İlk umre heyecanımı Merve tepesinde bırakıp otele dönmedim tabi ki. Çünkü bu heyecan beni 22 gün daha sapasağlam tutacaktı, yüreğimin omurgası bu heyecan sayesinde dimdik kalacaktı. Benim gibi gücüne inanmayan insanlar heyecanlarından beslenmenin ne demek olduğunu çok iyi bilirler.
Otele döndüğümüzde odamızla tanıştık. Tamı tamına 18 gün burada kalacağımız için ben biraz duygusal yaklaşıp onu sevmeye çalıştım. Başarılı olduğumu söyleyebilirim. Dolabı güzelce temizleyip eşyalarımı astım, baş ucu komidinine ilaçlarımı ve kitaplarımı yerleştirdim. Sonra küçük dua kitabımın arkasına bir tavaf listesi yaptım. Bu konuda herkesin farklı bir görüşü var. Kimi saymayın diyor, kimin sayın. Kimi kişilere yapın diyor, kimi dua edin yeter. Yani bu biraz insiyatif meselesi. Bizim hocamız da dedi ki ‘’ Mekke’de 40 tavaf, Medine’de 40 vakit namaz’’ buna istinaden ilk kırkı yazın, bunları da akrabalarınıza sevdiklerinize yapın. Nasıl olsa sevabı size, duasının bereketi onlara gidiyor. Mesele dua etmekse tavaftan daha güzel nerede dua edilir ki? Bu sayıp saymama meselesine gelince, şuan garipseyenler oldu aranızda görüyorum. İnsanlar yarışırcasına tavaf yapıyor orada. Burda çok dile düşmez ama grup içinde herkes ‘’Bugün kaç tavaf yaptın? Aaa bak falanca 10 tane yapmış. Ay deli gibi dolanmıştır dua etmemiştir o.’’ Şeklinde bir dedikodu girdabının içine düşüyor. Grup demişken, tabi ki en genci bendim. Grubumuz 15-20 kişilikti. Eşiyle gelen bir amca defalarca geldiği için bizimle birlikte takılmadılar otomatik sayı düştü. Geri kalanlarıyla da geziler esnasında yahut otel lobisinde çay içerken görüşme fırsatımız oluyordu. Hepsini ayrı ayrı çok sevmeye kararlıydım, çünkü evvela muhabbet gerekti. Benim onları sevmem demek umremin tadının artması demekti. Bu arada Çay demişken, biz Bustan Kerim adlı bir Türk otelinde kaldık. Bu yüzden beyaz lahana dolması da yedik, türk kahvesi de içtik. Yani mutfak konusunda çok rahat olduğumuzu inkar edemem. Otelimiz mesafe olarak hayli uzaktı. Ama ben otelimizin uzaklığının sonradan ortaya çıkmasına da göz yumarak bundan da mutluluk sebepleri çıkardım kendime ve Allah rızası için susma adımını attım. Otel biraz ters olunca Harem’e yürüyerek gitmek hiç nasip olmadı. Otelin önünden servisler kalkardı ve Mustafa Hoca’nın emriyle benim servislere bile tek binmem yasaklanmıştı. Bu yüzden henüz Mustafa hocaya muhabbet beslemem mümkün değildi. Hal böyle olunca herkesle gidip herkesle dönmek zorunda kalacağım için üzülüyordum.Ama çok şükür ki babamın kuzeni Bingül abla, yaşına rağmen çok genç ve dinamik bir hanımdı da, bana sürekli uyum sağladı. Onunla harika bir düzen oluşturduk ve 18 gün bu tempoda hayata devam ettik. Annem de halam ile takıldı. Dedem de babaanneme sahip çıktı. Derken gül gibi yaşayıp gittik.
