Kur’an Serüveni-2 / Kur’anı terkeden kavimden olmak?

Gönül Ayyıldız

Updated on:

Dün anlattığım anılar silsilesinden sonra bugün biraz daha ciddi şeyler konuşalım istiyorum. Kuran kimin için indirildi önce bunu bir inceleyelim. Sizce Kur’an sadece Efendimiz için mi indi? Hayır, o Kuran’a ihtiyacı olan biri değildi. onun zaten vahiy yoluyla öğrendiğini biliyoruz. Peki o zaman sahabe için mi indi? Hayır, onlar da efendimizden dinleme şansına eriştiler, direk kaynaktan öğreniyorlardı. Peki ya Tabiin için mi indi? Onlar da direk dinleme şansı bulmasalarda, dinleyenlerden öğrenme şansı bulmuşlar Kurana ihtiyaç duymamışlar. Peki o zaman bu Ayetler neden indirildi, kimin için Kur’an yazıldı, kimin için ona sahip çıkıldı? Hadi biraz bunu inceleyelim.

Efendimiz’in vefatından sonra, ümmet aynı helak olan kavimlerin düştüğü yanılgılara düştü. Vahiy kesildiği için, Allah’ın dünya üzerindeki elçisi vefat ettiği için artık inanılacak bir din kalmadığını düşünüp İslam’ı terketmeye başladılar. Ve Efendimiz’in Kuran’ın yazılması yahut çoğaltılması konusunda bir tembihi olmadığı içinde halifeler ne yapmaları gerektiğine karar veremediler. Sonra Hz.Osman’ın ve Ömer’in ısrarları ile Kuran’ı toparlamak noktasında anlaştılar. Birebir Efendimiz’in ağzından hafızlık yapanlar ayetleri doğrulayarak yazdırdılar. Yazılan Kuranların çoğaltılmasını Hz.Osman sağladı ve bu şekilde insanlara İslam’ın, elçiyle birlikte sonlanmadığını duyurmaya başladılar. Kuran’ın dağıtılması başladıkça tebliğlerde arttı. Sahabeler Kuran’a sahip çıkıp, onu Allah’ın kullarına bir seslenişi ve Peygamber’in emaneti olarak gören herkese ulaştırdılar. Yani Kuran asırlardır, yüz binlerce insan tarafından koruyup kollandı. Defalarca yok edilmeye çalışıldı ama o zaman da Kuran’da da belirtildiği gibi Rabbimiz onu korudu ve kelamının yok olmasına izin vermedi. Çünkü? Çünkü bize de ulaşsın istedi. Efendimiz gecelerce vahiy bekledi, sahabeler doğru ezberleyip doğru nakletmek için defalarca istişare etti, tabiinler bir sonrakilere doğru anlatmak için duyduklarını defalarca daha duymak istedi, Osman gecelerce tüm ayetleri tek tek sayfalarca sırf bize ulaşsın diye yazdı, hafızlar aylarca yazılan Kuranları tekrar tekrar kontrol etti, sırf bize en doğru şekilde ulaşsın diye ölüm onlara gelinceye kadar bu yoldan ayrılmadılar. Sonraki emanetçilerin çoğu ya bu yüzden canından oldu ya da saklamak zorunda kaldı. Tam tamamen yok oldu dedikleri anda bile Rabbimiz vaadettiği gibi Kuran’ı korunmuş bir vaziyette bir vesileyle tekrar ortaya çıkardı. Tüm bunlar neden oldu arkadaşlar, kimin için oldu, kimin için uğraştı bu kadar peygamber, halife, sahabe? Bu soruya Kuran, ümmetin içini parçalaması gereken bir ayetle cevap veriyor; “Ey Rabbim! Muhakkak ki benim kavmim Kuran’ı terkedilmiş bir kitap olarak bıraktı.”

Bu ayetin muhattabı bizzat biziz arkadaşlar, bizzat biz. Bunca zorlukla korunmuş Kuran’ı, açıp okumaya üşenen herkes.

