Ğafur, “kirlenmekten korunmak maksadıyla bir şeyin üstünü örtmek” anlamına gelen Ğafr kelimesinden türetilmiştir. Daha önce öğrendiğimiz El-Gaffar ismi gibi, El-Ğafur da “Kulunu korumak için her türlü hatasını ve ayıbını örten ve kulunu mahcup etmeyen” demektir. Bu iki isim arasındaki farkı öğrenmek istediğimizde birkaç farklı görüşle karşılaşıyoruz. Çoğunluk, Gaffar isminin tedricen(yavaş yavaş, derece derece) bağışlayan, Ğafur isminin ise bir defada tüm günahları affedecek olan anlamına geldiğini söyler.
Gazali, biraz daha kapsamlı hale getirerek, “Gaffar’ın tekrarlanan günahları, Gafir’in her türlü günahı” affedeceği bilgisini ekler ve Zeccâc etrafında toplanan bir kesim de, Allah’ın dünyada Ğafir, kabirde Ğafur, Kıyamette Gaffar ismiyle muamele edeceğini fikrini beyan etmiştir. İlk iki görüşü kabul etmek de herhangi beis görülmese de, azınlık görüşü araştırmadan kabul etmemek de fayda var. Hatırlarsanız daha önce Rahman ve Rahim arasındaki farkı öğrenirken de söylemiştik; Allah’ın dünya ve ahiret ayrımı yoktur. Bu ayrım biz insanlar içindir, bu yüzden Esma-ül Hüsna’nın böyle yorumlandığı kaynakları sorgulamadan kabul etmemiz mümkün değildir.
Ğafur isminin Kurani çerçevesine baktığımızda 91 yerde karşımıza çıktığını görüyoruz. 71 yerde bağışlayıcı anlamına gelen “Rahman” ismiyle, 5 yerde yumuşaklık sahibi anlamına gelen “Halim” ismiyle, 4 yerde affedici anlamına gelen “Afuvv” ismiyle, 3 yerde az iyiliğe çok mükafat veren anlamına gelen “Şekur” ismiyle, 2 yerde güçlü anlamına gelen “Aziz” ismiyle, 1 yerde müminleri çok seven anlamına gelen “Vedud” ismiyle birlikte kullanılmıştır. Esma-ül Hüsna içerisindeki onca ismin yanı sıra bu altı isim ile kullanılıyor olmasında hiç şüphesiz bizim anlayamayacağımız sırlar vardır. Yine de anlam verebileceğimiz incelikleri de gözden kaçırmamak gerek. Örneğin; Rahim ismiyle bu kadar sık kullanılıyor olması Allah’ın Ğafur oluşunun, rahmetinden ötürü olduğunu anlatmaktadır. Bir şeyi bağışlamak için merhamet sahibi olmak gerektiğini hatırlatmaktadır. Ğafur olan Allah, hem dünyada hem ahirette kullarının günahlarını ilan etmeyen, ifşa etmeyen, teşhir etmeyen, işledikleri suçları yüzlerine vurmayan, bu günahları meleklere unutturup amel defterinden silen ve hatta kişinin kendisine dahi işlediği günahı unutturan demektir. Bu noktada unutmak, en büyük nimettir. Çünkü bazen öyle bir an geliyor ki, geçmişte yaptığımız hataları, işlediğimiz günahları hatırladıkça kendimizden bile soğuyoruz. Acaba affedilmiş miyizdir diye sorgulamadan önce hemen tekrar unutmaya, içimizde yaşadığımız bu gelgitlerin bile üstünü örtmeye çalışıyoruz.
Kimimiz geçmişteki hatalarını hatırlayarak yenilerini işlemekten uzaklaşıyor olsa da, kimimiz hala ateşe elini uzatan çocuk misali aynı günahlara koşar adım yaklaşıyor. Bu yüzden Allah tövbe eden kullarına da farklı muamele ediyor. Mesela geçmişteki hatalarından ders çıkararak, yenilerinden uzak duran kulların günahlarını unutmasına hiç izin vermiyor. Onları, kendi nefislerinden hatırlatarak koruyor. Öte yandan, hatırladıkça ümitsizliğe düşecek, affedilmedim endişesiyle hayatına devam edecek kullarını da unutturarak koruyor. Özetle; Allah kulunun günahını affettiği halde onu sürekli olarak aklına getirmesiyle Afuv’dur, kimi kulunu nefsinden bu şekilde korur ve hem günahını affedip, hem de unutturmasıyla Ğafur’dur, kimi kulunu da bu şekilde korur.
Bir de işlenen hata ve kusurların örtülmesi var ki, insan üstüne düşündükçe hamd ediyor. Çünkü eğer Allah kullarının günahlarını ve kusurlarını örtmeseydi, -kendi hatalarıyla dahi bu kadar zor yüzleşen- insanların birbirine bakacak yüzü kalmazdı. Hem örtüldüğü halde, ufacık şeylerin meydana çıkmasıyla insanların birbirine karşı ne kadar gaddarlaşabildiğini hepimiz görüyoruz ve insan bunları gördükçe sormadan edemiyor:
Ya Rabbim tüm kusurlarımızı bir organ gibi üstümüzde taşıtsaydı? Ya Rabbim işlediğimiz tüm günahları listeleyip boynumuza assaydı? Ya Rabbim gizli sandığımız tüm konuşmaları, en içimizdeki sinsi planları, fark etmeden gösterdiğimiz kibri, kini ortaya çıkarsaydı?
İşte o zaman insanlar birbirilerinin yüzüne bakmaktansa toprak olmayı tercih ederlerdi. Elhamdülillah, Rabbim kullarına karşı rahmetini daha bizim aklımıza gelmeyen binlerce alanda dahi tecelli ettirmiştir. Bu yüzden, insan sürekli olarak tevbe etmeli, mağfiret dilenmeli ve Rabbine bu güzel isimleriyle bolca dua etmelidir.
Rivayet odur ki, Hasan Basri Hazretleri kendisine türlü şikayetlerle gelen üç farklı adama da çare olarak istiğfar etmesini söylemiştir. Bunun üzerine öğrencileri dayanamayıp nedenini sorduklarında, onlara; “İstiğfar hem kulun affedilme, hem rızkının genişleme, hem de hayatının kolaylaşma sebebidir” buyurmuştur. O halde, Rabbim tüm güzel isimlerinin hakkı için hepimize merhamet etsin ve günahlarımıza rağmen bize bu ilmi anlamayı/anlatmayı nasip etsin.
Sadakallahulazim!