Meal okumaları 2 – Bakara Suresi

Gönül Ayyıldız

Updated on:

 

Niyet halis olunca diye başlayan çok güzel atasözleri biliyordum. Şimdi hepsini unuttum. Ama siz beni az çok anladınız diye umut ediyorum. Bir grup kurmadan, bir liste oluşturmadan, birbirimizden haberimiz dahi olmadan bir yola girdik sizinle. Kaç kişiyiz bilmiyorum bile. Diyorum ki, Allahım isimlerimizin listesini meleklerin tutsun, listeyi de şöyle cennetin en bi giriş kapısına assın. ^_^ Dolu dolu bir haftayı geride bıraktık, bu süreçde en uzun sure olan Bakara Suresini’de hayli yakından tanıdık. Siz okuyup okuyup ne yaptınız bilmem ama ben her ayet başı not almak durumunda kaldım. İstedim ki herkesin aklına takılabilecek ayetleri bu yazıya yazayım. Benim çok iyi anladığımı bir diğeri anlamayabilir, onun anladığında da ben takılıp kalabilirim. Hal böyle olunca hepsini tek tek daire içine aldım ayetlerin. Gönlüme işleyenin altını çizdim, içimi titretenin başına bir sürü ünlem koydum. Derken bitti işte Bakara suresi. İsterim ki okuduğumuz kalsın bizimle yıllarca. İsterim ki onu yalnızca bir bilgi yükü etmeyelim omzumuza. İstiyorum ki onu hayatımızın her alanında hatırlayıp, uygulamak nasip olsun şu aciz ruhlarımıza. O halde haydi,

Bismillahirrahmanirrahim
Bakara demek kimine göre İnek kimine göre Sığır demektir. Okuduğunuz mealde, inek kelimesiyle çok karşılaştıysanız o zaman anlayın ki sizin müfessirinize göre inek demektir. Benim okuduğum kaynakta sığır olarak bahsedilmişti. Bu sureye böyle bir ismin verilmesinin sebebi Yahudiler ve Hz.Musa arasındaki olaydan dolayıdır. Meali dikkatli okuyanlar kıssaya hakimler zaten ama bende birazdan kısacık bahsetmek istiyorum. Böylece meale vakit bulamayıp bizi yazılardan takip edecek olanlar da nasiplenmiş olurlar. Medine’de indirilen ilk sure olarak bildiğimiz Bakara, 286 ayettir. Burada ufacık bir ayrıntı var, surenin öyle bir ayeti var ki bu Mekke’de iniyor ve rivayetlere göre Efendimize’e gönderilen son vahiy de bu ayet oluyor. Okurken öylece geçip gittiniz tabi, nereden bileceksiniz ki Efendimiz’e Mekke’de Mina’da Veda Haccı sırasında gelen son vahiy olduğunu. Bu ayet 281. ayettir, fakat şunu belirtmekte fayda var, yalnızca bir ayetin Mekke’de inmesi bu ayeti Mekki sure yapmaz. Sure kesin ve kesin Medeni bir suredir. Bu arada hemen bir bilgi daha verelim, Mekke’de inen surelere Mekki, Medine’de inen sureler Medeni sure denir. Ben yine her yazıda belirtmeye çalışacağım ama sizin de aklınızın bir köşesinde bulunsun.

Sure hakkında araştırmalar yaparken karşıma Abdullah İbni Ömer’in Bakara Suresi üzerine tam 8 yıl boyunca ders verdiğini okudum. Düşünebiliyor musunuz? Tefsir yapmak niyetiyle başlıyor ve 8 yıl sonunda ancak ve ancak Bakara suresini bitirebiliyor. Buradan anlamamız gereken şey, bu surenin muhtevasının, içeriğinin, derinliğinin ve gizeminin ne kadar geniş olduğudur. Bazıları bakara suresi için Kuran’ın özeti hükmündedir demiş. Gerçekten çok doğru olabilir. Çünkü benim bile okurken altını çizdiğim o kadar çok farziyetten ve görevden bahsetmiş ki. Bu konuda İbnul Arabi ‘’ Bakara Sûresi’nde bin emir, bin nehiy/yasaklama, bin hüküm ve bin haber/bilgi vardır. ‘’ diyerek zat son noktayı koymuş. Zaten birazdan Bakara Suresinde anlatılan konuların bir ufak listesini yazdığımda siz de göreceksiniz ki, onun içinde bir müslümanın bilmesi gereken herşeyin özeti var. İmanın şartlarından tutun faizin hükmünü, evlilikten tutun savaş haline, peygamberlerin kıssalarından tutun çocuk emzirmeye, kafirlerden tutun cennet ehline kadar herşeyden bahsedilmiş. Yani ona Kuran’ın özeti demek çok yerinde bir benzetmedir.O halde artık Bakara Suresinde bahsedilen konuları da verip aklımıza takılabilecek ayetleri incelemeye başlayalım.

