Meal Okumaları 105 – Fil Suresi

Gönül Ayyıldız

Updated on:

Çok uzun surelerle girdik bu yola, bir sureyi altı günde bitirdiğimiz günleri hatırlıyorum. Şimdi ise günde beş sure yetiştirmeye çalışan bir grup var karşımda. Elhamdulillah. Ayetler kısaldıkça muhteva derinleşti dedik, anlatmak zorlayacak dedik. Fakat Rabbim kolaylığını öyle bir verdi ki, hangi ara kısa namaz surelerine geldik anlamıyorum. Öyle böyle derken, bugün Fil suresi’ne başladık. Daha önce namaz surelerinde nelerden bahsedildiğini defalarca dinledik, meallerini belki yüzlerce kez okuduk, hatta kıssalarının animasyonlarını bile izledik. Yani üç aşağı beş yukarı bu sureler hakkında bilgi sahibiyiz. Fakat bu bilgi malesef bize yetmiyor. Hala namaza durduğumuzda bu sureleri okurken, ne dediğimizden habersiziz. Hala namaza durduğumuzda okuduğumuz ayetleri hissetmekten uzağız. Hala namaza durduğumuzda aklımıza binlerce dünyalık konu geliyor, çünkü okuduğumuz ayetlere yoğunlaşmamız imkansız. Çünkü anlamlarını bilmiyoruz, bildiğimizi hatırlamıyor, hatırladığımızı düşünmüyoruz. Oysa tüm bunlar bizim namazımın huşusu ve kabulu açısından çok önemliler. O halde bu sefer namaz surelerinin yazılarını okurken, onları daha iyi anlamaya çalışacağız. Bir yetmiyorsa iki, iki yetmiyorsa beş, beş yetmiyorsa on kere okuyacağız. Ne zaman ki namazda fil suresini okurken, aklımıza Ebrehe’nin ordusu ve yaptıkları ve akıbeti gelecek o zaman tamam diyeceğiz, tamam olduk! Çok şükür olduk! Bu bizim için yeni bir gayret, yeni bir adım olacak. Bu yüzden lütfen daha güçlü bir bismillah!

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

Fîl sûresi Mekke’de inmiştir. Mushaftaki sıralamaya göre yüz beş, nüzul sıralamasına göre on dokuzuncu suredir. Surenin adı, birinci ayetteki “ashab-ı fil”den alınmıştır. Adındanda anlaşılacağı üzere, sure Fil Ordusunun kıssasını anlatır. Ayetlerin tümü bu konudan bahsediyor olsa da biz geleneği bozmayalım;

1-5: Fil sahiplerinin kıssası

Surenin ayetlerine geçmeden önce fil sahipleri kimlermiş, bunlar ne yapmışlar da sureye konu olmuşlar, nasıl bir olay yaşamışlar ve akıbetleri ne olmuş öğrenmek için tarihsel arkaplanı inceleyelim.