Öğle namazının peşine ilk umremizi yaptığımız için akşam yemeğine otele döndük. Hocamız yemekleri yeyip dinlenmemizin dilersek teheccüde gitmemizin mantıklı olacağını açıkladı. Biz de yorgunuz ya hoca da öyle deyince uyalım bari dedik. Odaya çıktık, eşyalarımı yerleştirdim ve uzanıp tavana bakarak gülmeye başladığımı fark ettim. Bu sırada ezan okundu ve yatakta doğrulup ezan duasını okumaya başladım. Bu sırada dank etti, ezanların kalbi, mescitlerin kıymetlisi, beldelerin en kutlu şuan benim azıcık uzağımda. Yataktan doğrulup dua etmek yeter mi sahi? Yetse bile gönlüm mutmain olur muydu ki? Olmadı arkadaşlar olmadı. Ezan bitene kadar ben çoktan hazırlanıp, annemelerin yakasına yapışmıştım bile. Kimse gelmese tek gidecektim öyle bir yangın girmişti ki içime, hayır yani görmeden duramazdım. İzleye izleye kılacaktım namazıı, uzaktan uzaktan yetinmeyecektim. 18 gün sonra dinlenirdim, şimdi yorgunluk nedir bilmeyecektim. Feryadıma kulak veren Bingül abla hemen kaptı feracesini ve servise koşarak gittik. Biz asansörden çıktık ve bu sırada son namaz servisi kalkıyordu. Bingül abla ‘’Gitttttiiiiii! ‘’ diye bir bağırdı. Ben nasıl koştum, nasıl bağırdım, ne diye bağırdım, şoför beni nasıl duydu ve nasıl durdu yemin ederim bilmiyorum. Sadece servise bindiğimde koltuktaki Pakistanlı şoför ve yanındaki koltukta çok haşmetli Mustafa hoca vardı bunu hatırlıyorum. Unutmam imkansızdı, çünkü sağlam bir azar yemiştim Mustafa hocadan. Hayır yanımda Bingül abla var hoca bana niye bağırıyor ki diye düşünüp duruyordum içimden. Meğersem onu unutmuşum ben. O binememiş ya servise. Daha Harem’e varmadan beni aldı bir gülme. Hocada sorunca söyledim oda geliyordu unuttuk dedim, dönelim alalım dedi. Yok hayır ben namaza yetişeceğim siz gidin alın diye bir saçmalamışım, Allah affetsin. Hoca Pakistanlı şoföre Bingül ablayı getirmesini söyledi. Bana da düş önüme diye bir komut vermiş ki, fistanı olup önünden ayrılamayacağım sandım bir an.
Herşey bir kenara şimdi. Herşey sussun. Herkes dursun.
İşte yine gelmiştim. Yine karşımdaydı. Yine simsiyah örtüsüne bakıp saf bir sevgi besliyordum yüreğimde. Yine çocuk neşesi doldurdum heybeme ve sonra hanımlar mescidinin yolunu tuttum izleye izleye. Sene 2012 tabi, o zamanla yeşil ışığın altındaki hanımlar kısmı duruyor. Geçtim yer bulma umuduyla ama bu biraz sıfır. O sırada bir teyze abdestinin olmadığını hatırlayıp koşarak almaya gitmek için kalkmış. Tabi ben bunu onun yerine oturduktan sonra yanında ablasından öğrendim. Ne hissettim biliyor musunuz? Ben Rabbim için değil kendim için kendi isteklerim için bir adım attım belki ama o bunu bile mükafatlandırdı. Ben odada namaz kılsam Rabbim kabul etmez miydi? Ama ben çok başka bir aşkla o kadar da zorlukla o yola düştüm diye Rabbim bana en önden, tam Hacerül Esvedin karşısından, insanların saatlerce bekleyip oturamadığı o yerden bir seccade ayırmıştı. O ablanın saatler önce abdestini bozması, sonra biraz uyur alırım diye oturup kalması, sonra ezanı duyup abdestsizliğini hatırlamaması, tam hoca kamet getirirken abdestinin olmadığını anımsaması işte bunlar hep benim içindi biliyor musunuz? Hepsi benim içindi.
Bu noktada size söylemek istediğim şey her işte sevgi ve muhabbetli olmak meselesi. Bakın bu gerek dini, gerek dünyevi işlerinizde olsun hiç fark etmez.Bir şeyi severek yaparsanız mükafatı muhakkak oluyor. Bazen insanlardan oluyor ama sonuçta o da mutlu ediyor. Keşke tüm mükafatlarımı Rabbim verse diye dua ediyordum eskiden, sonra dedim ki, ama insanlar teşekkür etmezseler zevkle yapamam ki, insanlar iyilikler karşısında gülümsemeseler nasıl mutlu olunur ki? Bu yüzden sürekli bahsedilen şu mevzu çok önemli; Gerçek Müslüman kendini evine ibadetine kapatan değildir, dünyaya da vakit ayırıp doğru şekilde yaşayan, insanların duasını alıp mutluluğunu paylaşan ve evindeki ibadetlerine onları ortak edenlerdir. Her işte muhabbetli olma kısmını ne olur kulağınıza küpe edin. Çünkü umre günlerimin çoğunda bunun benim için ne kadar mucizevi bir anahtar olduğunu ben gördüm, inanın siz de göreceksiniz. ‘’ Bizim işimiz muhabbettir, husumete vaktimiz yoktur’’ diye bir söz var ya, işte öyle olmalı. Muhabbet dediğimiz şey, kimi zaman tatlı dil, kimi zaman kalpten istemek, kimi zaman Rabbinle samimiyetle sohbet edebilmek, kimi zaman dostun derdini gözlerine bakarak dinlemek, kimi zaman zorunda olduğunuz bir işi Allah rızası için yaptığını düşünüp mutlu olmaktır. Muhabbetli olmak bizim ömrümüzün kolaylaştırıcısıdır, çünkü hiç şüphesiz Rabbim muhabbeti asla karşılıksız bırakmıyor.
