Bursa ziyareti boyunca yaşadığımız şeyleri nasıl anlatabilirim ya da hangisinden başlamalıyım bilmiyorum. Her şey o kadar iç içe ve o kadar müthiş bir planın parçalarıydı ki, insan çabasıyla olabilmesi mümkün değil. O yüzden en baştan başlıyorum;
Program belli olduğu an “Yeşilin bahçesinde iftarı yapalım” dedik ve bunda sebepsiz bir şekilde ısrarcıydık. Tabi bize göre sebepsiz, yoksa Rabbimin planında sebepsizlik yok. Çünkü tüm bunlar olurken bizden hiç haberi olmayan Büşra abla, günlerdir Ramazan’da bir gruba iftar vermek için niyetlenip duruyormuş. Ve hikmeti en güzel olan Rabbim, Bursa iftarından bir gece önce bizim yollarımızı kesiştirmiş. Düşünsenize bir şey araştırırken instagram’dan bu profile ulaşıyor, sonra Bursa iftarını görüyor, sonra da tam biz serviste “Akşam ne yiyeceğiz sahiden?” diye konuştuğumuz an bize mesaj atıyor? Sonra tam ben yine ağzımı doldurup “Yok biz yeşilin bahçede olacağız” diyecekken, yeşilin bahçesinde bizim derneğimiz var işte orada oturalım her şeyimiz sıcak olsun demesin mi?
Allah biliyor ya, baştan beri bir an bile “Ben bu kadar insana ne yedireceğim?” diye düşünmemiştim. Bir an bile, nasıl olur nasıl yaparız endişem olmamıştı. Bizi Bursa’ya kadar getiren Rabbim bir rızık tayin etmiştir elbet dedim her sorana. Ve realist olmamı isteyenlere “Aç kalacak değiliz ya, en kötü beş dakika geç yapar bir yere yemeğe gideriz” dedim. Özetle bir rızkımız olduğunu biliyordum ama bu kadar güzelini yemin ederim ben bile hayal edemezdim. Günlük güneşlik Bursa’nın bir an yağmurdan sel götürür hale gelmesi, bunu bilen Rabbin Büşra abla ile bizim yollarımızı kesiştirmesi ve beraberindeki şükredilesi onlarca sebep.
Bir anı da Somuncu Babadan;
Bursa’ya giderken dedik ki; Ramazan ramazan insanları çok yormayalım zorlaştırmayalım, grupça sadece Ulu Camii, Emir Sultan ve Yeşil’e çıkalım, geri kalan vakitlerde herkes bireysel takılsın. İsteyen camide ibadete çekilsin, isteyen alışverişe çıksın, isteyen de diğer yerleri ziyaret etsin. Zaten vakit ikindi ile akşam arasını bulunca herkes yolun, havanın ve orucun yorgunluğu ile bir köşeye uzandı. Emir Sultan’ın hanımlar mescidi, yurt yatakhanesine dönmek üzereydi ki Fikriye “Hadi Somuncu babaya gidelim” diye ayağa kalktı. Kızlar çok yorgunlar diye başka sefere inşallah dedim ama ne çare. Yatacağımıza çıkalım düsturuyla toplandık yola düştük. Sokağa girdiğimizde servis ile bir yere kadar çıkabileceğimizi ve kalan yolu yürümek zorunda olduğumuzu gördük. Yağmur artık iyiden iyiye yağıyordu. Ama o kadar gelmişiz, inmeden dönmek olmaz diyerek 10 kişiyle indik servisten. Allah şahit ya, yağmur olmasaydı biz o sıcakta o halsizlik ile o yokuşu hayatta çıkamazdık. Çıktık çıkmasına ama amca demesin mi ziyaret 18.00’da kapanıyor. Amca dedik etme eyleme, onca yol geldik yetmedi bir de yol tırmandık. İnatçıydı, birazdan gelecek olan çorba ve ekmekleri dağıtacağını bizimle uğraşamayacağını söyleyip duruyordu. Birkaç ısrardan sonra açmayacağına emin olup kapıya