1-29: İslama karşı tavırlar; îman edenler, münâfıklar ve kâfirler 1-29
30-39: Âdem’in yaratılış hikâyesi, şeytanın isyanı ve cennetten çıkarılması.
40-84: İsrâiloğulları: ayrıcalıkları, günaha sapmaları; Musa’nın (a.s.) taştan su çıkarması, İnek-sığır Kurban edilmesi meselesi
87-121: Ehl-i Kitab’ın (yahudi ve hıristiyanlar) kıskançlıkları ve dar görüşlülükleri. Bu konuda Hz. Süleyman (a.s.)’a iftiraları ve Hârût Marut
122-141: İbrahim ve İsmail’in (a.s.) Kâbe’yi inşâ etmesi
142-167: Mekke istikâmetine doğru bir kıble ile yeni bir toplumun yaratılması
168-176: Yeni toplumun temel prensipleri: Helal ve haram yiyecekler
177-188: Takvâ, kısas, kan parası, vasiyet ve oruç
189-219: Cihad, hac, imtihansız cennete girilir mi? İnfâk, şarap ve kumar
220-242: Yetimler, müşrik evlilikleri, hayız, boşanmak ve dul kalmak, çocukları emzirmek
243-253: Hakkın ve doğrunun savunması için savaşmak: Davud (a.s.) ile Câlût’un kıssası
254-257: Allah’ın isimleri: Âyete’l-kürsî; dinde zorlama olmaması
258-260: İbrahim (a.s.) ile Nemrut mücâdelesi; Allah’ın yaratmasına iki örnek
261-274: İnfâkın malı yedi yüz kat artırması, infaktan sonra başa kakma, gösteriş yapma, Şeytanın fakirlikle korkutması
275-283: Fâiz; antlaşmalar ve şâhitlik
284-286: Gerçek îman; takatimizin üstünde sorumluluk yüklenmeyeceği; Allah’a yapılan özel dua

Yazının bu kısmından sonra konuya nasıl devam etmem gerektiğini tam olarak kestiremesem de, ne niyetle başladıysam öyle devam etmeye karar verdim. Şu konular listesini yazınca acaba konulardan mı bahsetmeli diye düşündüm ama lütfen siz de aklınıza takılan kısımları araştırmaktan çekinmeyin. Düşünsenize Abdullah bin Ömer’in 8 yıl anlatarak bitiremediği Bakara Suresini ben nasıl bir blog yazısında size sunayım. Üstelik kendime bile sunamamışken. O zaman şöyle yapalım, ben yine konu konu gideyim ve açıklamak istediğim ayetleri konu içinde belirteyim, diğerleri de hızlıca birer cümle ile geçeyim. Böylesi çok daha sağlıklı gibi, hı?

Surenin ayetlerini daha iyi anlamak için önce tarihsel arkaplana bir bakalım. Mekke’de İslâm çoğunlukla ana ilkeleri tebliğ etmek ve müminleri ahlâken eğitmekle ilgileniyordu. Fakat Hz. Peygamber’in (a.s.), müslümanların tüm Arabistan’dan gelip yerleştiği ve Ensar’ın yardımıyla küçük bir İslâm Devleti’nin kurulduğu Medine’ye hicretinden sonra, tabiî olarak Kur’an sosyal, kültürel, ekonomik, politik ve hukukî problemlere de değinmeye başladı. Mekke’de ve Medine’de nazil olan sureler arasındaki farkın nedeni işte budur. Bu nedenle bu surenin yarıdan fazlası, toplumda kaynaşma, dayanışma ve problemlerin çözümünü sağlamaya yarayan ilke ve düzenlemelerden oluşur. Bu dönemde yeni bir tür “müslüman” tipi, münafikûn (iki yüzlüler) türemeye başlamıştı. Mekke’de yaşanan son dönemde iki yüzlülük alâmetleri görülmeye başlamasına rağmen bu durum, Medine’de farklı bir şekil aldı. Mekke’de, İslâm’ın hak olduğuna inandığını söyleyen, fakat bu şehadetin sonuçlarını yüklenmeye, dünyevî fayda ve ilişkilerini feda etmeye ve bu inanç kabul edildiğinde hemen ardından gelen karşı çıkışlara katlanmaya hazır olmayan bazı kimseler vardı. Fakat Medine’de, başka çeşit münafıklar türemeye başladı. İslâm’ı içinden yıkmak için İslâm’a girenler olduğu gibi, çevreleri müslümanlar tarafından sarılan ve dünyevî çıkarlarını korumak için “müslüman” olanlar da vardı. Bu nedenle onlar düşmanlarla da ilişkilerini devam ettiriyorlardı; çünkü, düşmanlar kazandığı takdirde onların çıkarlarına bir zarar gelmeyecekti. Bazıları da İslâm’ın gerçekliğine tam kâni olmamış; fakat, kabileleriyle birlikte müslüman olmuşlardı. Son olarak da entellektüel yönden İslâm’ın hak olduğunu kabul eden, fakat, eski geleneklerinden, bâtıl inançlarından, kişisel ihtiraslarından vazgeçip İslâmî bir hayat yaşamaya ve bunun yanısıra fedekârlıklar yapmaya yetecek denli ahlâkî şecaate, yiğitliğe sahip olmayan bir grup vardı. Bakara’nın nazil olduğu dönemde her türden münafık türemeye başlamıştı. Bu nedenle Allah, sure içerisinde münafıkların özelliklerine dikkat çekmekte, kötü özellikleri ve hileli işleri açığa çıktıkça, onlarla ilgili talimatlar indirmektedir. Bu bilgilerden sonra buyrun ayetlere geçelim.

