Lâtif, “her şeyi en ince ayrıntısıyla bilen” anlamındaki “Lutf” yahut “Letâfet” köklerinden türetilmiştir. Bu bağlamda El-Lâtif “Yarattıklarının ihtiyaçlarını en ince ayrıntısına kadar bilen, en ince ve sezilmez yollardan kullarının ihtiyaçlarını gideren” demektir. Buradan anlıyoruz ki, Rabbimizin yardımı ve şefkati her mahlûka yeter ve yetişir. Çünkü hadislerden de öğrendiğimiz itibariyle, Rabbin kuluna merhameti, annenin evladına olan merhametinden kat be kat üstündür. Yani El-Lâtif olan Rabbin merhameti öyle çoktur ki, önce dünyayı en ince ayrıntısına kadar dizayn etmiş, sonra insanı burada yaşayabilecek şekilde yaratmış, tüm şartları olgunlaştırmış ve kullarına nice kolaylıklar sağlamıştır. Yine ayetlerden öğrendiğimiz şekilde, yaz ve kış mevsimini, gece ve gündüz değişimini, deniz ve orman güzelliklerini, sebze ve meyve çeşitliliklerini ve bunların her birini insanın faydalanmasına uygun bir şekilde yaratmasının sebebi, kullarına olan lütfundandır. Bu konuda bir hocamız sohbetinde şöyle diyordu: “Biz yoktuk, var olduk. Rabbimiz bize varlık ile lütufta bulundu. Var olduk; taş gibi, dağ gibi bir cansız olabilirdik. Rabbimiz bize hayat vermekle lütufta bulundu. Hayat sahibi olduk; ağaç gibi, çiçek gibi ruhsuz olabilirdik. Rabbimiz bize ruh vermekle lütufta bulundu. Ruh sahibi olduk; ancak bir böcek, bir kelebek, bir sinek gibi hayvan olabilirdik. Rabbimiz bizi insan yapmakla lütufta bulundu. İnsan olduk; ateşe tapan bir Mecusi, ineğe tapan bir Hindu, puta tapan bir putperest ya da bir beşere ilah diyen bir Yahudi veya Hristiyan olabilirdik. Rabbimiz bizi Müslüman yapmakla lütufta bulundu. İşte bütün bu ihsanlar Rabbimizin Lâtif isminin birer tecellisidir.”
Söz buraya gelmişken tekrar belirtmek isterim ki, Rabbimizin inanan ve inanmayan ayrımı yapmaksızın tüm kullara gösterilen bir lütfu vardır. Yine de kimi zaman müminlerin, inkarcılardan daha farklı lütuflarla karşılaşmasının sebebi iradelerini iman ve itaat yönünden kullanmalarından ötürüdür. Allah onlara kulluklarından ötürü, iyilik ve ibadet yolunu açar. Kimi zaman kullar ibadeti terk etse de, hata ve yanlışa bulaşsa da yani genel itibariyle bir imtihana tabii tutulsa da, iman etmiş kalpler, inkar etmiş kalplere göre büyük bir lütfun muhatabıdırlar. Biz biliyoruz ki, her insan yaratılışı itibariyle İslâm fıtratı üzerinedir. Fakat isyan ve inkarcılar, başta bu lütfu reddederek geri kalan tüm ilahi lütuflardan da mahrum kalırlar. İlahi lütuflar diyorum, çünkü dünyalık her türlü nimetten belki çok belki az ama muhakkak faydalanarak hayatlarına devam ederler. Ama bu faydalanma çoğu zaman onların azgınlığının sebebi olur, fayda görünen nimet aslında baştan sona zarardır.
Son olarak bu ismin Kur’anî çerçevesine baktığımızda, Lâtif isminin beş yerde Habîr ismi ile birlikte, iki yerde de tek başına kullanıldığını görüyoruz. Bu kullanımlar incelendiğinde, Esma’ül hüsnâ alimleri Lâtif ismine şu iki anlamı vermişlerdir;
1- En ince, en gizli işleri bütün inceliğiyle kolayca bilen. Bu anlam ilim sıfatının letafetiyle ilgilidir.
2- Nasıl yapıldığı gizli olan en lâtif şeyleri yapan, yaratıklarını ihtiyaç duydukları menfaatleri onların bilemeyecekleri yollardan lütuf ve inayetiyle ulaştıran, lütufkâr. Bu şekildeki anlam da tekvin sıfatıyla ilgilidir.
Yine de Lâtif isminin esas manasını anlatmaya ve anlamaya aciz lisanımız yetmeyecektir. Zira aldığımız her nefes bile bu ismin bir tecellisidir. Bizlere her gün, aksatmadan böyle devamlı lütufta bulunan Rabbimizin hangi nimetlerini sayarak bu ismin tecellisini bitirebiliriz? Ya da Kur’an-ı Kerim diliyle soralım “O halde Rabbimizin hangi nimetini yalanlayabiliriz?”
O halde, Rabbim tüm güzel isimlerinin hakkı için hepimize merhamet etsin ve günahlarımıza rağmen bize bu ilmi anlamayı/anlatmayı nasip etsin.
“Esma’ül Hüsnâ Serisi #31: Latîf” üzerine bir yorum