Rivâyete göre, hükümdarın biri dillere destan muhteşem bir saray yaptırmıştı. Öyle ki, sarayın her odası ayrı bir güzellik sergisi, her köşesi ince ince işlenmiş bir sanat eseri gibiydi. Hülâsa, kısa bir vakitte bu sarayın hususî özelliklerini tamamıyla anlatabilmek mümkün değildi. Ve hükümdar bir gün, ilim irfan sahibi bir zatı saraya dâvet etti. Dâvete icabet eden evliyaya, hürmet ve ikramda sınır tanınmaz. Üstelik hükümdar kimseye yapmadığı bir davranışı yaparak, ona sarayın her tarafını bizzat kendisi gezdirir. Gitme vakti gelen evliya selam ederek saraydan ayrılırken, hükümdar müsaade isteyerek sorar; “Efendim, sarayı nasıl bulduğunu bilmek isteriz.” Hükümdarın bu sualine karşılık Allah dostu da hürmetle cevap verir; “Sultanım, sarayınız çok güzel. İçerisinde takdir ettiğiniz gibi her şey var fakat bir şey yok.” Bu cevabı hiç beklemeyen hükümdar birden şaşırarak “Yok olan nedir?” diye sorar. Ve o Allah dostu âlim zat, bütün kâinat için geçerli olan şu cevabı verir “Bekası yok sultanım, bekası yok.”
İşte her bir zerresi bir gün yok olacak olan şu fani âlem için söylenebilecek en manalı ifade budur; “Bekası yok” Bu hakikat, ayet-i kerimelerde şöyle bildirilmiştir: “Yeryüzünde bulunan her canlı fânidir. Ancak Celil ve Kerim olan Allah’ın zatı bâkî kalacaktır.”
Celil, hiçbir şeye muhtaç olmamak anlamına gelen “celâl” kökünden türetilmiştir. Bu bağlamda El-Celil; “Azamet ve ululuk sahibi” demektir. Birbiriyle iç içe geçmiş bu iki kelimeyi ayrı düşünmek gerekirse; Celal için “hâkimiyet ve kudret sahibi” ve Celil için de “Hâkimiyet ve kuvvet sahiplerinin en büyüğü” diyebiliriz. Daha önce de defalarca söylediğimiz gibi, bu büyüklük cisimlerdeki gibi hacimsel bir büyüklük değildir. İsimleriyle, sıfatlarıyla, ilmiyle, kudretiyle büyüktür.
Örneğin; Yaratılan her şeyde bu ilahi isim ve sıfatlardan biriyle muhakkak karşılaşıyoruz. Bir çiçeğin rengârenk güzelliğinde Cemal ismini görüyorsak, yüzlerce aynı tür çiçeğin ayrı ayrı süslenmesindeki büyüklükte Celil ismini görürüz. Yahut bir kuşun rızkını bulmasını Rezzak ismine bağlıyorsak, yüzlerce kuşun kimseye ihtiyaç duymadan beslenmesindeki kudreti Celil ismine bağlamalıyız. Ya da mesela, her bir insana özel bir suret vermesiyle Musavvir olan rabbimiz, yarattığı yüzlerce canlı çeşidine farklı farklı suret vermesindeki sınırsız kudretiyle muhakkak ki Celil’dir.
Son olarak Esmaül Hüsna âlimleri Celil isminin geçtiği ayetleri incelediklerinde, sürekli olarak Kerim ismiyle birlikte kullanıldığını fark etmişlerdir. Buradan anlıyoruz ki; Rabbimiz Celil olduğu kadar ikram sahibi de olduğunu kullarının bunu unutmamasını istemektedir. Efendimiz ise bunu daima hatırlamamız için her namazın sonunda “Allahümme ente’sselâm ve minke’sselâm tebârekte yâ ze’lcelâli ve’l-ikrâm.” demeyi ümmetine nasihat etmiştir. Bizler de inşallah bu duayı ettiğimizde, sonsuz azamet ve kudret sahibi bir Rabbin kulu olduğumuzun farkına varmalıyız.
O halde, Rabbim tüm güzel isimlerinin hakkı için hepimize merhamet etsin ve günahlarımıza rağmen bize bu ilmi anlamayı/anlatmayı nasip etsin.
Sadakallahulazim.