Bakara Suresi Elif, Lâm, Mîm diyerek, hiçbirimizin anlayamayacağı bir şifre ile başlar. Bu şifreye biz Huruf-u Mukatta adı veririz. Huruf-u Mukatta, Kuran’da yazılmış tek harflerin genel adıdır. Ya-sin gibi, Ha-mim gibi, Nun gibi. Bu harfler ilahi şifrelerdir. Bunların anlamını, içeriğini Efendimiz dışında bir insanın anlaması mümkün değildir. Burada hepimizin aklına gelen soru şu, Kuran bizim için gönderilmiş bir kitap ise neden böyle bir şifre var? Bunun cevabı Allah’ın kudretinde saklı. Bu harfler Kuran’ın mucizeliğini ve Allah’ın azametini anlatır. Rabbimiz bize O’nun bir harfine denk bir cümlemizin olmadığını ve kendi çabamızla bir harfi bile anlamaktan aciz olduğumuzu gösteriyor adeta. Düşünsenize yüzlerce ayeti açıklamış açıklamış, sonra da hurufu mukatta harfleri ile aslında açıklamak zorunda olmadığını, bunun bir hediye olduğunu gayet güzel bir şekilde belirtmiş. Son zamanlarda bu harfleri açıklamaya çalışan, hatta açıkladığını sanan hocalar türemiş durumda ama siz buna çok aldırış etmeyin. Bunlar böyle ilahi sır içerisinde geldiler böyle de gidecekler.  🙂

Konu sıralamasında şuan Kafirler, Münafıklar ve Müminler olmalı ama ben bu konuya değinmeden geçmek istiyorum. Çünkü önümüzdeki birçok surede bu kavramları açıklama fırsatımız olacak. Yalnız şuna dikkat etmenizi rica ediyorum. Kuran’da önce bir olaydan bahseder, sonra varsa bu olayın kıssasını anlatır, sonra onun hükmünü belirtir, sonra bu hüküme karşı çıkmış kavimleri yahut insanların sonunu anlatır, bazılarının azaplı sonları uzun uzun azap ayetleri ile bizi güzel bir silkeler, daha sonra bunların tövbe ederseler affedileceği umudu yüreğimize serpilir ve son olarak da buna iman eden salih kulların mükafatları açıklanır. Rabbimizin tüm bunları yaparken o kadar muhteşem bir uslubu var ki, bir anda bizi kızgın kumlardan serin sulara atıyor. Bir anda bizi cehennem ile korkutup sonra hop diye içimize kocaman bir umut veriyor. Ah, Allahım! Ne kadar da güzelsin. 🙂

 

Konu sıralamasından devam edersek Adem as’ın yaratılışı, şeytanın isyanı ve cennetten çıkarılması demişiz. Bu konuyu kapsayan 9 ayet içinde beni etkileyen şey onların kıssası değil. Beni etkileyen şey, şeytanın birçok özelliği olmasına rağmen Allahü Teala’nın onun kibir özelliğini vurgulaması. Şeytan kötü düşündü, şeytan fesatlık etti, şeytan bencil davrandı, şeytan isyan etti, şeytan aşırı gitti ama bu ayetlerde sadece onun kibri üzerinde duruldu. Öyle ki bu Kibir konusunun tehlikesi burada dahi yüzümüze çarpıyor. Hani demiştik ya Bakara, Kuran’ın özetidir, burada anlıyoruz ki aynı zamanda her müslümanın minik cep rehberi gibidir de. Adem As.’ın hikayesine değinmiyorum çünkü artık birçoğumuz bunları ezberledik. Daha çok bahsetmek istediğim şey var onlara geçmek istiyorum bir an önce. 

