluyor.  Bu âyetin tefsîri ile ilgili olarak, müfessirler farklı açıklamalarda bulunmuşlardır. Bazıları namazdan muradı, beş vakit namaz olarak anlamışlar; bazıları da Kurban bayramı olarak anlamışlardır. Bazı âlimler de, bundan muradın mutlak namaz olduğunu söylemişlerdir.  Bizim kaynak gördüğümüz güvenilir müfessirlerin ortak kararı şu yöndedir;  Bu âyette, Allah’a samimiyetle yönelerek verdiği nimetlere şükretme, O’nun için namaz kılıp, O’nun için kurban kesmek emredilmiştir. Kesilen kurbanların üzerine yalnız ve yalnız Allah’ın adının anılması gerektiğinin, namazların ise yalnızca Allah’ı düşünülerek eda edilmesi gerektiği emri bu ayetlerle verilmiştir.

Surenin son yani 3.ayetinde ise “Asıl sonu kesik olan, sana buğzeden kimsedir” buyuruluyor.  Ayette kullanılan ‘’ebter’’ kelimesinin birçok anlamı vardır. Bu kelime, “beter” kelimesinden gelmektedir. Manası “diken”dir. Ama ıstılah olarak çok geniş anlamlarda kullanılır. Başarısız insana da ebter denir. Bir kimse kabile, aile ve ona yardımcı olanlardan ilişkiyi keserek yalnız kalmışsa ona da ebter denir. Bir kimsenin erkek çocuğu yoksa veya ölmüşse onun için de ebter kullanılır. Çünkü çocuğunun ölümünden sonra ismini sürdürecek kimse kalmayacaktır. Kureyş’teki kafirler hemen hemen bütün bu anlamlarda Resulullah’a ebter diyorlardı. Bunun üzerine buyurulmuştur ki, “Ey Nebi! Sen ebter değilsin, asıl ebter senin düşmanlarındır.” Bu, sadece kafirlerin söylediklerine bir karşılık değildi. Kur’an-ı Kerim’in önceden bildirdiği ve harfiyen doğru çıkan bir gerçekti. Önceden bildirilen bu haber ispatlanana kadar herkes Rasulullah’ı ebter zannediyordu. Hiç kimse, sadece Mekke’de değil, Arabistan’da da meşhur ve başarılı olan Kureyş’in nasıl ebter olabileceğini düşünemiyordu. Onlar, mal, mülk ve evlad nimetlerinin yanısıra bütün ülkede yardımcılara da sahiptiler. Ticaret onların elindeydi. Hac nizamını onlar yönettiği için Arabistan’ın bütün kabileleri üzerinde etkileri vardı. Birkaç sene geçmeden bütün bu durum tersine döndü. Ahzab savaşı sırasında (Hicrî 5) Kureyş ve pek çok Arap, Yahudi kabileleri Medine’ye hücum ederek Rasulullah’ı mahsur bıraktılar. Müslümanlar, şehir çevresinde hendek kazarak kendilerini korumaya mecbur kaldılar. Ama üç seneden kısa bir süre sonra (Hicrî 8) işte bu müslümanlar Rasulullah’ın önderliğinde Mekke’ye hücum ettiklerinde artık Kureyşlilere yardım edecek hiç kimse kalmamıştı. Onlar çaresizlik içinde teslim olmuşlardı.
Ondan sonra bir sene içinde bütün Arabistan Rasulullah’ın eline geçmişti. Ülkenin her köşesinden kabilelerin heyetleri gelerek biat etmişlerdi. İslam’ın düşmanları böylece çaresiz kalmışlardı. Daha sonra onların izleri öyle kaldırılmıştı ki, evlatları bu dünyada devam etmesine rağmen bugün hiç kimse bu evlatların, Ebu Cehil, Ebu Leheb veya As b. Vail ya da Ukbe b. Muiyt gibi İslam düşmanlarının çocukları olduğunu bilmez. Bilseler de, hiç kimse kendisini onlara nispet etmez. Tersine Rasulullah’ın nesli bugün bütün dünyada devam etmektedir. Efendimiz, tam ondört asırdır dünyanın her köşesinde hürmet ve saygı ile anılmakta, günde beş vakit okunan ezanlarda Allah’ın adı ile beraber zikredilmektedir. O’nun emanet olarak bıraktığı İslâm dini, gün geçtikçe, dünyanın çeşitli yerlerine yayılmaktadır. Rabbim tüm müslüman alemini korusun ve birliğimizi dirliğimizi daim etsin inşallah.

Sadakallahulazim.

Yorum yapın