Haydi Harem’ dönüp size sonra neler olduğunu anlatayım. Namazları kılıp servisin yolunu tuttuğumda ise tüm bu mutluluğum hoca sayesinde törpülenmek üzereydi. Karşımda dikilip ters ters bakmasından anlamıştım bunu. Ama fırsat vermedim. Hemen en kandırıcı etkisi olan çocuksu neşemi takınıp ‘’ hocaaaaammm, en önde namaz kıldım biliyor musunuz, teyzenin abdesti yokmuş pat kalktı’’ diye anlatmaya başladım. Ama bir gariplik vardı, hoca ters ters bakıyordu. Meğersem hoca bana önlere gitme, arka mescitlerde namazını kıl hemen döneceğiz demiş. Hocanın otelde işi varmış beni de ilk günden kaybolurum bir şey olur diye bırakamamış. Ay ben bir utandım. Arkamdan Bingül abla geldi yanımıza, meğersem oda benimle aynı mescitte en arkadaymış beni görüyormuş da hoca biraz rahatladı.
Otele döndüğümüzde hocaya bir çay ısmarladım da yumuşadı. Yoksa var ya 17 gün boyunca bildiğin bakışlarıyla işkence edecekti bana. Bir de ben zaten sevgisizlik bir kenara dursun, soğuk bir bakıştan bile üzülüp dert sahibi olan bir insanım. Onun bana öyle baktığını düşünmek bile beni mutsuz ederdi. Sonra kalbim bununla meşgul olurdu ve ibadetlerime zeval gelirdi. Yani böyle olmayacaksa bile ben böyle olmasından korkup harekete geçtim. Çayı götürdükten sonra yanında kalıp ona rüşvet teklif ettim. ‘’Hocam şu laptoptan anlamadığınız belli verin ben yazayım’’ deyip elindeki listeleri alıverdim. Çünkü sabahtan beri bir Excel listesine bakıyordu bir kağıda, bir telefonda bağırıyordu bir kamerada. Hatta bence onun bu denli stresli oluşu bundandı. Evet kesinlikle bundandı. Ya da ben öyle düşünüp, ona büyük bir iyilik yaptığıma inanmak istiyordum. Ve bu iyilik karşısında beni çok seveceğini bu yüzden geri kalan günlerimizde bana hiç kızgın bakmayacağını düşünüyordum. Ve öyle de oldu. Bu sefer çocuk neşesi kandırıkçılığını koskoca hoca bana yapmasın mı? ‘’ Yaaaa gerçekten miii? Nasıl makbule geçer biliyor musuuuun. Yapabilir misiiinn sahiiii?’’ diye bir sevinmiş adam ama görmeyin nasıl tontoş oldu o an.
Sonra döndüm edim ki;
Sen yok musun sen, ne mucizevi bir şeysin tatlı dil
Allah sizden razi olsun. Bizlere de nasip etsin insallah. 🙂
Hangi otelde kaldiginizi göremedim:( ismini belirtirmisiniz rica etsem. Bu arada Allah sizden razi olsun. Ben 24 yasinda yeni kapanan ve Allahin izniyle bu sene ümre niyetim var. yurt disinda yasiyorum sizin bu yazilarinizi görmek icimde ki kelebeklerin uçmasina göz yasimin akmasina sebep oluyor. Butun yazilarinizi okuyacagim insallah. Allaha emanetsiniz. ❤️
aslında diğer yazılarda bahsetmiştim ama denk gelmemiş demek ki, mekke’de bustan kerim de, medine de ise milli görüş’ün otelinde kaldık 🙂 ayrıca cok teşekkür ederim yorumlarınız için 🙂