Konu sıralamasında Yahudiler ile Musa as’ın hikayesine geldik. Meal okuyanlar hikayeyi biliyorlar, bilmeyenler için hemen özet geçiyorum. Yahudiler Musa as’a inanmıyorlardı ama sürekli onu sınıyorlardı. Bir mucize göstermesini istiyorlardı. Sonra bir gün ona ölü bir adamı getirip, onu kimin öldürdüğünü söylemesini istediler. Musa as’a vahiy geldi ve o da kavmine dedi ki; ‘’ Bir sığır kurban edin, bir sığırın bir parçasıyla ölüye vurun, böylece o adam dirilecek ve size kendisini kimin öldürdüğünü söyleyecektir’’ Subhanallah. Aklın hayalin sınırının aşıldığı bir nokta dimi? Bir kurban, bir et parçası, diriltmek ve konuşmak. Allah istese o ölü Musa’nın eliyle de dirilemez miydi? Elbette ki dirilirdi. Ama yahudilerin o günlerde tapmakta oldukaları sığırın ölümcül olduğunu ve dilerse Allah’ın onunla mucizelere kadir olacağını görmeliydiler. Fakat ne yazık ki onlar bu mucizeden nasiplenemediler. İleriki ayetlerde onların durumu şöyle açıklanıyor ‘’ Yahudiler ‘’Bizim kalbimiz kılıflıdır’’ dediler. Öyle değil, Allah onların kalbini lanetledi. Onun içindir ki pek az imana gelirler’’ Yani Allah onların aşırılıklarından dolayı, onlara iman etme şansı dahi vermemiş. Allah muhafaza, ne büyük bir ceza.  Bu sığır kurban etmek konusunda 4 dakikalık harika bir sohbet var, bunun için Tıktık!

Gelelim suredeki dördüncü konumuza. Bu konuyu kapsayan ayetler içinde öyle bir ayet var ki, müfessirler bu konunun içinden çıkamamışlar. Öyle ki konu mitolojik bir hikaye haline dahi gelmiş. 102. ayetten bahsediyorum. Bu ayette Süleyman as’ı sihir ve büyü yapmakla suçlayan bir kavimden bahsediyor. Ayetin devamında ‘’ Harut ve Marut ‘’ isminde iki kişi karşımıza çıkıyor. İhtilaflı konu, bunların melek mi yoksa insan mı yoksa şeytan mı yoksa cin mi oldukları yönünde. Ben hemen mitolojideki hikayelerini ufacık anlatayım da azıcık gülelim. Bu hikayeye göre melekler insanların işlediği günahları görünce onları ayıplıyorlar ve Allah’a: “Yeryüzüne halife olarak seçtiğin bu günahkarlar mıdır?” diye soruyorlar.. Cenab-ı Hak da: “Eğer onlara verdiğimiz nefis sizde olsaydı aynı şeyleri siz de yapardınız?” cevabını veriyor. Onlar: “İmkansız, biz böyle bir şey yapmayız ve bu bize yakışmaz” deyince bunun üzerine Cenab-ı Hak: “En huylunuzdan iki melek seçiniz.” emrini veriyor ve onlar da, Hârut ve Mârut’u seçiyorlar. Hârut ve Mârut, onların içinde Allah’a en çok ibadet eden ve en iyi huylu olan iki melek imiş.. Bunlar bir insanda olan her duygu ve her özellik verilip dünyaya gönderiliyorlar. Gündüzleri halkın davalarını görüp, gece de ismi azam duası okuyarak göğe çıkıyorlarmış. Günlerden bir gün Zühre isimli bir kadın gelmiş ve kocası hakkında şikayet etmiş. Harut ve Marut kadını gördükleri gibi aşık olmuşlar. Hikaye bu ya Kadın onlardan kocasını öldürmelerini istemiş, karşılığında o da onlarla vakit geçirecekmiş. Harut ve Marut insani özelliklerinin hakkını vererek kadının her dediğini yapmışlar. Sonra kadının yanına gelip sözünü yerine getirmelerini istemişler. Karşılığında Zühre bir istekte daha bulunmuş, bana ismi azam duasını öğretin demiş. Onu da öğretmişler. Harut ve Marut isteklerini yenilerken, Zühre ismi azam duasını okuyarak göğe yükselmiş ve Harut ve Marutta Babilde ters bir şekilde taş olmuşlar.’’ Ben hikayeyi öğrendiğimde hayli eğlenmiştim ama bu aslında büyük bir tehlike. Gerçek sanılabilecek bir hikaye olması insanları sorgulamaya itiyor ama tekrarlıyorum ki bu bir mitoloji uydurması. Kuran ile İslam ile uzaktan yakından alakası yok. Harut ve Marut hakkında ayrıntılı bilgi almak isterseniz  hemen buraya Tıktık!.

