Bismillahirrahmanirrahim
Mekke’den sonra 4-5 saat süren bir yolculukla birlikte Medine’ye varacaktık. Hocamızın tavsiyesi ile bu süreci salavat çekerek geçirdik. Zaten umreye giden herkese söylerim, bir hatim bir salavat birikiminiz olsun efendimize hediye götürün diye. Hatta ilk Mekke’ye gidenler efendimize tavaf yapıp onu hediye götürüyorlar biliyor musunuz 🙂 Bunlar küçücük ufacık ama çok sevimli şeyler. Bir fetvasına rast gelmedim ama tabi ki Efendimiz’in bizim hediyemize mi ihtiyacı var yorumlarını görüyorum. Hayır onun bizim hediyemize değil de bizim onun mutluluğuna ihtiyacımız var. Onun bizden razı olmasına ihtiyacımız var.
O halde haydi artık başlayayım 🙂
1)Mescid-i Nebevi
İçerisinde Efendimizin kabri şeriflerinin bulunduğu ve eviyle minberim arası dediği o kutlu yer. Ve yine sahih olan ” Evimle minberim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir” hadisi üzerine Ravza’yı ziyaet eden herkes burada 2 rekat namaz kılar. Bu genel bilgiyi verdikten sonra tabi ki ben size ilk Ravza ziyaretimi anlatacağım.
İlk yazıda bahsetmiştim, biz umreye dedem nenem halam annem ve bingül abla ile gittik. Annem ile halam, dedem ile nenem, bingül abla ile ben eşleştik ve harika Mekke günleri geçirdik. Derken Medine’de kadın-erkek ayrımına yakalandık. Böyle artık nenem bizimle olacaktı. Kendisi iman kuvveti aşırı olan bir hanım olduğu için Harem sınırlarında onu zapt etmek adeta bir ejderha ile güreşmek gibi bir şey. Bunu bildiğimiz için tüm aile güçlerimizi birleştirmeye karar verdik. Otelden topluca çıkıp yola düştük, otelimiz cennetül baki tarafında kaldığı için, Mescid’in içine arka taraftan giriyorduk. Ana kapının oradan Ravza girişi olsa da arka kapı tam yeşil kubbenin altında kaldığı için güzel bir kapı sayılabilirdi. Hanımlar için ziyaret saatleri belli olduğu için diğer saatlerde bir mescide girmeye yahut yolu dolanmaya calısmıyorduk. Otelden 2-3 adım atıp Mescid’e giriyor ve avluda namazımızı kılıp oturuyorduk. Mescid’e de ilk bu kapıdan girdik, daha sonra yeşil kubbenin tam altında dakikalarca dua ettik. Yukarıdaki fotoğraf benim Medine’de çektiğim ilk fotoğraftı. Görünen sakallı cübbeli de hocamız. Her neyse önce grup duası sonra bireysel dualar derken hocamız ana kapı tarafına yürüttü. Yatsı namazı vaktiydi ve hanımların bu saatten sonra ilk girişi gece yarısı oluyordu. Zaten günde 3 giriş saati var, sabah namazının peşine, öğle namazının peşine ve gece yarısı 12.00’da. Hocamız kapıda uyarılırını yaptı ve bizim hanımların giriş kapısından gönderdi. Mescitte oturup beklemeye başladık neyi beklediğimizi bilmeden. 