İbrahim ibn Ethem ile Şakik’ül Belhi bir gün Mekke’de karşılaşırlar. Şakik’i bitkin ve zayıflamış bir halde gören İbrahim “Seni bu duruma getiren nedir?” diye sorar. Şakik şöyle cevap verir. “Günlerden bir gün çöle varmıştım. Çölün en ıssız yerinde kanatları kırılmış bir kuş gördüm. Kendi kendime “Burada oturayım ve bu kuşun rızkının nereden geldiğini gözetleyeyim.” dedim. Kuşun karşısında bir yere çöktüm. O sırada gagası arasında çekirge taşıyan başka bir kuş geldi. Kırık kanatlı kuşun yanına konarak gagası arasındaki çekirgeyi onun gagasına bıraktı. Bu durumu görünce içimden “Kimsenin geçmediği bu ıssız yerde bile bu kuşa rızkını veren Allah nerede olursam olayım benim rızkımı da sağlamaya kadirdir” diye düşünerek kazanç peşinde koşmaya son verdim ve kendimi tamamen ibadete adadım” dedi. Bu cevabı duyan İbrahim ibn Ethem; “Peki sen neden kırık kanatlıya yiyecek taşıyan sağlam ve çalışkan kuş olmak istemiyorsun?” diye sordu ve gülümsedi.
Bu kıssa, aslında hepimizin rızka bakışına yeni bir pencere açabilecek kadar mahiyetli bir sorunun habercisidir. Çünkü vahyin ilk dönemlerinden beri “Rızık Allah’ındır.” ayetini duyan yüz binlerce insan şu sorunun cevabını merak etmektedir; “ Yaratılanlar, kendileri için belirlenen rızkı evlerinde ibadet ve tevekkül ile uğraşarak beklemeliler mi? Yoksa bu rızkı aramak için evlerinden çıkarak çabalamalılar mı? İşte bu sorunun cevabını bize, Rezzak isminin anlamı verecek.
Er Rezzak; maddî ve manevî her türlü rızkı, tüm yarattıklarına dağıtan demektir. Bu rızıkları maddi ve manevi diyerek genellememizin sebebi Hz.Aişe’nin “Rızık deyince aklına yenilip içilecek şeyler gelenin aklına şaşarım.” sözüdür. Esma’ül Hüsna âlimlerince bu rızıklar dört başlıkta incelenir;
- Beden rızkı: İnsana bedenini besleyen yiyecek, içecek ve organların verilmesi
- Aklın rızkı: İnsana düşünce ve zekâsını besleyen yeteneklerin verilmesi
- Kalbin rızkı: İnsana kalbini besleyen takva ve sevgi gibi duyguların verilmesi
- Ruhun rızkı: İnsana ruhunu besleyen iman ve İslam gibi kavramların verilmesi
Buradan anlıyoruz ki; aç ve açıkta kalmış dahi olsa hiçbir canlının rızkı tam anlamıyla kesilmez. Çünkü görünürde yiyecek yemeği ve kullanacak malı olması dahi, içinde bulunduğu durumu idrak edebilecek aklı, bu durumu düzeltebilecek kadar kabiliyeti yine ona verilmiş rızıklardandır. O halde bilinmelidir ki, dünyada rızık yalnızca ölümle kesilir.
Rivayet odur ki; Hatemül Asam hazretleri, uzun bir yolculuğa çıkacaktı. Ailesine; “Yolculuğa çıkmadan evvel size ne kadar yiyecek bırakayım” diye sordu. Hanımı ona; “Yaşayacağım zamana yetecek kadar rızık isterim, diye cevap verdi. Hatem’ül Asam hazretleri bu cevaba şaşırdı ve “Ben senin ne kadar yaşayacağını nereden bilebilirim.” diyerek şaşkınlığını belirtti. Hanımı ise ona; “Öyleyse sen gücün yeteni yap. Yetmiyorsa rızkımı, ne kadar yaşayacağımı bilene bırak!” dedi. İşte bizim için örnek alınacak tavır rızık konusunda endişe yaşamamaktır. Çünkü Efendimiz; “Rızık endişesi, iman eksikliğindendir.” buyurmaktadır. O halde, rızık konusunda insana düşen rol nedir?