 Sıradaki konu yine çok yakından bildiğim İbrahim as. Ve İsmail as’ın Kabe inşası sırasındaki kıssaları ve müjdelerini anlatıyor. Burada en çok hoşuma giden İsmail as.’ın duasını kapsayan birkaç ayetti. Mesela 128. ayette diyor ki; ‘’ Ey Rabbimiz, bizi yalnız senin için boyun eğen müslümanlar kıl ve zürriyetimizden yalnız senin için boyun eğen müslüman bir ümmet vücuda getir ve bizlere ibadetimizin yollarını göster ve tövbemizi kabul buyur’’ Yine bu konuyu da İbrahim’in dinine iman edenlere müjde, etmeyenlere ceza hükümleriyle bitirip diğer konuya geçiyor. Bu iki konu birbiri ile bağlantılı olduğu için yeni bir paragrafa geçmiyorum. Kabe’nin inşaası bitiyor, üstünden yıllar geçiyor ve 144.ayet indiriliyor. Yıllarca Kudüs’ü kıble belirleyip namaz kılan Efendimize müjde gibi bir ayet bu ayet. Çünkü O içten içe, kudüsün değil Kabe’nin kıble olmasını istiyordu. Fakat bunun için bir ayet indirilmedikçe kıblesini çeviremiyordu. Daha sonra Cebrail as. bir gün vahiyi getiriyor, bu sırada Efendimiz Selemoğulları mahallesinde , namazın ikinci rekatın kıraatına geçiyor ve hop! ayet indiriliyor. Efendimiz namazını bozmadan Mescidi harama yöneliyor ve namaza böyle devam ediyor. Çünkü ayet apaçık diyor ki ‘’ Artık müsterih ol, seni hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. Haydi! Yüzünü mescidi Haram’a doğru çevir!’’ Bu olayın meydana geldiği yer, şuan Mescidi Kıbleteyn adı altında ziyarete açıktır.

Surenin 152.ayetinde buyuruluyor ki; “Siz beni zikredin ki ben de sizi zikredeyim!’’ Düşünsenize koskoca yaratıcı size adeta randevu veriyor. Diyor ki siz beni anın. Saat kaç olursa olsun, durum ne olursa olsun, ister zorda, ister mutlulukta, ister bir savaş ortasında, ister bir uyku sırasında. Yeter ki an! Sen onu andığın an o seninle.  Peki bu ayet nasıl bir zikretmeden, nasıl bir anmadan bahsediyor? Müfessirler bu kısmı üç başlık altında işlemişler. Birincisi Lisan zikri; Yani gerek Kuran okumak, gerek tesbih çekmek, gerek dua etmek, gerek Allah kelamı anlatmak, tebliğ etmek. İkincisi Kalp zikri; Yani kalbin Allah ile dolup taşması. Takdir ederseniz ki, kalbi zikir eylem içermez daha çok hissidir. Bu yüzden kişinin hayatı boyunca kalbinde Allah’ı hatırlayarak yaşaması, bu bilince uygun davranması kalbi zikri yerine getirdiği anlamına gelir. Üçüncüsü Beden zikri; Yani Allah bu uzuvları bize ne amaç uğruna verdiyse o yolda kullanmak.  Eğer bu azaları yaratılış gâyelerinin dışında kullanmaya kalkışırsak, Allah korusun o zaman zâlim durumuna düşeriz. Yâni göz hakkı görür, kulak hakkı işitir, dil hakkı konuşur, mide helâl yer, kafa meşru bilgiler öğrenir, ayak meşru yerlere gider, el meşru şeylere uzanırsa, tüm azalar Allah’a kulluk işinde kullanılırsa, o zaman beden zikri gerçekleşmiş olur. Peki biz bu zikirleri yerine getirince bize ne vaad ediliyordu bunu tekrar hatırlayalım. ‘’Sizler beni zikredin ki, ben de sizi zikredeyim.’’ Yani bana itaatle zikredin ki; ben de sizi rahmetimle zikredeyim. Beni dualarınızla zikredin ki; ben de sizin dualarınızı kabul edeyim. Beni dünyada zikredin ki; ben de sizi âhirette zor zamanınızda zikredeyim. Beni sıhhatteyken zikredin ki; ben de sizi zor günlerinizde zikredeyim. Benim yolumda cihadla zikredin ki; ben de sizi zaferle zikredeyim. Rabbin muhattabı olmaktan daha büyük bir mükafat var mıdır şu alemde? Subhanallah.