1 saat kadar sonra kadınların hücum edercesine koştuklarını gördük, gitmemiz gerektiğini anlayıp kalktık. Onları takip ettik, büyük sütunların arasından geçip ikinci bir mescide girdik. Önümüzde büyük tahta kapılar vardı. Kadınlar İrab bab, ırak bab diye bağırıp duruyorlardı. Her kapının önünde simsiyah giyimli görevli hanımlar bekliyordu. Biz daha etrafımızda olup bitenleri fark etmeden bir kapının önünde beklemeye başladık. Sonradan anladım ki bu kapı Irak kapısıydı. Halama ters ters bakıyor ve aralarında konuşuyorlardı. Annem halam ve nenem tıfıl sayılabilecek kadınlar ve Mekke onların ten renklerine hiç kar etmedi. Ve aksine bingül abla ve ben hem uzun hem heybetli hem kara olmamız dolayısıyla iran ve ıraklılar tarafından hiç yadırganmadık. Kapıların açılmasını beklerken Türk bab diye bir ses duyduk. Türk sesini duyar duymaz babanemin koşması da bir işaret herhalde deyip peşine gittik. Türk kapısı en sonda bulunuyordu. Önündeki görevli, Türklerin hassas olduğunu, en çok izdiham mağdurunun Türkler olduğunu, daha önce izdihamda dolayı birçok türk hanımın vefat ettiğini bu yüzden sabırlı olmamız gerektiğini anlatıyordu. Biraz korkmuş biraz da heyecanlandırdı bu sözleri beni. Sonra başladık beklemeye. İlk kapı olan İran kapısı açılınca diğer ülkelerden de oraya koşanlar oldu. Görevli hanım bizden de gidenler olursa diye son uyarısını da bastıra bastıra belirtti ” Uzun bir yol gittikten sonra sütunların arasından geçeceksiniz, kırmızı halı bir süre daha devam edecek, bu sırada salavatlarınızı getirmeye devam edin. Arada bir yere bakarak yeşil halıya gelip gelmediğinizi kontrol edin. Ama zaten yeşil halıya girdiğiniz anda namaz kılmak için savaşıp duran insanlar göreceksiniz. Lütfen izdihama karışmamak için olabildiğince sabırlı davranın. Ve lütfen 2 rekattan fazla namaz kılmak için uğraşıp diğerlerinin hakkına girmeyin. Yeşil halı küçük bir alan( yukarıdaki fotoğraftaki halı yeşil halı denilen kısımdır ve alan bu kadardır)bu yüzden kimseye uzun namaz kılma hakkı düşmez. ” dedi ve teşekkür etti. Bakın bu cümleleri aklınıza kazıyın içeri girdiğinizde çok lazım olacak. Daha sonra kapılar yavaş yavaş tamamen açıldı ve içeriye girmeye başladık. Buraya kadar fazlaca yol gelmiş olmamıza rağmen bir bu kadar daha ilerledik halıda. Sonra büyük sütunları geçerek hz.ömer’in tarafından cennet bahçesine girdik. Hemen halam ve bingül abla ile babaannemi çember içine aldık ve o namaza durdu. iki kıldı, dört kıldı, altı kıldı derken kimse onu engelleyemiyor, halam bağırmaya başladı artık anne lütfen diye ama nenemin umrunda bile değil. Öyle ki muhattab olmamak için selam vermeden namazı 12’ye falan tamamladı. Bu sırada ıraklı olduğunu düşündüğüm üç kadın neneme sert bir hamlede bulundu ki bence sonuna kadar haklılardı. Yani ayıp olmasa elinize sağlık bizim yapamadığımızı yaptınız diyecektim. Hiç bana öyle bakmayın, evet uhrevi bir yer ama insanlık kapıda kalmıyor yani ister istemez orada da sinir harbi oluyor. Neyse nenem kalktı biz halamı aldık ortamıza ama halam ağlamaktan namaz kılamıyor, eğiliyor kalkamıyor, kalkıyor ayakta duramıyor. Bingül abla ile biz birbirimize bakıp dedik ki, yok biz bugün selam verip çıkalım bu ikisi yüzünden biz bugün namaz kılamayacağız. Derken bir halama tekme attı, nasıl ulaştı diye düşünürken bir baktım ki babaannem çemberi bozmuş gidiyor efendimizin önüne doğru. ya saaabııır! halamı emanet edip nenemin yanına gittim ama o hala sorumsuzca