yöneldik ama adım atmak ne çare, ortalığı sel götürüyordu. Saniyeler içerisinde çorba ve ekmek bekleyen teyzelerle çocuklarla 10m2 bir alanda mahzur kaldık. Mahalleli ne servise gitmemize izin veriyordu ne ziyarete çıkmamıza. Gerilmiştik, endişeliydik ama hamdolsun bilinçliydik de. Hep birlikte dua etmeye başladık. Ramazandaydık, yolcuyduk, oruçluyduk, yağmur yağıyordu ve Somuncu babadaydık. Biraz sonra hızlanan selden ötürü yemek servisi gelmeyeceğini anlayan amca kapıları açtı. Bir şekilde, bir vesileyle hepimiz çilehaneye ulaştık. Ulaştık ama yağmur hala durmuyor ve biz oradan ayrılamıyorduk ve iftara bir saatten az kalmıştı. Yaşadığımız şu hava değişimini, yollardan akan seli, rögarların taşışını hayretler eşliğinde izliyorduk, yine de video ile anı kaydetmeyi ihmal etmedik.Sonra üst kapıya çıkardılar bizi, kenarda gitmemiz için taktikler verdiler ve yavaşlayan yağmuru fırsat bilip yolcu ettiler. Zor oldu ama bir şekilde servise ulaştık. Tüm bunları anlatırken aklınızda canlandıramıyorsunuz dimi? Haziran yağmuru yani altı üstü diyorsunuz. İnanın biz de servise binince aynı şeyleri hissettik. Herkes birbirine “Biz az önce ne yaşadık öyle?” şaşkınlığıyla bakıyordu. Tekrar izlemek için çektiğim videoya bakmak istedim, bulamadım. Albüme baktım orada da yoklar. Son silinenler? Orada da yok. Birgül’e sordum, o da bulamadı. Birkaç kez baktık ama yok. O sırada Burcu arkasına dönüp “Somuncu baba şehri neden terk etmişti kızlar?” diye gülümsedi. Tüm o yaşadığımız heyecan unutturdu bize Somuncu babanın hikayesini. Karşımızda şan ve şöhretin debdebesinden korkup ömrü boyunca ilmini gizlemek zorunda kalan ve yalnızca “ekmek pişiren adam” olarak kalmak isteyen bir zat vardı. Ve Yıldırım Beyazıd’ın ricasıyla Ulu Camiindeki Fatiha tefsiri sohbetinden sonra sırrı ortaya çıktı diye de Bursa’yı terk etmişti. Özetle ömrü boyunca tanınmaktan kaçmış ve kaçtığı içinde kerametleri hep gizli kalmıştı ve biz bir şekilde bunları anmak, anlamak, anlatmak için bu sahnenin içerisindeydik. Çıkarmamız gereken nice dersler, almamız gereken nice ibretler vardı şu kısacık vakit içerisinde. Kısacık diyorum çünkü dakikalar içerisinde Burçin “Abla bendeki video duruyor” dedi. Saatler sonra ben eve dönünce videoları buldum. Ve akşamüzeri orada olmadığına emin olduğum bir yerde buldum. Takdir edersiniz ki tüm bu parçalar benim aciz anlatımımla birleştirilemeyecek kadar kıymetliler. Yapacağım herhangi bir tahminin yahut vereceğim bir anlamın tüm bu sırrı en basite indirgemesinden çok korkuyorum. Lakin; aklım ermez konuşur dururum bakma. Sızıdan mahrum bırakma fakir kalbimi, benden hissetmeyi de alma, ilahi!
selamun aleykum gonul hanım, bursa da somuncu babayla ilgili aşevi olan yeri mi kastediyorsunuz emirsultanın biraz alt sokağında olan hani. yazınızı okuduktan biraz zaman sonra bursaya gitmek nasip oldu. bu yazınızı hatırlayıp oradakilere sordugumuzda sadece aşevini gösterdiler. yani merak ettiğim bu olayları tam olarak nerede yaşadığınız.