Ama aynı ayet devam edip diyor ki;  ‘’ Sakın nankörlük etmeyin!’’ Hemen uyarısı da geldi görüyorsunuz ki. Size bu kadar kolaylık sağlayıp, bu kadar sizinle olan Rabb’e nankörlük edilir mi? Etmeyin. Sonra bir ayet daha var ki, bu ayet beni birkaç gün kadar meşgul etti. İnşallah okurken sizinde dikkatinizi çekmiştir de üstüne düşünme fırsatınız olmuştur. 165. ayet diyor ki ‘’ İnsanlardan bazıları da, Allahtan başka şeyleri de O’na denk tutuyorlar. Onları sanki Allah’ı sever gibi seviyorlar’’ Hafazanallah!  Bir insanı, bir eşyayı, bir hayatı Allah’ı sever gibi sevmek. Dünyalığa bağlanmak ve onu farketmeden Allah’ın önüne geçirmek. Hepimiz için çok tanıdık sahneler bunlar. Oysa biraz düşünün. Neyi çok sevdiyseniz onunla imtihan olmadınız mı? Birini çok sevdiniz mesela, muhakkak güveninizi kırmadı mı? Bir eşyayı çok sevdiniz mesela? Hemen bozulmadı mı? Bir anınız çok mutlu geçiyordu, size Allah’ı unutturdu. Hemen başınıza bir sıkıntı gelmedi mi? Sadece düşünün. İnanın siz farketmediyseniz bile bunlar oluyor. Bu yüzden her anımızın Allah’ın bize bir lütfu olduğunu bilecek ve buna şükür etmeyi unutmadan yaşayacağız. Çok mu sevdik, Allah için olacak. Çok mu mutluyuz, şükürler olsun diyeceğiz. Böylece onu verene olan sevgimizin daha önde olduğunu göstermiş olacağız.

Haydi artık yeni konuya geçiyoruz. 168 ayetle başlayan helal ve haram yiyecekler mevzusu. Burada bahsedecek çok fazla şey yok, temiz olan ve helal olan şeyleri yenilebilir olduğunu diğerlerinden uzak durulması gerektiğini gayet açık söylüyor. Hemen bir uyarıda bulunmak isterim ki, yemek mevzusu sandığımız kadar basit değil. Öyle ki alimlerin birçoğu, besmele ile yapılmamış yemekleri yemezlermiş ki ibadetlerine engel olmasın. İslami usuller ile yapılmamış yemeklerin ibadetlerde huşuyu engellediği çok yaygın bir rivayettir. Biz ise şimdi değil besmelesi, haramı helali sorgulamayı bile unuttuk. Zaten ne eti yediğimiz belli bile değil. Sonra da gel namazdan huşu bekle, gel ibadetten lezzet iste. E sen Allah’ın hükmünü yerine getir bi, sonra zaten olacak bu istediklerin. Ama sen birini es geç, birini yoksay, birini unut, birini önemseme sonra istediğinden mükafat bekle. Olmaz öyle üç kuruşa beş köfte! Hepsinde hassasiyet, hepsinde özverili olacaksın ki mükafatlar seni bulsun. , 

Diğer bir konu Takva, Kısas, Kan parası, Vasiyet. Bu konular içinde hepsi gayet anlaşılır şekilde yazılmış ama içlerinde bir ayet var ki hayli tehlikeli. 178.ayette çok ciddi bir kısastan bahsediyor. Diyor ki; ‘’Öldürenler hakkında üzerinize kısas yazıldı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın.’’ Bu ayeti böylece alıp uygulamak akıl karı mı? Asla değil. Günümüzde bu ayete sığınıp intikam peşine düşen gafiller çok olsa da ayetin iniş sebebi bambaşka. Bu konu uzun konu, bu yüzden sizi yine bir siteye yönlendirip bu ayetin tefsirini oradan okumanızı rica edeceğim. Benim anlatacağım bir iki kelime eksik kalacaktır ve ben bu konuda yanlış bir cümle kurmaktan çok korkarım.   Kısas mevzusu için tıktık!