devam ediyor insanları ite kaka ilerlemeye. O kadar kızıyorum ki hala anlatırken. Onu ararken bir baktım ki en önde biri yere oturmuş arka arkaya kılıyor. ama benim kattiyen oraya ulaşmam mümkün değil. Ya birçok insanı itip kakıcam ya da ulaşamıcam. Ben tam bunların hesabını yaparken birden görevli kadın yavaşça boşaltmaya başladı, derken ben öne ulaşıp nenemi aldım. Gerçekten sinirliydim ve ona ”önümden yürü ve lütfen namaz kılma” diye çıkıştım. Boşaltırken de yavaş yavaş gittiğimiz bir anda baktım ki babaannem yine namaza durmuş, hayır kıbleyle alakası yok, öyle sırada namaza durdu kadın ya inanbiliyor musunuz? Rabbim dedim sen beni sınıyorsun ama hadi hayırlısı. Öyle böyle derken çıkardım nenemi oradan, halamları görüp nenemi onların yanına bıraktım. O kadar gücümü yitirmiştim hissediyordum ki kendimi, yeşil halıya girdim mi çıktım mı, selam verdim mi vermedim mi hatırlamıyordum. Namaz kılmadığımı biliyordum sadece nenem yüzünden kılamadığımı. Bir sütunun altına geçip dakikalarca çocuk gibi ağladım. Sanki orada en sevdiğimi bıraktım sanki bir daha giremeyeceğim gibi. Neneme baktıkça sinirleniyordum. Uzun bir süre onu görmek istemediğime emindim hatta. Halam da hala kendine gelmemişti zaten. Bingül ablanın ise benden farkı yoktu. O gün oradan otele ışınlanmak için dua ettim. Zaten yol yorgunuyduk ve günlerin ağırlığı da birden üstüme çökmüştü.
Milli görüş’ün otelinde kalıyorduk, yani otelin adı buydu. Yine Türk çayımız ve bir de ekstra dondurmamız vardı. Otelde sakinleşene kadar bunları yediğimi hatırlıyorum. Sonra da odama gidip sabaha kadar deliksiz uyudum. Gece kalkıp yapacak bir şey yoktu, teheccüd gitmeyi düşünüyordum ama ona da halim yoktu sabah namazına kaldırırlar nasılsa diye yatmıştım ama benim halim onlara da sirayet etmiş herkes ruhsuz mutsuz olduğu için uyanamamıştı. Kahvaltı vaktine uyandığımızda biraz kırıklık biraz eburukluk yaşamaya başladım. Burada olup namazı kaçırmak, rabbim ne yaptım da beni huzuruna kabul etmedi diye düşününce çok da zorlanmadım zaten. Dün neneme olan sinirim, öfkem, hiddetim hatta her tavrım nefsimin oyunuydu. Ben sağlam bir imtihandan geçmiştim. Ahlaklımla sınanmıştım en güzel ahlaklının huzurunda. Sabrımla sınanmıştım sabır timsalinin huzurunda.
Oysa onu ziyaret etmek, orada namaz kılmak, orada dua etmek bunlar sadece sünnetti. Acelem yoktu. Daha 5 gün burada kalacaktık. Yine girebilirdim. Başkalarını itmemek için uğraşırken nenemi uçurumdan atmışım gibi sanki. Yatakta bunları düşünüp utançtan yerin dibine girmek istedim. Hemen kalkıp yan odaya koşup babaanneme sarıldım. O ne olduğunu hiç anlamadı, hala da bilmez, onun yüzünden namaz kılmadan çıktığımı duysa cok üzülürdü çünkü, simdi söylesem yine üzülür. Bunu bile bile ona bu kadar öfkelenmek benim hatamdı. Beraber kahvaltıya indik, birlikte vakit geçirdik, benden razı olduğunu hissedene kadar yanından ayrılmadım. Öğle namazı için mescide giderken öptü beni sonra içim huzur doldu, yoksa birazdan efendimizin karşısına hangi yüzle çıkacaktım ki?
