Medine’de ziyaret yerleri-2

Gönül Ayyıldız

Updated on:

Aslında Medine için son bir yazı daha yazacaktım ama bu bile o kadar uzun oldu ki, son birkaç yeri de bölmek icap etti. Bu yüzden bu ikinci yazı olsun, üçüncü yazı da inşallah gece gelecek 🙂 o zaman kaldığımız yerden devam edelim

3) Cennet-ül Baki
(null)
Bu kabristan Medine-i Münevvere’nin en kıymetli mezarlığıdır. Burada Peygamber Efendimizin amcası Hz. Abbas, torunu Hz. Hasan, damadı ve üçüncü halife Hz.Osman-ı Zinnureyn, halası Hz. Safiye, çocuklarından Hz. İbrahim, Rukiye, Fatıma ve mübarek hanımlarından Hz.Ayşe burada defnedilmiştir. Buranın herhangi bir kabristan olmadığını birçoğunuz biliyorsunuz. Birçok hadisi şerifte kıyamette ilk bu kabristanın dirileceğine, efendimizin bu kabristandakilerle birlikte olacağına dikkat çekilmiştir. Üstelik Efendimiz ümmetine şöyle buyuruyor “Medine’de ölmeye gücü yeten, burada ölsün. Burada ölene şefaatim vacip olur” Hadisin sahihliğini uzun bir müddet araştırdım ve sonucuna sahih olduğu bilgisine ulaştım. Bu açıdan lütfen aklınıza sorgulayacak sorular gelmesin. Şimdi müsadenizle benim en sevdiğim kısmı anlatacağım. Her birinin buraya gömülmesinin hikayesi var. Ve ben bu hikayelerden fazlaca etkilenmiştim.

Önce Hz.Ayşe’den başlayalım. Efendimiz vefat etmeden önce ona nereye gömülmek istediği soruldu, o da ”Peygamberler öldükleri yere defnedilirler” buyurdu. Ayrıntısı konuşulmayan bu meselenin sonunda Hz.Ebubekir’in kararı onu yattığı döşeğin altında bulunan toprağa gömmekti. Hücre-i Saadet denen bu kısım yalnızca üç kabir sığacak büyüklükteydi. Efendimizi gömdükleri yer Ravza-ı Mutahharaydı, bunu ilk yazıda anlatmıştım. Ondan sonra Hz.Ebubekir aynı efendimiz gibi 63 yaşında vefat edince, onu dostunun yanına defnetmeyi uygun gördüler. Üstelik tam efendimizin omuz hizasına. Ve kalan tek bir yeri hiç şüphesiz Ayşe validemiz istiyordu. Hatta bunun için ölümü arzu etmeye başlamış. Her ne kadar yanına Hz.Aişe gömülmek istediğiyse de, Hz.Ömer yaralanıp ölüm döşeğine düşünce Hz.Ayşeden bunu vasiyet ediyor. Ve Hz.Ayşe çok üzülerek ona “Ben orasını kendim için düşünmüştüm fakat bugün seni, nefsime tercih ediyorum.” diyerek Hz.Ömer’in defnine rıza gösteriyor. Böylelikle Hz.Ömer efendimizin yanına Hz.Ayşe’de Cennetül Baki’ye gömülüyor. Buradan şu olaya da değinmek istiyorum, Hz.Ömer vefat etmeden önce sahabeler ona kendisinden sonra gelecek olan halifeyi seçmesini söylediler. Ömer’de Efendimiz’in Hz.Osman ve Hz.Ali’nin ismini verdiğini ama hangisinin daha iyi olduğunu bilmediğini söyledi. Gelişen olayları internetten okuyabilirsiniz ama sonuç olarak hz.osman seçildi ve bazı müslümanlar ayaklanma gösterdi. O günden bugüna hala bazı müslümanlar gerek Ravza’da hz.Ömer’e, gerek Cennetül Baki’de hz.Ayşe ve hz.osman’a karşı aşırı bir tutum göstermektediler. Yakın zamanda meydana gelen kabir taşlama ve kabirden taş çalma olayları kralın Cennetül Baki’yi ziyarete kapattırmasına sebep olmuştur. Cok uzak bir sınırdan örülen demirlerden bile taş atanlara hakaret edenlere rastlamak mümkün.

Sırada Hz.Fatıma var. Efendimiz son günlerinde çok sevdiği kızı Hz. Fatma’yı yanına çağırmış ve kulağına bir şeyler söylemiş. Yanındakiler Hz. Fatma’nın önce üzüldüğü sonra sevindiği görmüş. Hikmeti sorulduğunda; “Babam bana yakında öleceğini söyleyince çok üzüldüm. Fakat benim yanıma ilk sen geleceksin dediğinde ise sevindim” cevabını vermiş. Nitekim Efendimiz’in vefatından 6 ay sonra aileden ilk O vefat etti ve Cennetül Baki’ye gömüldü.