Yeni bir konu olarak Cihad meselesi apaçık anlatılmış. Sadece bir ayet hayli dikkat çekici. 217.ayet diyor ki; ‘’ Fitne öldürmekten daha büyük bir günahtır’’ Bu ayeti açıklamaya hacet var mı? Bence yok. Oturun üstüne düşünün yani benim dilim lal olur bu ayet karşısında. Sonra hac meselesinden bahsetmiş ama bu konu diğer surelerde uzun uzun anlatılıyor, daha sonra da konuşuruz. Çünkü üstünde durmak istediğim bir infak meselesi var. Bu da 219. ayette anlatılıyor; ‘’Yine sana infak nedir diye soruyorlar, de ki ‘’İhtiyaçtan fazlasını verin’’ İnfak vermek meselesi Bakara suresinin sonuna kadar ara ara sürekli karşımıza çıkacak. Çünkü üstünde hayli durulması istenmiş. İnfak bir sadaka gibi görülmemelidir. İnfak hediyeleşmektir. Hatta insanın en sevdiği şeyi, gönlünden kopa kopa vermesidir. Mal mülk sevgisini terketmek adına ciddi bir adımdır. Bununla ilgili vakıfta bir çalışma yapmıştık. Herkes en sevdiği ama en sevdiği eşyasını getirecekti. Kimi bir çanta getirdi, kimi bir eşarp, kimi bir bluz getirdi, kimi bir künye. Sakın bunu kendi aranızda denemeyin. Çünkü güzel olduğu kadar tehlikeli. ‘’Sizden biri en sevdiğini infak etmedikçe, tam iman etmiş olmaz’’ ayetini hatırlatayım ki ona göre dikkat edin. Düşünsenize, dolabı açıyorsunuz en sevdiğinizi yok sayıp ‘’ya ben bu çantamı da seviyordum zaten’’ diyerek onu veriyorsunuz. Gitti iman! Vah ki ne vah! İnfak konusu önemli bir mesele, en sevdiğinizi veremiyorsanız bile ara ara vakitlerde bazı eşyalarınızı tanıdık yahut tanımadık kişilere verin. Bu kişinin dünyalık, mal mülk ve para sevgisini azaltır. Bahsettiğim şey mevsim değişirken dolaplarınızdan attığınız az giyilmiş kıyafetler değil. İnfağı hediye verir gibi, ütüleyip paketleyip, güzelce sunmak gerekir. Çuvallara doldurup verdikleriniz infak değil sadakadır. Surenin sonlarına doğru infak için diyor ki, infak verilen malı allah yediyüz kat arttırır, yalnız eğer infakını başa kakarsan, yahut malın artsın diye, yahut gösteriş olsun diye yaparsan bu sayılmaz. Aman buna dikkat!

 

Hooop, geldik yeni konuya. Kadınlar ve erkekler ve evlilikler ve yetimler. Farkında olmanızı istediğim bir şey var. Bazı meseleler biraz gizli kapaklı bahsedilirken, bazıları apaçık anlatılıyor. Hani böyle çocuğa söylesen ne söylediğini anlar o derece basit anlatılmış. Dikkat ederseniz bunlar hep toplumun her kesimini ilgilendiren ve her insanın muhakkak bilmesi gerekenler konular olur. Mesela 220-242 arasındaki ayetler o kadar açık anlatılmış ki benim üstüne yazacak hiçbir şeyim yok. Sadece 228.ayette bahsedilen ‘’Erkeklerin kadınlar üzerinde hakkı olduğu gibi, kadınların erkekler üzerinde de hakkı vardır. Yalnız, erkekler için bir derece fazla vardır’’ uyarısı hatırlatmak istediğim bir mesele. Son dönemlerde eşitlik çığlıkları atan kadınlara neden hiç anlam veremediğimi gibi bu ayetle de anlamış oldum. Demiyorum ki kadının hakkı olmasın, demiyorum ki erkek hüküm sürsün. Ama Kuran kadına öyle güzel bir değer vermiş ki, biz onu bağıra çağıra çirkef hareketlerle yerle bir ediyoruz. Hak kazanmak isterken saygı kaybediyoruz. Oysa Kuran’ın bizi koyduğu yer o kadar naif, o kadar masum, o kadar güzel ki. Ayetin devamı da bunu hatırlatır nitelikte ‘’ Allah’ın izzeti vardır, Allah’ın hikmeti vardır’’ Daha ben ne diyeyim ki? 

Sıradaki konuda Davud as.’ın Calut kavmi ile olan kıssasını anlatıyor. Bu kıssa Kuranda açık açık anlatılmış.  Meal okumayanlar lütfen internetten araştırsınlar çünkü yazı çok fazla uzadı ve buradan takip edenler için o kadar çok açıklama yaptım ki, okuyanların haklarına giriyormuşum gibi bir his uyandı içimde. 