Habeşistan kralının ölümü üzerine onun yerine geçen yeni kral, Ebrehe’yi Yemen’de naibi olarak kabul etmişti. Bu şahıs yavaş yavaş Yemen’de müstakil bir kral olmuştu. Ama formalite gereği Habeşistan kralını otorite olarak tanımaya devam etmişti. Yemen’de iktidarını sağlamlaştırdıktan sonra Bizans’ın ve onun müttefiki Habeşistan hükümetinin planları doğrultusunda gerçek amacını uygulamaya koymak üzere harekete geçti. Yani bir taraftan Arabistan’da Hristiyanlığı yaymak, diğer taraftan Arapların elinde bulunan doğu ülkeleri ile Bizans arasındaki ticareti Araplardan almak için çalışmaya başladı. İran-Sasanî saltanatı ile Bizans arasındaki iktidar kavgası nedeniyle Bizans’ın doğu ülkelerine olan ticaret yollarını kapaması, Bizans’ın acil ihtiyacı için bu yolun önemini artırmıştı. Ebrehe bu amaç için Yemen’in başkenti San’a’da büyük bir kilise inşa ettirmişti. Arap tarihçiler bunun ismini el-kalis, el-kuleys veya el-kulleys olarak zikretmişlerdir. Muhammed b. İshak rivayet ediyor ki, bu kilisenin yapımından sonra Habeşistan kralı, Arapların hac için Kabe’ye gitmeleri yerine bu kiliseye gitmeden rahat etmeyeceğini söylemiştir. Hristiyanlar Yemen’de siyasî iktidar elde ettikten sonra sürekli olarak, Kabe’nin yerine başka bir Ka’be inşa ederek Araplara merkez haline getirebilmek için uğraşıp durdular. Buradan sonra farklı rivayetler karşımıza çıkıyor; İbn Kesir, Ebrehe’nin Yemen’de bu niyetini ve planını açkıca ilan ettiğini yazmaktadır. Bize göre bu hareketin amacı, Arapları kışkırtarak tahrik etmek ve bunu bahane ederek Ka’be’yi yıkmaktı. Muhammed b. İshak, Ebrehe’nin niyetini açıkça ilan etmesine kızan Arapların bir ara o kiliseye giderek orayı kirlettiklerini rivayet eder. İbn Kesir, bu fiili, Kureyş’ten bazı gençlerin giderek bu kiliseyi ateşe verdiklerini nakleder. Bu olaylardan birisinin meydana gelmiş olması garip değildir. Çünkü Ebrehe, niyetini açıkça ilan ederek onları kışkırtmıştı. Cahiliye döneminde bir Kureyşlinin ya da bir kaç gencin kiliseyi kirletmesi veya ateşe vermesi mümkün olmakla birlikte, Mekke’ye hücum edebilmek için bahane olsun diye Ebrehe’nin kendi adamları aracılığıyla bu olayları çıkarmış olabileceği de ihtimal dahilindedir. Ebrehe’nin bu yolla Kureyş’i ezerek diğer Araplara gözdağı vermek istemesi, iki maksat için de olabilir. Her halükârda, iki şekilden hangisi olursa olsun, Ka’be’ye inananların kiliseye saygısızlık yaptığı haberi Ebrehe’ye ulaşınca, o, Ka’be’yi yıkmadan rahat etmeyeceğine yemin etmiştir. Daha sonra Ebrehe M.570 veya 571’de 60.000 asker ve 13 fil (bazı rivayetlerde 9 fil) ile Mekke’ye hareket etti. Yolda önce, Yemen’in reislerinden biri olan Zünefer Araplar’dan bir ordu toplayarak Ebrehe’ye karşı koydu. Ancak yenilerek esir düştü. Daha sonra Hısm bölgesindeki bir Arap reis olan Nufeyl b. Habib Hasemî, kabilesi ile birlikte Ebrehe’ye karşı koymaya çalıştı ama o da yenilerek esir düştü. Bunun gibi birçok kabile yenik ve esir düşünce, sonrakiler hep teslim olup ve destek vermeye başladı.  Bu muazzam ordunun karşısında kimse dayanamazdı. Geçtiği yerlerde her önüne çıkanı yeniyordu.  Ordusu, büyük fillerle desteklenmekteydi ve bu fillerin “Mahmut” denilen en iri olanı, karşısındakini ezip geçiyordu. Ebrehe’nin ordusuna  bu yüzden Ashâbu’l-Fil (fil sahipleri) denmişti. Daha sonra Ebrehe Kureyş’e ordusunun bir kısmını öncü olarak gönderip, oradaki hayvanları gasp ettirdi. Bu hayvanların 200 deve kadarı Rasulullah’ın dedesi Abdulmuttalib’e ait idi. Sonra da Mekkelilere  elçisi ile yolladığı mesajda, onlara karşı çıkmazlarsa mal ve canlarına dokunmayacağını belirtiyordu. O dönemde Mekke’nin en büyük reisi Abdulmuttalib idi. Elçi O’nunla görüşerek Ebrehe’nin mesajını ilettti. Abdulmuttalib, “bizim Ebrehe ile savaşacak gücümüz yok. Bu ev Allah’ın evidir, dilerse O’nu korur.” dedi. Elçi, “Benimle beraber Ebrehe’ye geliniz.” dedi. Abdulmuttalib razı olarak, onunla beraber Ebrehe’ye gitti. Abdulmuttalib o kadar asil bir insandı ki Ebrehe O’nu görünce çok etkilendi. Tahtından inerek O’nun yanına oturdu. Abdulmuttalib’e kendisinden ne istediğini sordu. Abdulmuttalib, “Adamlarının sana getirdiği develerimi geri isterim.” dedi. Ebrehe bunu duyunca, “Seni görünce çok etkilenmiştim. Ama bu sözü duyunca gözümden düştün. Biz, atalarınızın dinî merkezi olan bu evi yıkmak için geldik, sen ise bunu hiç düşünmüyorsun da develerini geri istiyorsun” şeklinde karşılık verdi. Abdulmuttalib, “Ben yalnız develerin sahibiyim ve ancak onlar için talepte bulunabilirim. Bu eve gelince, O’nun bir Rabb’i var ve O, bu evi koruyacaktır.” dedi. Ebrehe, “O, elimden Ka’be’yi kurtaramayacaktır.” dedi. Abdulmuttalib ise, “O seninle O’nun arasındaki mesele” cevabını verdi. Bunu söyledikten sonra Ebrehe’nin yanından kalktı. Ebrehe de ona develerini geri verdi. Bazı rivayetlere göre Abdulmuttalib’in develerinin istemesi olayı gerçekleşmemiştir. Bazılarına göre de olay bu şekilde cereyan etmiştir. Doğrusunu biz malesef bilemiyoruz. Daha sonra Abdulmuttalib, Ebrehe’nin karargâhından geri döndüğünde Kureyşlileri toplayarak çocuklarını almalarını ve dağlara çekilmelerini, böylece katliamdan kurtulabileceklerini söyledi. İçlerinden Kureyş’in ileri gelen reisleri Harem-i Şerif’e gittiler ve Ka’be’nin kapılarının zincirlerini tutarak Allah’a, kendi evini ve hizmetkârlarını koruması için dua ettiler. O zamanlar Ka’be’de 360 put vardı. Ama böyle  bir zamanda Kureyşliler bu putları unuttular ve yalnız Allah’a yalvarmaya başladılar. Tarihlerde kayıtlı bulunan dualarında Allah’tan başkasının adı geçmemektedir. Ne büyük bir güzellik! Ertesi gün Ebrehe Mekke’ye girmek üzere hareket etti. Ama onun en öndeki özel fili olan Mahmud birdenbire oturdu. Fili harekete geçirmek için o kadar kamçıladılar ki fil yaralandı. Ama buna rağmen onu hareket ettiremediler. Güneye, kuzeye veya doğuya yönlendirildiğinde fil hemen koşuyor ama Mekke’ye döndürüldüğünde oturuyor ve kesinlikle o tarafa gitmiyordu. Bu sırada kuşlar gaga ve pençelerinde küçücük taşlarla sürü halinde geldiler ve Ebrehe’nin askerleri üzerine yağmur gibi taş yağdırdılar. Bu taşlar kime vurduysa cismi hemen çürümeye başlıyordu. Muhammed b. İshak ve İkrime, bunun çiçek hastalığı olduğunu ve Arap ülkelerinde bu hastalık ile ilk kez o gün karşılaşıldığını rivayet ederler. İbn Abbas’ın rivayetine göre, bu taş kime dokunsa onda kaşınma başlıyor ve kaşıntıdan sonra cildi patlayarak eti dökülmeye başlıyordu. İbn Abbas’ın diğer bir rivayetine göre, et ve kan su gibi akmaya başlıyor ve kemikleri dışarı çıkıyordu. Ebrehe de aynı akıbete uğradı. Onun bedeni parçalanarak düştü ve düşen her parçanın yerinden irin ve kan akmaya başladı. Ebrehe’nin askerleri telaş içinde Yemen’e doğru kaçmaya başladılar. Herkes, rehber olarak onlara katılan, düşman kabileden Nufeyl b. Habib’i, geri dönüş için yol göstersin diye arıyordu. O, onlara yardım etmeyi reddederek şöyle dedi: “Allah sizi takip ettiğinde kaçacak yer nerede? Burunsuz Ebrehe mağluptur, galip değil.” Bu telaş içinde Ebrehe’nin askerleri her yerde ölüyor ve yere düşüyorlardı. Ata b. Yesar’dan hepsinin aynı anda helak olmadıkları rivayet edilmiştir. Bazıları, hepsi aynı yerde helak oldu derken, bazıları kaçarken yolda öldüler demektedir. Ebrehe, Hasm isimli kabilenin bölgesinde öldü. Allah (c.c) Habeşîlere sadece bu cezayı vermenin dışında, dört sene içinde Yemen’deki iktidarlarına tamamen son vermiştir. İşte bu olayın vuku bulduğu seneye “fil senesi’ denmiştir. Fil suresinde ise bu konu şu ayetlerle açıklanmıştır;

1. “Ey Muhammed! (Kâbe’yi yıkmaya gelen) fil sahiplerine Rabbinin ne ettiğini görmedin mi? 2. Onların düzenlerini boşa çıkarmadı mı? 3-4. Onların üzerine, sert taşlar atan sürülerle kuşlar gönderdi. 5. Sonunda onları, yenilmiş ekin gibi yaptı.”

Kıssayı anlattıktan sonra ayetleri anlamak da kolaylaşmıştır diye umuyorum. Zaten biz ayetleri kırık mana yapmadıgımız için tek tek incelemeye de gerek kalmadı. Burada eklenecek şey, sureden çıkarılacak derstir. Bu da Allahu Teâlâ’nın  Kâbe’yi mübârek kılmış olduğudur. Ona herhangi bir şekilde saldırıda bulunan, surede zikredildiği gibi korkunç bir azaba uğrar. Allah, buyruklarına uyanları kurtarır, onlara yardım ederken; karşı gelenleri azâbıyla kuşatır. Allah zâlimlere karşı zayıflara, ezilenlere, hakka inanıp da zâlimlere karşl çıkamayanlara daima yardımcıdır ve en güçlüler bile O’nun intikamı karşısında yok olur giderler. Elhamdulillah!

Sadakallahulazim.

 

“Meal Okumaları 105 – Fil Suresi” üzerine 2 yorum

Yorum yapın