Meal Okumaları 112 – İhlâs Suresi

Gönül Ayyıldız

Updated on:

Nasr suresinin girişinde bahsettiğimiz namazda ihlas okumak konusuna burada da biraz devam edelim ve güzel bir hadis aktaralım; Efendimiz (sav), bir gün ashabtan bir zâtı, bir askeri birliğe komutan tayin ederek gazâya gönderir. Bu zat sefer esnasında kıldırdığı namazlarda Kur’an okur ve her zaman ikinci rekatları ihlâs sûresiyle bitirirdi. Gazâdan dönüşte komutanın maiyetindekiler bu durumu Resulullah’a arzettiler. Rasulullah da niçin böyle yaptığının sorulmasını buyurdu. Onlar da sordukları zaman komutan: “İhlâs sûresi Rahmân’ın sıfatıdır. Onun için bu sûreyi okumayı severim” şeklinde cevap verdi. Bu cevap Resulullah’a ulaştırılınca, Hz. Peygamber “Ona haber verin ki Allah da onu seviyor” buyurdu. Belki o komutan kadar yüce bir ahlaka ve kutlu bir göreve mazhar olamayız, fakat şu kısacık kıssadan ihlas suresinin nasıl büyük bir sure olduğunu anlayarak, hayatımızda ona bir yer açabiliriz. Büyük bir yer açabiliriz. Çünkü Efendimiz, bu surenin önemini müslümanlara idrak ettirmek için çok uğramış, istemiş ki müslümanlar bu sureyi çokça okusun, çokça anlasın ve çokça yaysınlar. Bunun için, Sahabeden rivayet edilen pek çok hadiste bu surenin Kuran’ın üçte birine denk olduğunu okuruz. Alimler bu hadisi şu şekilde şerh etmişlerdir; Kur’an-ı Kerîm’in üçte biri tevhîd ilmi, üçte biri teşri ilmi ve üçte biri de ahlâk ilmi konularını içerir. İhlâs sûresi ise bütünüyle tevhîd ilmini açıklar. Bu yüzden İhlas suresi Kuran’ın üçte birine denk gibidir. Muhakkak surenin bizim idrak edemeyeceğimiz kadar çok mükafatı vardır. Yeter ki biz, bir olan Allah’ı en güzel sıfatlarıyla zikretmeyi unutmayalım;

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

İhlâs sûresi Mekke’de inmiştir. Mushaftaki sıralamada yüz on iki, nüzul sıralamasına göre on ikinci suredir. Sûrenin kaynaklarda tesbit edilen yirmiyi aşkın adı vardır. Ancak yaygın olarak İslâm dininin temel ilkesi tevhid inancının veciz bir ifadesi olan “İhlâs” adıyla tanınmıştır. En çok kullanılan isimlerinden biri de “Kul hüvellahü ehad”dır. Surenin konusu aynı adındaki gibi ihlastır. Allah’ın sıfatlarından bahseder. Temsili dağılımı da yapıp muhtevasına ve ayetlerine bakalım;

1-4: Allah’ın sıfatları

Bu sure, Resulullah’ın Tevhide davet etmeye başladığı dönemde insanların kafasındaki ilahi düşüncelere karşılık indirilmiştir. Çünkü Putperest müşriklerin taptığı ağaçtan, taştan, altından, gümüşten vb. çeşitli ilahlar şekil, suret ve cisim sahibi idiler. Tanrı ve tanrıçalarında üreme vardı. Hiç bir tanrıça kocasız değildi. Hiçbir tanrı da karısız değildi. Onların sözde yemeye, içmeye de ihtiyaçları vardı. Onlara tapanlar bu nedenle tanrılarına yeme, içme imkânı sağlıyorlardı. Müşriklerin büyük bir bölümü, Allah’ın insan şeklinde insanların arasına geleceğine de kail idiler. Bazıları O’nun temsilcisi durumundaydılar. Hristiyanlar, bir Allah’a inandıklarını iddia etseler de inandıkları tanrının en azından bir oğlu vardı. Oğlu ile baba arasında Ruhu’l Kudüs’ün de önemli bir yeri vardı; hatta tanrının anası ve kaynanası da vardı. Yahudilerin de bir Allah’a inandıklarını iddia etmeleri boşunadır. Çünkü inandıkları ilah, maddi cismanilikten ve insani sıfatlardan uzak değildi. Mesela yürürdü. İnsani şekilde gelirdi. Kendi kulları ile güreş de yapardı. En az bir adet oğul’un (Uzeyr) babasıydı. Bu dini grubun dışında mecusiler ateşe taparlardı. Sabiiler de yıldızlara taparlardı. Bu şartlarda, Rasulullah insanları “vahdehu la şerikeleh”e inanmaya çağırınca, doğal olarak zihinlerine, bütün mabudların terkedilerek bir olduğuna inanılacak Rabbin nasıl bir şey olduğu sorusu gelmişti. Kur’an-ı Mecid’in icazıdır ki, onların bu sorularına karşı birkaç kelime ile Allah’ın zatı hakkında öyle bir tasavvur verilmiştir ki, bütün müşrik düşüncelerin kökü kazınmıştır. Mahlukatın sıfatlarından hiçbir sıfatın O’nun zâtına karışmasına bir mahal bırakılmamıştır.