Neyse hemen devam ediyorum. Sıradaki konuda Ayetel Kürsi var. Faziletlerini daha önce de defalarca yazdığım bu sure hakkında çok sevdiğim Nouman Ali Khan’ın harika bir sohbeti var, on dakikacık. Müsait bir vaktinizde dinleyiverirseniz çok sevinirim  Sohbet için tıktık!

Bir sonraki konu 3 ayet ile anlatılmış ama aslında uzun bir konu olan İbrahim as ile Nemrut’un mücadelesinden bahsediyor.  Ölülerin diriltilmesi meselesi Önemli bir kıssa, bu yüzden bunun için hem meal okuyucularına hem de okumayıcılarına bir link bırakıyorum. Bu ayetin tefsiri için Tıktık!

Artık son konu olan Faiz mevzusuna giriyorum. Bu konuda geçen ayetlerin son ayet olması hükmü çok tartışılmış. Ama sonuç olarak 280-281-282-283 arasındaki ayetlerden biri son ayet olarak inmiş. Ve bu ayetlerin hepsi faiz konusundan bahseder. Düşünsenize, Kuran faiz konusundan bahsederek bitiyor. Bu kadar önemli bir mesele. Öyle ki Medine’de Efendimizin görevlendirdiği bir sahabe bu faizli borç meselesinde ne yapacağını bilmiyor. Tarafları bekletip, efendimize haber gönderiyor. O günlerde faiz ayeti çoktan inmiş ama o zaman şartlar böyle uygun değil. Sahabe haber gelene kadar bir hüküm belirtmiyor. Daha sonra hüküme ulaştığında ilk kendi amcasının alacağı borçları siliyor. Çünkü ayet gayet açık bir şekilde faizli alışverişte bulunanları için şunu söylüyor ‘’ Faiz yiyen kimseler, şeytan çarpmış kimse gibidirler’’ Bu konunun üstüne bir söz etmeye hacet yoktur herhalde?

Ve artık upuzun suremiz güpgüzel bir dua ile bitiyor. Hem de ne güzel bir bitiş! 🙂  286.ayet o kadar harika bir dua ki, ben de yeni tanıştım kendisi ile. Ama bundan sonra daima dilimde olsun diye hemen not ettim kenara. Diyor ki; Ey Rabbimiz, unutursak veya istemeden, bilmeden hata edersek bizi sorumlu tutma, cezalandırma. Ey Rabbimiz, bize, bizden öncekileri sorumlu tuttuğun ağır ve katı hükümlere benzer, riayeti güç sınırlamalar, altından kalkılmaz ağır mükellefiyetler yükleme. Ey Rabbimiz bize gücümüzün yetmediği şeyleri de yükleme. Bizi sorgusuz sualsiz affet, bizi koruma kalkanına al, bağışla, bize merhamet et. Sen bizim mevlâmızsın, emrinde olduğumuz otoritesin, koruyucumuzsun. Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhüdünü, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden kâfir kavimlere, nankör toplumlara karşı bize yardım et.’

Amin.
Kocaman amin.
Ve bir de bunları anlamamı sağlayan, araştırmamı kolaylaştıran, sizlere ulaştırmamda yardımcı olan Rabbime şükürler olsun.

Bu arada daha fazla tefsir okumak isteyenler ve aklına takılan bir ayetin açıklamasını burada bulamayanlar var ise onlara iki tefsir sitesi bırakıyorum, faydalanmak isteyenler buyursunlar.

Ayrıntılı tefsir 1 / Ayrıntılı tefsir 2

23.03.2015 – 02.00 

“Meal okumaları 2 – Bakara Suresi” üzerine 12 yorum

  1. Tam size yetişemiyorum diye ümitsizliğe kapılırken bu yazıyı okudum ve tekrar gaza geldim. ALLAH razı olsun

    Yanıtla
  2. Aylardır okumak için tefsir arıyor, bahane buldukça tembelleşiyordum. Ama size denk geldim. Yeni başladım, en kısa zamanda yetişicem inşallah. Allah sizden razı olsun

    Yanıtla
  3. Allah razı olsun,bugün bismillah diyerek başladım meal okumaya.Hazirladiginiz blok çok faydalı oldu

    Yanıtla
  4. Allah razi olsun sayenizde telefonumdaki bütün sosyal medya uygulamalarını sildim ana ekrana da sizin mealokumalarini ekledim elim her telefona gittiğinde açıp açıp okuyorum..internet ortamında kuran kerim ile ilgili tatmin olduğum takip ettiğim tek sayfa..Allah kabul etsin hizmetinizi. .nefse şeytana uydurmasin

    Yanıtla

Yorum yapın