Tam olarak bu ayetin vuku bulduğu günlere gelelim artık. Bizim çocukluğumuzda eli Kuranlı neneler vardılar, henüz bu kadar yok olmamıştılar. Bu yüzden çocukları da bu yola sevk etmek çok zor olmuyordu. Çocuktu bu sonuçta, büyükten ne görüyorsa onu yapması gerektiğini biliyordu. Şimdilerde eli kuranlı, ağzı dualı büyüklerimiz  tv karşısında oturma alışkanlığı kazandığı için çocuklarımız da o yolu takip ediyorlar. Yeni bir nesli Kuran ile büyütmek şimdilik bir kenara dursun, kendi içinde bulunduğumuz nesli ellerimizle yok etmeye gelelim artık. Biz eli Kuranlı neneler gördük, biz ağzı dualı dedeler gördük, biz her gördüğünde hangi sureleri ezbere biliyorsun diye soran aileler içinde büyüdük. Ama sonra bizi bin bir dünya meşgalesi ile Kurandan ayırdılar. Kuran bizim için belki cumadan cumaya okunan, belki de ödünç verilmiş bir Yasin’i okumaktan ibaret hale geldi. Karşılaştığımız insanların çoğunun “Kuran’ı çok güzel okuyordum ama unuttum” demesi de bu sahnenin en ağlanası repliği olsa gerek. Çünkü Kuran’dan ayrılmak hatası bizi fark etmeden rızayı kazanacağımız her şeyden ayırdı. Belki namazdan, belki sünnetten, belki duadan, belki tövbeden, belki iyilik adına yapılacak tüm amellerden. Ve maalesef tüm bunlar yine fark etmeden oldu. Nasıl fark edebilirdik ki? Şeytan etrafımızı o kadar cazip oyunlarla doldurmuştu ve biz onlara o kadar kapılmıştık ki, sahi nasıl fark edecektik?  Hani belki bir Kuran okusak bir ayet silkelerdi ama unuttunuz mu zaten ondan ayrılmak bizi bu hale getirmişti. Böyle böyle başlamıştı, ufacık şeyleri dert edişimiz, nefsimize gün be gün yenilişimiz, hiçbir şeyden mutlu olmayıp herkese küsmek isteyişlerimiz, tüm dünyadan sıkılıp yine de ondan bir türlü vazgeçemeyişlerimiz. Yani biz Kuran’ı vaktiyle öyle bir terk etmiştik ki, peşinden gelecek musibetlerin tam ortasına düşmek sadece bunun bir sonucu oldu. 

Tam yeni bir paragrafa başlamak için yazacaktım ki aklıma Efendimiz ve Hz.Osman’ın hafızlık çalışmaları geldi. Hz.Osman Efendimiz’in birebir ağzından hafızlık yaparmış, Rasül söylermiş Osman tekrarlarmış. Ve Hz.Osman her yeni bir şey öğrendiğinde ‘’Ya Allah’ın Rasulu bana müsade et gidip bu öğrendiklerimi uygulayıp öyle geleyim. Ben kuran’ı sadece ezberlemiş olmaktan Allah’a sığınırım’’  dermiş. Yani demek istiyorum ki, tüm konuşulacakları tek seferde bir yazıya akıtmak değil maharet, gidip biraz düşünüp, okuduklarını anlayabilmek, doğru kararlar alabilmek asıl önemli olan. Dün ne kadar düşündünüz bilmiyorum ama Allah aşkına bu gece tüm bunları birazcık olsun düşünün. Kimse için değil kendiniz için düşünün. Yastığa başınızı rahat koyamayın aklımıza Efendimiz’in bizden şikayetçi olacağı gelsin. Gözünüzü kapatamayın aklınıza Kuran’ı terkeden kavimden olduğunuz gelsin. Hatta kulaklarınızda yakılansın şu ayet;

Ey Rabbim! Benim kavmim bu Kuran’ı terk edilmiş bir kitap olarak bıraktı.

hadi bakalım uyuyun uyuyabilirseniz.

 

Yorum yapın