Sonra iş bu ya, dedem o gün nenemin onunla kalmasını istedi. Annem ve halam ise kalabalık bir saat olduğu için gece gireriz diyerek kapıda bekledi. Biz Bingül abla ile girmeye karar verdik. Yeşil halıya yanaştığımda onu kaybettim, dün bu halının üzerindeyken ciddi bir edepsizlik yapmış olduğumu hatırlayarak kafamı yerden kaldıramadım. Yere bakan gözlerim yeşil bir halıya bastığımı farketmemi sağladı. Ama ne etrafımda bir çember ne de yanımda Bingül abla vardı. Burada eğilirsem muhakkak biri ya başımı ezer ya belime tekme atar ya üstüme düşerdi. Bunu düşünürken kafamı kaldırıp efendimize selam verip çıkmaya karar verdim. Bugün kimseyi incitmeden çıksam yeterdi. Efendimiz belki bugün de huzurunda namaz kılmamı istemezdi. Zaten bir önceki yazıda anlattığım hikayeden sonra bu konudan yeterince korkuyordum. Öylece usul usul geri çıkmayı bile kabullenmiştim. Hatta 5 gün boyunca bir kere bile cennet bahçesinde namaz kılmak nasip olmasa bile yine de kabulumdu.
Sonra ne oldu biliyor musunuz?
Birden bire önüm açıldı. Nasıl oldu bilmiyorum, ben selam verdim, bir adım geri attım, çıkmak için sağa yöneldim ve o sırada büyük bir çember oluşturmuş olan grup çıktı saftan. Onlar çıkınca bir duraksadım, efendimize doğru baktım. Sanki namaz kılmam için bana yer açmış gibi bi hisse kapıldım. Tam önünde durarak bekledim. Hala bir terslik olmadığına göre bu benim için açılmış bir yerdi. Öylece namaza durdum. Selam verdiğimde hala kalabalıklaşmamıştı ortalık, tek tük namaz kılan kadınlar vardı. Ortam müsait olduğu için iki rekat daha kılabileceğimi düşündüm. Iki rekat daha kıldım. Selam verdiğimde Bingül ablayı gördüm. Yeni geldiğini hala namaz kılmadığını söyledi. Ama biz beraber girmiştik diyecek oldum ki birden namaza durdu. Onu beklerken ben de namaza durdum. Selam verince Usulca çıktı. Arkamı dönüp baktığımda aynı dünkü gibi bir izdiham vardı. Az önce yaşadığım sakinlikten eser yoktu. Bingül ablaya dönüp “yolu mu karıştırdın sütunlardan beraber geçmiştik?” diye sordum. Baana verdiği cevaptan sonra bu olayı sorgulamamam gerektiğini anlamıştım. Anlamıştım ki Rabbim bana o gün yeşil halıda, hem nenem yüzünden kılmadığım 2 rekâtı, hem edepsizliğim yüzünden huzuruna kabul etmediği sabah namazını, hem de bu girişimin 2 rekâtını kılmak için bana bir fırsat vermişti. Bingül ablanın bana ne cevap verdiğini merak ediyorsunuz dimi?
“Ne kaybolması Gönül beraber girdik ya!”
Hikmetinden sual olunmaz. Benim olmadı sizin de olmasın.
Yazınızı okuduktan sonra belki hissettikleriniz kadar yoktur ama çok şey hissettim. Allah razı olsun. Nasip kosmet olursa Ramazan umresine gitme niyetimiz var. Hangi firmayla umreye gittiniz?
Bugün umre ile ilgili yazılarını okudum anlatımın çok güzel. Allah razı olsun çok güzel bilgilerle bizleri bilgilendirdin.İnşaAllah bir daha gitmek nasip olur sana ve tüm isteyenlere.
İnşalah isteyen herkese nasip olsun 🙂
İlk başta anlattıklarınıza annemle birlilte gül gül öldüm bu ne içtenlik Rabbim de peygamberimden sizden razı olsun inşaAllah 🙂