Son olarak torunu Hz.Hasan’ın da olayını anlatıp diğer ziyaret mekanına geçeceğim. Hz.Hasan ve Muaviye olaylarını islam tarihi derslerinden az çok hatırlarsınız. Bunlar hayli karışık meseleler bu yüzden hızlıca geçiyorum. Hz.Hasan bir zehirlenme olayıyla hayatını kaybeder, ölümünü hisseden Hasan kardeşi Hüseyin’e, Cennetül Baki’ye gömülmek istediğini yalnız bunun için Hz.Ayşeden izin almasını söyler. “Ben daha önce öldüğümde Resulullah’ın yanında defnolmak istediğimi Hz. Aişe’ye arz etmiştim. O da buna “Tamam” demişti. Öldüğümde bu arzumu ona tekrar arz et. Fakat adamlar bu konuda sana mani olacaklar, diye düşünüyorum. Şayet mani olmaya kalkarlarsa onlara müracaat etme/karşılık verme/cedelleşme!” diyerek Hz.Hüseyin’i uyarmıştır. Hz.Ayşe bu durum karşısında “başım, gözüm üstüne” dedi. Ancak (o günkü Medine valisi) Mervan buna izin vermedi. Bunun üzerine Hz. Hüseyin adamalarıyla birlikte silah kuşandı. Fakat Ebu Hüreyre Hz. Hüseyin’i geri çevirdi. (Burada Hz. Ebu Hüreyre’nin buna engel olması diye bir şey söz konusu değildir. Onun bütün çabası, -bir kan dökülmesin diye- Hz. Hüseyin’i ikna edip o zalimlerle savaşmaktan vazgeçirmektir.) Ve Hz. Hasan Cennetu’l-Bakî’de annesi Hz. Fatıma’nın yanında defnedildi. Az önce de bahsettiğin taşlanma meselesinden nasibini alanlardan biri de hiç şüphesiz Hz.Hasandır.

Bu olaylar beni hem derinden yaralar hem de hepsi karşısında Hz.Ayşe’nin tutumundan kendine dersler çıkarırım. Biliyorum müslümanların bu denli dağılmış olmasına üzüldünüz, biraz sizi ferahlatacaksa söylemek isterim ki Cennetül Baki hala defin işlemlerine açık. Buraya gömülen cesetler 2 yıl içinde yok olduğu için ve üst üste kabir işlemi yapıldığı için sürekli yer boşalıyor. Ve var olan hadisler doğrultusunda Medine’den ölenlerin bu kabristana gömmeleri gerektiği söyleniyor. Araplarda buna saygı duymuş ve ülke ayrımı göstermeden ziyaret sırasında bile ölen olursa, bir anlamı olduğunu düşünüp meftayı sahiplerine vermeyip buraya gömüyorlar. Yani hala Efendimiz ile birlikte dirilme şansına sahip olabiliriz 🙂 Haydi artık devam edelim.

2) Gamame Mescidi

(null)
Madem ziyaret yerlerine Mescid-i Nebevi’ye en yakın olanlardan başladık. O zaman Cennetül Bakiye dönen yolda, batı kapısında bulunan bu mescitten bahsedelim. Bizim otelimizin tam yanındaydı bu mescid. Yalnız Nebevi’ye cok yakın olması sebebiyle bir cemaati yok. Sadece ziyaret edilmesi için var. Peygamberimiz burada bayram namazı kıldırırken veya yağmur duası yaptırırken kendisini bir bulutun onu takip etmesi ve gölgelemesi üzerine bu mescide bulut manasına gelen Gamame adı verilmiş.

3)Mescid-i Ebu Bekr

(null)
Gamame demişken tam arkasında bulunan bu mescitten bahsetmemek olmaz. Bu mescit Hz.Ebubekir’in halifeliği boyunca namaz kıldırdığı mescit olarak bilinir. Şimdilerde çok yıpranmış görünen bu camiinin kapısında kocaman bir Osmanlı tuğrası bulunuyor. Ben gördüğümde hayli şaşırmıştım. Hayır neden şaşırıyorsam 🙂

4)Mescid-i Ömer

Burası Hz.Ömer’ın evi olmakla birlikte, devlet reisliği yaptığı yer olarak da bilinir. Gamame mescidi ile karşılık duran mescidin arasından Mescid’e gidiş yolu bulunur. Medine esnafı bu yolu boş bırakmamış tabi, dökmüş hediyelik eşyaları. Bizim otelimiz bu yolun başında olduğu için her gün önünden geçtiğimiz bu iki mescidi pek severim.

5)Mescid-i Ali

(null)
Ee madem haliflerin mescitlerini bir bir anlattık, uzakta kalıyor da olsa Hz.Ali mescidini de kısaca geçelim. Bu mescitlerin mucizevi olayları yahut Efendimize dayanan kıssaları olmasa da genel olarak efendimizin evine yakın olmaları dolayısıyla efendimizin sürekli namaz kıldığı belirtilen yerlerdir. Tabi o zamanlar buralar böyle büyük mescit değildi. Belki çadır, belki sedir, belki bir örtü, belki sahabelerin evidir. Bunlar hakkında malumat bulamadım. Sadece gördüğünüz güzel mimarili camilerin daha sonradan osmanlı tarafından inşaa edildiğini belirtmek istedim. Gamame mescidi yapılmadan evvel bu alanda bayram namazları kılınırmış. Sonra Gamame mescidi yapılınca daha yakın olduğu için namazlar burada kılınmaya başlanmış.

Ravza’yı ziyaret ettiğiniz bir gün yarım saate kadar bir sürede az önce anlattığım tüm mescitleri dolanabilirsiniz, yalnız bu sıradan sonra bahsedeceklerim servis mesafesinde oldukları için hocanız sizi götürecek. Biz düzen olarak önce Kuba Mescidi ve Uhud’u ziyaret ettik. Bir gün sonra da birazdan bahsedeceğim Cuma mescidi ve Mescidi kıbleteyni gördük.

6)Kuba Mescidi

(null)
Medine’de en çok sevdiğim yerlerden biri bu mescitti. Fotoğrafta gördüğünüz yakışıklı benim dedem, elindeki de benim için aldığı dondurma hurması dedikleri buzlu bir hurma çeşidi. Gidenler bilirler ki Kuba mescidinin arkasında büyük bir hurma marketi var. Biraz tuzlu olduğunu düşünüyorum ben, daha sonra hurma bahçesindeki fiyatları görünce de emin oldum bu düşüncemde. Ama hurma bahçesinde buzlu hurma satılmıyor malesef. Bu yüzden ya Kuba mescidinden yahut Uhud’dan tanıdımlık birkaç kutu buzlu hurma almanızı öneririm. Kuba mescidi bilindiği üzere efendimizin hicret döneminde uzun bir müddet dinlendiği yerdir. Kur’an-ı Kerim’de takva üzere yapıldığı bildirilen ve cemaatle namaz kılınmak için yapılan ilk mescid burasıdır. Kuba Mescidini ziyaret etmek ve burada iki veya dört rekat namaz kılmak müstehaptır. Bu mescidin ziyareti ile ilgili olarak Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır: “Kim evinde güzelce temizlenip abdest aldıktan sonra, başka maksatla değil de sadece namaz kılmak için Kuba Mescidine giderse umre sevabı alır.” Biz de bu sevaba bolca nail olduk inşallah. Namazlarımızı kılıp mescitten çıktığımızda her zaman olduğu gibi grubun geri kalanlarını beklemeye başlamıştık. Her yerde olduğu gibi burada da uzun bir müddet bekledik. Bu sırada buzlu hurmadan yemiş hurma marketini gezmiş ve etrafı incelemiştik. Yalnız hala gruptan gelen giden yoktu. Iyiden iyi sabrımı kaybetmeye başlamıştım. Nenem ile oturmuş grubun ve hocanın gelmesini bekliyorduk. Bu sırada benim gözüme karşımdaki ağacın altında duran insanlar çarptı. Kafileler grup grup her bir köşede beklediiği için şaşırdığım şey insanların bir arada bulunması değildi. Şaşırdığım şey burada bekleyen insanların yukarıya ağacın dallarına bakarak gülmesiydi. Medine gibi bir yerde olunca taşın toprağın anlamı varmış gibi geldiği için ben de orada bir olay olmuş olduğunu düşünmeye başladım. Yahut ağac kutsal bir ağaçtır belki diye düşündüm. Orada bizim bilmediğimiz ama muhakkak öğrenmem gereken bir şeyler oluyordu. Mekke’den ayrılırken hocamıza verdiğimi sözü bozarak adamlara doğru yürümeye başladım. Sonra arkamdan bir ses ” Gönül tek başına yine nereye!” tabi ki bu gudubet hocamızdan başkası değildi. Ona durumu anlattım ve merakımı. Ben öğrenirim diyerek gitti. Tahminlerime göre grup Endonezyalı idi. Yanıma dönerken hoca pişmiş pişmiş sırıtıyordu. Ben de merakımdan çatlamak üzereydim tabi ki. Ne olmuş ne olmuş diye sormaya kalmadan hoca cevabı verdi ” ağacın dalında bir şey yazıyormuş, bir adamın oraya bakarak güldüğü görünce orada bir keramet olduğunu düşünüp orada dua etmeye başlamışlar” dedi. ” Peki yokmuymuş? O zaman adam neye gülüyormuş? Nolmuş ki?” diye arka arkaya soruları yapıştırınca hoca tuttu beni ağacın altına götürdü. Dalda ne yazıyordu dersiniz? ” BİZE HER YER TRABZON”

Arkadaşlar koskoca kuba mescidinin geldiği hale bakın 😀 Yemin ediyorum şu türkler her yerde türklüklerini yapıyorlar diye uhud’a gelene kadar güldüğümü hatırlıyorum. 😀 Zavallı Endonezler, inşallah dua saatine denk gelmiştir de duaları kabul olmuştur.Yoksa ne büyük hayal kırıklığı. Ya da neyse neyse, duaları kabul olur falan onu da o ağaca bağlarlar falan hiç yoktan başımıza bir bidat daha çıkmasın ^_^

Yorum yapın