Hakem, “bir şeyi ıslah etmek, herhangi bir yanlışı önlemek, dengeli davranmak, isabetli karar vermek” anlamındaki “Hakame” kökünden türetilmiştir. Bu bağlamda El-Hakem “Son hükmü veren, hakkı eksiksiz yerine getiren” demektir. Bu kökten türetilmiş diğer bir isim de El-Hakîm’dir. El Hakîm, kâinattaki hikmet pırıltılarının ortaya çıkarılması demektir. Bu ismi sırası geldiğinde daha kapsamlı olarak ele alacağımız için, şimdilik yalnızca farklı anlamlara geldiğini belirterek Hakem ismine geri dönüyoruz.
Bu isim genel olarak, Allah Teâlâ’nın hâkim olduğunu, her şeyin hükmünü O’nun vereceğini, verdiği hükmün hemen ve eksiksiz yapılacağını; O’nun hükmü olmadan hiçbir şeyin, hiçbir hadisenin meydana gelmeyeceğini; O’nun hükmünü bozacak, geri bıraktırarak hiçbir kudret ve makamın bulunmadığını belirtmektedir. Ek olarak, Kur’an-ı Kerim’in bizlere vaadi şudur ki; Allah’ın verdiği bu hükümleri kabul edip, onlara uyarak yaşayan ve onları insanlar içinde yayan kullar için güzel hükümler verilecektir. Ve o hükümleri çiğneyen, küçümseyen, susturmaya ve unutturmaya çalışanlar için de bir hüküm verilecektir. Ve o hüküm, çok acıdır.
Şüreyh İbn Hanî (r.a.) babasından naklediyor: Peygamber (s.a.v.) kavmimin beni Ebû’l Hakem diye künyelediklerini işitmişti. Beni çağırtarak “Hakem olan Allah’tır, hüküm de O’nadır, öyle ise sen nasıl Ebû’l Hakem künyesi taşırsın?” dedi. Ben de açıkladım: “Kavmim bir meselede anlaşmazlığa düşünce bana gelirler, ben hükme bağlarım. Her iki taraf da verdiğim hükme razı olurlar.” Rasûlullah söylediklerimi işitince sevindi; “Bu çok güzel bir şeydir.” buyurdu ve daha sonra çocuklarımın isimlerini sordu. Ben “Şüreyh, Müslim, Abdullah var.” dedim. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.) “En büyüğü hangisidir?” diye sordu. “Şüreyh’tir.” dedim. “İşte öyleyse senin künyen Ebû Şüreyh’tir, Hakem olan yalnız Allah’tır.” dedi. Bu meseleden bir kere daha anlıyoruz ki, Hakem olan yalnızca Allah’tır.
Biz insanlar, El-Hakem isminin tecellisi olarak hüküm koyma becerisine sahibizdir. Unutmamamız gereken şey; insanın hüküm koyması, Allah’ın kitabına bağlı kalmakla mümkün olabilir. Örneğin; bir mümin, Allah’ın farz olarak belirlendiği bir kuralı değiştiremez, ekleme ve çıkarma yapamaz. Allah’ın koyduğu bir hükme karşılık hüküm getiremez. Bu tür hükümler karşısında, insana düşen ancak boyun eğmektir. Fakat bir işletme sahibinin, bir müdürün, bir öğretmenin yahut ailelerin içinde bulundukları sistemi doğru ve düzenli yürütebilmesi için bir takım kurallar belirlemesi gerekir. Şayet bu kuralları, Allah’ın emir ve yasaklarına uygun şekilde koyuyorsa, o kişide El-Hakem ismi tecelli etmiş demektir.
Esma’ül Hüsnâ âlimlerimizden bir kısmı yukarıdaki kıssayı ve bir de En’am Sûresi 114. ayetteki “De ki; ben Allah’tan başka bir hakem mi arayacağım? Hâlbuki size kitabı açık olarak indiren O’dur.” ifadesini baz alarak “kanun koyma hak ve yetkisinin sadece Allah’a ait” olduğunu ve bu yüzden Hakem isminin O’ndan başkası için kullanılamayacağını söylemişlerdir. Bu görüşe katılmayan âlimlerimiz de Nisa Sûresi’nin 35. ayetindeki “Eğer karı kocanın aralarının açılmasından korkarsan erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin.” ifadesini ileri sürerek itiraz etmişlerdir. Fikirlerine destek olarak da cahiliye döneminde Efendimiz’in (s.a.v.) Kâbe hakemliği yapmış olduğunu hatırlatırlar. Sonuç olarak, bu konuda ihtilaflı bir meseledir. Net bir bilgiye ulaşmak mümkün değildir. Bize düşen ise, hüküm yetkisinin yalnızca Allah’a ait olduğuna inanıp iman etmek, bu doğrultuda yaşamaktır. Şayet dünyalık bir hüküm yetkiniz var ise yahut hüküm almak zorunda iseniz, Allah’ın çizdiği sınırlara dikkat etmeli ve insanlar arasında adil olunduğuna emin olmalısınız.
O halde, Rabbim tüm güzel isimlerinin hakkı için hepimize merhamet etsin ve günahlarımıza rağmen bize bu ilmi anlamayı/anlatmayı nasip etsin.
Sadakallahulazim.
“Esma’ül Hüsnâ Serisi #29: Hakem” üzerine bir yorum