Meal Okumaları 106 – Kureyş Suresi

Gönül Ayyıldız

Updated on:

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Kureyş suresi Mekke’de inmiştir. Mushaftaki sıralamada yüz altı, nüzul sıralamasına göre yirmi dokuzuncu suredir. Sûre adını ilk âyette geçen, “Kureyş” kelimesinden almıştır. Surede genel itibariyle Allah’ın Mekke halkına verdiği büyük nimet­lerden bahsedilir. Geleneğe uyarak yapacağımız konu dağılımı da şöyledir;

1-4: Kureyş kabilesine verilmiş nimetler

Bu sureyi tam olarak anlayabilmek için tarihî arkaplanını göz önünde bulundurmak gerekir. Bu sure ile Fil süresinin muhtevası arasında çok yakın ve derin bir ilişki vardır. Kureyş kabilesi, Rasulullah’ın ecdadı Kilab oğlu Kusay zamanında Hicaz’ın her yerinde dağınık durumdaydılar. İlk defa Kusay onları Mekke’de topladı. Kureyşliler Beytullah’ın hizmetini ellerine geçirdiler. Kusay’a bu hizmetinden dolayı “toplayıcı” lakabı verilmiştir. Bu şahıs aklıyla Mekke’de bir şehir devleti kurdu. Arabistan’ın her yanından gelen hacılara hizmet için en iyi idareyi tesis etti. Bundan dolayı Kureyş, Arap kabileleri arasında ve her yerde güven sağlamıştır. Ayrıca Şam, Mısır, Irak ve Habeşistan’la olan ticaret ilişkisi nedeniyle gidiş geliş sırasında onların kültür ve medeniyetine de vakıf olmuşlardı. Böylece Kureyş’in ulaştığı kültür ve seviye, çevredeki diğer kabilelerden çok üstün olmuştu. Servet ve zenginlik bakımından da diğer Arap kabilelerinden üstün idiler. Hal böyle olunca Mekke, Arap yarımadasında en büyük ticarî merkez olmuştu. Kureyşlilerin bu gelişme ve ilerlemesi karşısında Ebrehe’nin onlara saldırması olayı meydana geldi. Eğer Ebrehe o zamanlar mukaddes şehir Mekke’yi fethedip Ka’be’yi yıkmayı başarabilseydi, sadece Kureyş’in değil, Kabe’nin de güvenilirliği kaybolacaktı. Cahiliye döneminde bile bu Ev’in Allah’a ait olduğunu kabul eden Arapların Kabe’ye olan güvenleri sarsılacaktı. Çevre kabilelerin, Kabe’nin hizmetkârı oldukları için Kureyş’e duydukları güven bir anda yok olacaktı. Habeşliler Mekke’yi ele geçirselerdi, Bizanslılar Şam ve Mısır’a giden ticaret yoluna hakim olacaklardı. Ama Allah’ın kudretinin bir mucizesi olarak kuşlar Ebrehe’nin 60.000 kişilik Habeşli ordusunu taşladı ve helak etti. Mekke’den Yemen’e kadar bütün yol boyunca her tarafta Ebrehe’nin ölü askerleri vardı. Bundan sonra bütün Araplar, Kabe’nin Allah’ın evi olduğuna inandılar. Aynı zamanda, Kureyşlilere duyulan güven de öncekinden daha çok arttı. Araplar bu olayın, “Allah’ın Kureyş üzerindeki özel bir lütfu” olduğuna kesinlikle inandılar. Bundan böyle Kureyş’in kervanları nereye gitse hiç kimse ona dokunmaya cesaret edemezdi. Hatta Kureyş’e dokunmak bir yana, Kureyş’in himayesi altındakilere bile dokunamazlardı. Hulasa, Rasulullah gönderildiğinde bu bilgileri herkes bildiği için surede ayrıca anlatılmaya gerek duyulmamıştır. Onun için bu surede dört kısa cümle ile bu Ev’in putlara değil, Allah’a ait olduğuna inandıklarına, Allah’ın bu Ev’e, dolayısıyla kendilerine eman bağışlayıp ticarette ilerleme lutfettiğini bildiklerine ve açlıktan kurtararak refah nasip ettiğini gördüklerine göre, Kureyş’e, sadece bu Ev’in Rabbine ibadet etmeleri gerektiği anlatılmıştır.

Bu olay ayetlerde şöyle anlatılıyor;  “Kureyş kabilesinin yaz ve kış yolculuklarında uzlaşması ve anlaşması sağlanmıştır. Öyleyse kendilerini açken doyuran ve korku içindeyken güven veren bu Kâbe’nin Rabbine kulluk etsinler.”  Yukarıdaki açıklamalar genel olarak ayetleri anlamaya yetse de bir iki şeyi açmak da fayda var;  İlk ayetteki yaz ve kış seferlerinden kasıt, yaz mevsiminde Kureyş’in ticarî kafilelerinin, serin bölgeler olan Şam ve Filistin’e gitmesi; kış mevsiminde ise sıcak olan güney Arabistan’a gitmesidir.  Ve son ayetteki ‘’açken doyuran’’ ifadesine bakılırsa,  Kureyşliler daha önce açlık ve korku içinde yaşıyorlardı. O dönemde Arabistan’ın hiçbir yerinde insanlar gece rahat uyuyamazlardı. Her an bir saldırıya uğrama tehlikesi ile karşı karşıya idiler. Hiç kimse kendi kabilesinin sınırları dışına çıkmaya cesaret edemezdi. Çünkü yalnız çıkıldığında sağ olarak geri dönmek mümkün değildi. Ya birileri tarafından öldürülür ya da yakalanarak köleleştirilirlerdi. Hiçbir kervan saldırıdan emin değildi. Çünkü yol üzerinde her an önü kesilebilirdi. Malları gasbedilebilirdi. Ancak yoldaki kabilelerin ileri gelenlerine rüşvet vererek bu yoldan sağ salim geçebilirlerdi. Ama Mekke’deki Kureyşliler bütün bunlardan tamamen emindiler. Onlar için düşman saldırısı tehlikesi yoktu. Mekke’ye düşmanın saldırabileceği korkusu da yoktu. Onlar büyük ve küçük kafilelerle ülkenin her tarafında serbestçe dolaşırlardı. Taşıdıkları “Kabe’nin hizmetçileri” sıfatlarından dolayı hiç kimse onlara dokunmazdı. Hiç kimse onlara ses çıkarmaya cesaret edemezdi. Hatta bir Kureyşli yalnız olarak seyahat ederken saldırıya uğrarsa, “ben Haremliyim” ya da “ben Allah’ın haremindenim” demesi bile yeterli oluyordu. Bu söz karşısında saldırgan hemen duruyordu. İşte Kureyşlilere sağlanmış tüm bu nimetlerden sonra, Allah onları kulluk etmeye cagırmak için bu ayetleri Efendimiz’e ulaştırmıştır.

Birkaç suredir, sürekli Mekke ve Kabe diyoruz ve harika mucizelere şahitlik ediyoruz. Bu yüzden izninizle bu sureye şu dua ile son verelim; ‘’ Rabbim hepimizi o güvenlik yurduna, o ferah beldeye davet etsin ve bizlere de icaber etme şansı versin. İnşallah ömrümüzde birkaç duamızı orada etmek nasip olsun. Gitmeyenlere en kısa zamanda, gidenlere ise hasretlerinden ötürü daha kısa zaman inşallah!
Sadakallahulazim.

Yorum yapın