Bu yüzden bu sure İslâm’ın temel ilkesi olan tevhîd inancını özlü bir şekilde tasvir eder. Allahu Teâlâ’yı herkesin anlayıp kavrayabileceği sade bir anlatımla tanıtır. İlk iki ayet Allahu Teâlâ’nın birliğini, her türlü ihtiyaçtan uzaklığını ve her şeyin ona muhtaç olduğunu; son iki ayet de Cenâb-ı Hakk’ın yüce sıfatlarına aykırı beyanatta bulunan müşriklere cevap olarak; Allahu Teâlâ’nın doğurmadığını, doğmadığını ve hiçbir şeyin ona denk olmadığını beyan eder. Bu sûre Hristiyanlıktaki teslis ve Yahudilikteki Üzeyr’in Allah’ın oğlu olduğu inançlarını reddederek, tevhid inancını tarif ve isbat eder.

Surenin ilk ayetlerinde şöyle buyruluyor; ‘’ De ki; O Allah birdir, sameddir. O doğmamış ve doğrulmamıştır. ’’ Müfessirler bu sûrede ağırlıklı olarak Allah’ın birliğini ifade eden ahad terimi ile var oluş bakımından kimseye muhtaç olmadığını anlatan “samed” terimi üzerinde durmuşlardır. Samed kelimesi “herkesin kendisine ihtiyacını arzettiği, fakat kendisi kimseye muhtaç olmayan” anlamına gelir.  Sûredeki bağlamına göre samed, “var oluş bakımından kimseye muhtaç olmayıp her şeyin varlık ve devamını kendisine borçlu olduğu vâcibü’l-vucûd” demektir. Buna göre samed kelimesi doğrudan doğruya ahad isminin açıklamasıdır. Arkasından gelen ‘’doğmamış ve doğrulmamış’’ ifadesi yine Arap toplumunun inanışına getirilmiş bir açıklamadır. Onların tanrıları İnsanlar gibi evlenirler ve çocuklara sahip olarak nesillerini devam ettirirler. Müşrikler, Alemlerin Rabbı Allah’ı da bu cahilane düşünceler dışında bırakmamışlardır. Allah’a da evlat nispet etmişlerdi. Aslında ilk ayetlerde Allah’ın varlığı samed ismiyle yeterince net bir şekilde ifade edilmeye çalışıldıysa da, bir bosluk kalmaması için üstünden tekrar bu ayet ile geçilmiştir. Çünkü bunlar, Allah’ın Zâtı hakkındaki şirkin en önemli sebepleriydi. Onun için Allah, İhlas suresinde bu şirkleri reddetmekle kalmadı, Kur’an’ın değişik yerlerinde çeşitli üsluplar ile bu konuya tekrar tekrar değindi ki, gerçek yerleşsin.  Yani bu ayetlerde, Allah’a evlat ve evlatlık nispet edenlerin akideleri her yönüyle reddedilmiştir.

Surenin son ayetinde ‘’Hiçbir şey ona denk değildir’’ buyuruluyor. Yani Allah’ın benzeri hiçbir şey yoktur. Allah’ın zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde benzeri yoktur. Zâtı , sıfatları ve fiilleri konusunda hiçbir şey Allah gibi değildir. Yani O’nun yaptıklarını yapacak yoktur. Bu durumda, O’na ait olan isimleri, O’na ait olan sıfat ve fiilleri O’ndan başkalarına yüklemek kesinlikle şirktir.

Rabbim bizleri tüm şirk anlayışlarından korusun
Sadakallahulazim.

“Meal Okumaları 112 – İhlâs Suresi” üzerine 2 yorum

  1. Allah razi olsun Gönül kardeşim
    Sayende bu güzel süreleri daha iyi anlama fırsatımız oluyor

    Yanıtla

Yorum yapın