Yaklaşık bir saat sonra akşam olacak ve ben akşama yetişmesi gereken bu yazıya henüz başlayabildim. Bu bir üşengeçlikten ziyade nasıl anlatacağını bilememekti. Çok şükür güzel gören yürekleriniz bugüne kadar hiçbir yazıda eksik kaldığımı düşünmeme izin vermedi. Ama söz konusu Mekke olunca, yetersiz kalmamak imkansız. Ve ben umre günlerimden tam 2.5 yıl sonra ne cesaretle bunları anlatmaya koyuldum hala onu düşünüyorum. Sonra düşüncemi kenara bıraktım. Ben en güzel kelam olan besmele ile başladım bu yazılara Rabbim yardımına inanıp başlıyorum yine, sizi Mekke’nin haşmetli sokaklarına götürmeye geldim. Hazırsanız başlayalım 🙂
1) Mescid-i Haram
Gitmeyen birçok insan kabe ve harem farkını çok fazla anlayamıyor. Kabe ilk inşaa edildiğini etrafı bir avlu bir mescid ile çevrili değildi. Hatta ilk fotoğrafları gördüyseniz etrafının ticaret alanı olduğunu göreceksiniz. Daha sonra bu mescitler oluşturulmuş, alanlar genişletilmiş, sonra süslenmiş, sonra osmanlı döneminde kubbe ve sütunlar inşaa edilmiş, sonra suudi krallığı varakları eklemiş, sonra sonra sonra sonra işte hala bitmeyen bir çalışma ile Mecidi Haram inşaa edilmiş. Mescidi Haram dediğimiz alanı daha iyi anlamanız açısından yuvarlak ortasına Kabe yerleştirilmiş bir camii diyebiliriz. Harem’in birçok giriş kapısı mevcut, bu kapılardan geçerken terliklerinizi çıkarmak ve görevliler tarafından aranmak zorundasınız. Ne aradıklarını çok bilen yok, kimi zaman bir şey demedikleri telefonları kimi zaman da almıyorlar. Bazen küçük bir kameraya laf ederken, bazen koca prof. makinalara göz yumuyorlar. Bu kapılardan öğlen saatlerine kadar geçtiyseniz ilk karşınıza çıkacak manzara hafızlık yapan çocuklar olacaktır. Aynı türkiyedeki camiilerin yaz kurslarında olduğu gibi cocuklar mescidin içinde grup grup oturup kuran okuyorlar, başlarında büyük bir oturak ve hocaları da göze çarpıyor tabi ki. Buradan geçip giderken büyük sütunların arasından daha geçeceksiniz. Bu sütunlar Osmanlı zamanında dikilmiş ilk giriş kapılarıydı. Namaz alanı yetersiz kalınca kapılar biraz daha genişletilip son yerine getirilmişti. Şuan 2014 yılı itibariyle başlamış genişletme çalışmalarıyla mescit kısımları 2 katı daha geniş hale gelecek. Bu kapıları da geçince artık Kabe’yi kenarlardan köşelerden görmeye başlıyorsunuz, kenarlarda zemzem sebilleri, kuran okuyan insanlar, izleyenler ve namaz kılanlar artmaya başlayacak. Sonra önünüze merdivenler gelecek. Tam karşınızda muhteşem bir güzellik size gülümseyecek. Kaç basamak olduğunu hiçbir zaman görmeyeceksiniz. Selam vere vere, gülümseye gülümseye ineceksiniz basamakları. Avluya kavuşmak için hızlıca ineceğiniz 15-20 hatta belki 30-35 basamak olacak. Düşmemek için dikkat etmelisiniz. Özellikle ilk seferinizde. İnsanın eli ayağına, ayağı da öne doğru kaçıyor. Sonra avluya kavuşuyorsunuz. İşte tam bu sırada Kabe kısmı başlıyor.
2)Kabe-i Muazzama
İşte artık Rabbimizin davet etmesi için yıllarca yalvardığımız noktalayız. Kabe tam önümüzde. Usul usul yürüdüğümüz mermerlerin altları elektirik düzenekleriyle kaplı. Tüm ışıklandırma ve havalandırma sisteminin yerden geçmesi, tepeden gelen güneş ile topuklarımızın kavrulmasına sebep oluyor. Otele döndüğünüz an çatır çatır çatladığını farkediyorsunuz ayaklarınızın. Erkeklerin çıplak ayaklı olması şart olsa da biz hanımlar 2 çift çorap yahut tavaf patiği temin etmeliyiz. İşte en hevesle anlatacağım kısım başlıyor. Kabe’yi tanıtmak anlatmak yaşamak, hissettiğim kadar hissettirmek istiyorum size. İlk olarak Hacerül Esved; Cennetten düştüğünde bembeyaz olduğu söylenen ve yapının üstüne yerleştirildikten sonra zamanla kapkara olan taş. Tavaf yapmaya Hacerül Esved’e selam vererek başlanır ve tabi bir de niyet ederek. Hacerül Esved’e yaklaşıp öpmek, kokusunu almak neredeyse hanımlar için imkansız denecek durumda. Erkekler bile kafalarını sokarken itilip kakılmaktan ya bir şeylerini düşürüyor ya bir yerlerini kırıyorlar. Zaten hocalarınız uyaracaktır. Hacerül Esved’e gireceğim diye uğraşıp günaha girmeyin, bu sırada oluşan itiş kakış, kabalık ve erkeklerle temasta bulunma hali bir hanım için tehlikelidir. Hacerül Esved’e girmek bir görev değildir. Sadece bir merak ve ziyart etme isteğidir. Eğer mümkün bir durum yoksa şartları zorlamamanızı öneririm. Hacerül Esved’in hemen yanında Kabe kapısı vardır. Yalnız edindiğim bilgilere göre bu kapı asıl kapının yıpranmasından ötürü yapılmış göstermelik bir kapıdır. İbrahim ve İsmail as. inşaa ederken koyduğu kapı aslında şimdiki kapının tam karşısında kalacak hizadadır. Yani birazdan anlatacağım Rüknu Yemani köşesinin hemen sol yanında kalır. Ben bunu öğrendikten sonra suanki kapıya yanaşmaya çalışmayı bırakıp İbrahim As’ın inşaa ettiği kapıya yaslanıp dua ettim. Üstelik çoğu kişi bunu bilmediği için alan gayet müsait oluyor Şimdiki Kapıyı biraz geçtikten sonra bu sefer Makamı İbrahim karşınıza çıkar. Askerlerin ciddi ciddi bağırarak uyardığı bir konu var, ki bence çok haklılar. Umrecilerimiz bu taşa sarılıp öpüyorlar, eğilip dua ediyorlar. Bunu gören askerler bidat diye bağırıyorlar. