Umreye gittiğimizde tavaf namazı diye bir şey ile tanıştım. Bu sünnet benim öyle çok hoşuma gitmişti ki, tavafı yaptıktan hemen sonra mescide uçarak gidiyordum. Sanki yaptığım tavafı Rabbime en güzel şekilde sunmanın yolunu bulmuştum.Sonra bu namazın ilk rekatında Kafirun ve ikinci rekatında İhlas sureleriyle kılınmasının eftal olduğunu öğrendim. İhlas suresi zaten benim her namazda muhakkak okumaya çalıştığım bir sureydi. Hala da öyledir. Sıralamayı ya İhlastan başlatırım, ya da İhlasla bitiririm. Ama muhakak okurum. Çünkü ihlas suresi hem mahiyeti açısından hem de çocukluğumdan beri duyduğum ‘’Allah’ın en sevdiği suredir’’ bilgisi açısından bana hep bir başka güzel gelmiştir. Peki ama Kafirun nereden çıkmıştı? Yani neden müthiş bir lezzet aldığım bu namazda, Allah ile arama kafir bahsini sokuyordum bir türlü anlayamıyordum. Eve döndükten sonra tefsirini okuyunca anlamıştım ki, bu sure yalnızca kafirlere bir sesleniş değil aynı zamanda müminin kalbini şirkten korumanın en güzel yoluydu. Bunu öğrenince tavaf namazı benim için çok daha büyük bir anlam kazandı. Düşünsenize, huzura çıktığım o an, önce kafirlerle asla bir alakam olmadığını, benim için tek ilahın O olduğunu söylüyordum sonra da bunu tastiklercesine İhlas suresini okuyor, O Allah birdir, eksiksizdir, samettir diyordum. Bu araştırmayı yaptığım günden beri, Mescidi Haram’da farkında olmadan kıldığım o teslimiyet dolu namazı bir daha kılabilmek için dua ediyorum. Ve bir gün öğrendim ki, Efendimiz sabah ve akşam namazlarının sünnetini genel itibariyle bu surelerle kılıyormuş. Yani ömrüme bir umre daha katmak nasip olur mu bilmiyorum ama o hissi yakalamak adına her gün bu sünnete riayet etmeye çalışıyorum. Sanki bu sureleri okumak beni tavaf namazını kıldığım o dakikaları geri götürüyor gibi geliyor. İşte diyorum ya, belki ben bir daha Kabe’de namaz kılamam ama bu sünnet sayesinde sanki Kabe her gün benim seccademin önüne gelir.
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Kafirun Suresi Mekke’de inmiştir. Mushaftaki sıralamaya göre yüz dokuz, nüzul sırasına göre on sekizinci suredir. Adını ilk âyetinde geçen ve “inkârcılar” anlamına gelen kâfirûn kelimesinden almıştır. Halk arasında “Kul yâ eyyühe’l-kâfirûn’’ olarak da bilinmektedir. Surede Allah’ın birliğinden, şirk ve putperestliğin müminlere uzak olması gerektiğinden bahsedilmiştir. Geleneği bozmadan konu dağılımını da verelim ve sureye geçelim;
1-6: Putperestliği ve kafirliği red
Önce surenin nazil olduğu dönemi şöyle kısacık bir öğrenelim ve daha sonra ayetlere geçelim; Mekkeli müşrikler artık uyguladıkları baskı ve zulmün İslâm davasını engelleyemediğini anlamışlardı. Baskı ve zulümlerini devam ettirirken bir yandan da Rasûlüllah (s.a.s) ile uzlaşma zemini arayıp zaman zaman bir takım tekliflerle ona giderek davasından vazgeçireceklerini sanıyorlardı. İbn Abbâs’tan nakledilen bir rivâyete göre müşrikler Rasûlüllah’a şöyle diyorlardı: “Biz sana o kadar mal veririz ki Mekke’nin zengini olursun. Eğer bir, kadın istiyorsan seni onunla evlendiririz. İstersen seni önderimiz olarak kabul ederiz. Yalnız tanrılarımızı kötülemekten vazgeç. Eğer bu teklifi kabul etmezsen başka bir teklifimiz var. Bu, senin için de, bizim için de hayırlı olur.” Rasûlüllah onlara “O nedir” diye sordu. Onlar; “Sen bir sene tanrılarımız olan Lât ve Uzza’ya ibadet et. Biz de bir sene senin tanrına ibâdet edelim” dediler. İbni Abbas’ın rivayeti gibi birçok rivayetin bize ulaşmasından anlıyoruz ki, bu teklifler bir oturumda değil, değişik zamanlarda Resulullah’a getirilmiştir. Onun için, kafirlere kesin bir cevap vermeye ve din konusunda uzlaşma olmayacağını belirterek ısrar etmelerini önlemeye ihtiyaç vardı. İşte sûre bu olay üzerine müşriklere karşı İslâm’ın ve Hz. Peygamber’in tavrını belirlemek üzere inmiştir. Bu konu ayetlerde şöyle açıklanmıştır; “De ki: Ey kâfirler! Ben sizin tapmakta olduklarınıza tapmam. Şu anda siz de benim kulluk ettiğime kulluk etmiyorsunuz. Ben de sizin taptıklarınıza asla tapacak değilim. Öyle ya siz de benim kulluk ettiğime kulluk edecek değilsiniz. O halde sizin dîniniz size, benim dînim bana.
Sureyi ilk ayetten itibaren değerlendirmek adına önce ‘’Ey kafirler’’ ifadesini ele alalım. Ayetlerde kafirlere bu şekilde hitap edildiğinde, döneminin muhataplarını değil de, bu insanların sıfatlarının hedef alındığı bilinmelidir. Yani bu ayetler, o dönem belli müşriklere inmiş olsa da, aslında her dönem Allah’ı inkar edecek bu özellikteki kişilere de hitap etmiş sayılır. Daha sonra ikinci ve üçüncü ayette ‘’ ! Ben sizin tapmakta olduklarınıza tapmam. Şu anda siz de benim kulluk ettiğime kulluk etmiyorsunuz.’’ ifadesi kafirlerin o güne kadar ibadet ettiği ve halen de ibadet etmekte oldukları putları kastetmektedir.Yani bugüne kadar ben onlara tapmadım, siz de benim Rabbime kulluk etmediniz. Ve sonra dört ve beşinci ayette; ‘’ Ben de sizin taptıklarınıza asla tapacak değilim. Öyle ya siz de benim kulluk ettiğime kulluk edecek değilsiniz.’’ Buyuruluyor. Yani bugüne kadar nasıl ben sizin tanrınıza inanmadım, siz benim Rabbime inanmadınız bundan sonra da böyle olacak, bu hep böyle devam edecek denilmektedir. Son ayetteki ‘’O halde sizin dininiz size, benim dinim banadır” fermanıyla İslâm’da ibadet edilecek olanın sadece Allah olduğunu; Allah’a yapılan ibadetle O’na ortak koşanların ibadetlerinin karşılaştırılması yapılmaktadır. Bu ifadeyle onların İslâm dışı bir inanç içerisinde oldukları ne Müslümanlarla-kâfirlerin yolunu netleştirmekte ve İslam’ın net tavrını ortaya koymaktadır. Sûre aynı zamanda kâfirlerin, din konusunda Allah’ın Rasûlü ve O’na iman eden müslümanlarla hiçbir zaman uzlaşamayacaklarını belirtmeyi ve bu konuda ümitlerini kesmelerini de kapsar. Bu kesin ayrılık hem davet edenler için, hem de davet edilenler için gerekliydi. Çünkü daha önceden doğru bir inanca bağlanıp da sonradan sapıtmış topluluklarda iman düşüncesiyle cahiliyyet düşüncesinin birbirine karıştığı görülür. Yani bu suredeki tüm ayetler küfür dini ile İslam dini arasında hiçbir ilginin bulunmadığını ve herbirinin başlı başına ayrı bir düşünce olup uzlaşma imkanının da bulunmadığını açıklamaktadır. Başlangıçta bu surenin muhatabı Kureyşli kafirlerdir ve sure onların teklifleri üzerine nazil oldu. Ama surenin geçerliliği o günler ile sınırlı değildir. Kur’an’a geçen bu talimat müslümanlar için kıyamete kadar geçerlidir. Küfür dini ne şekilde olursa olsun, hem sözle hem de amelle ondan beraat etmek gerekir. Bu surede, küfür dininin ilkelerine riayet edilemeyeceği ve din konusunda hiç bir anlaşma olamayacağı kafirlere bildirilmiştir. Bu nedenle, surenin ilk muhatabları toprağa karıştıktan sonra da bu sure hâlâ okunmaktadır. Müşrikler, haklarında nazil olan bu sureyi müslüman olduktan sonra da okumaya devam ettiler. Onlar bu dünyadan gittikten asırlar sonra da Müslümanlar bu sureyi okumaktadırlar. Çünkü küfür ve kafirlerden beraat ve onlarla ilişkili olmadan iman etmek kıyamete kadar sürecek bir davadır.
Rabbim bizi dinimiz üzere sabit kılsın.
Sadakallahulazim.