İnsan, öncelikle Rabbinin Rezzak olduğunu bilmeli ve buna inandığını gösteren bir tavır üzere yaşamalıdır. Unutmamalıdır ki, kendisine verilen ve verilecek olan rızıklar yaratılmadan önce en ince ayrıntısıyla belirlenmiştir. Hiçbir güç, Allah istemedikçe belirlenen bu rızkın önüne geçemez ve ona engel olamaz. Aynı şekilde, belirlenen rızkın fazlasını da sağlayamaz. Ama Allah kulun nasibi olan bu rızıkları kâinata yerleştirirken, onları iki şeye bağlı kılmıştır. Birincisi; İnsanın kendi çabasına, yani insanların kendi rızıklarını dünya üzerinde aramaları gerekmektedir. Gayretlerin sonucunda bulacağı nimetler ise, ancak yaratılırken belirlenen ölçüdedir. Unutmamak lazım ki, rızık bahsi kader konusu ile ilgilidir. “Madem kaderimde belirlenenden fazlasına mazhar olamayacağım, o halde gayret göstermeyeyim” düşüncesi şeytandandır. Zira Mülk Suresi 15.ayette “Haydi arzın üzerinde yürüyün de, rızıklardan faydalanın” buyurulmaktadır. Buradaki “yürüyüş” emrinden kasıt, gerek ticaret, gerek ziraat, gerek hayvancılık, gerek sanayi, gerek cihat, gerek amel gibi uğraşlarla maddi manevi rızıklar peşinde koşmaktır. Yine Necm Suresi’nde “İnsana ancak çalıştığının karşılığı vardır.” ayetiyle bu konuda insana düşen ilk görev açık bir şekilde anlatılmaktadır.
İnsanın nasibinin bağlandığı ikinci şey ise; sebepler ve aracılardır. Anne karnındaki bebeğin, göbek bağı ile beslenmesi bir sebeptir. Çiçeğin, sulanarak beslenmesi bir sebeptir. Muhtaçların, sadakaya ihtiyaç duyması bir sebeptir. Allah bu sebepler sayesinde tarafları imtihan etmektedir. İhtiyaç sahipleri yokluk anındaki kanaat ve teslimiyetleriyle, mal sahipleri de bolluk anındaki ahlakları ve malları üzerindeki tasarrufları ile imtihan olunurlar. Bu durum Zariyat Suresi’nde “Takva sahiplerinin mallarında, isteyen ve istemeyen yoksulların hakkı vardır.” şeklinde özetlenmiştir. Yani ihtiyaç sahiplerinin rızıkları, zenginlerin mallarının içinde gizlenmektedir. Bu yüzden sadaka aslında bir iyilik değil, gerekliliktir. Hakkı, hak sahibine vermek demektir. Etrafınıza bir bakın, dünya üzerinde herkese yetecek kadar yiyecek içecek ve giyecek olduğunu göreceksiniz. Yani Allah herkese yetecek kadar vermiş mi? Hamdolsun, vermiş. Fazlasıyla yaratmış mı? Yaratmış. Fakat hala dünyanın bilinen ve bilinmeyen yüzlerce yerinde açlıktan insanlar ölüyor ise bu rızık eksikliğinden değil, insanlığın kurduğu sistemin adaletsizliğindendir. Hakkı, hak sahibine teslim etmemektendir. Yetimin ve yoksulun malından çalmaktandır. Ve Rabbimizin bu duruma müdahale etmemesi kanunun gerekliliğindendir. Çünkü eğer bu duruma bir müdahale olursa, tarafların imtihan olma durumu ortadan kalkar. Ve biz biliyoruz ki, dünya imtihan dünyasıdır.
Geleneği bozmadan Kurani çerçeveye baktığımızda Rezzak kelimesinin Kuran’da bir kere Zariyat Suresi’nin 58.ayetinde “Hiç şüphesiz, Allah Rezzak’tır.”şeklinde geçtiğini görüyoruz. Bu kökten türemiş Razık ve Rızk kelimeleri ile ilgili birçok ayet bulunmakta ve bu ayetler Rezzak olan Allah’ın verdiği nimetleri açıklamaktadır. Bu ayetlerin geneli incelendiğinde insana verilen en büyük rızkın irade ve kulluk olduğunu görmek mümkündür. Zira bunlar herkese nasip olmayan gerçekten büyük rızıklardır. İşte Razık ile Rezzak’ın farkı tam burada devreye giriyor. Razık; Allah’ın verdiği rızıklardan veren insandır. Razık olan rızık verir minnet bekler, teşekkür bekler. Bunları yapmazsanız bir müddet sonra o rızkı keser. Rezzak olan Allah ise rızık verir ve karşılığında kulluk dahi beklemez. Onu dahi, insanın iradesine bırakır. Karşılık beklenmediği içinde bu rızkı kesintiye uğratmaz. İşte bu yüzden kulluk, insana verilen en büyük rızıktır.
O halde, Rabbim tüm güzel isimlerinin hakkı için hepimize merhamet etsin ve günahlarımıza rağmen bize bu ilmi anlamayı/anlatmayı nasip etsin.
“Esma’ül Hüsnâ Serisi #18: Rezzak” üzerine bir yorum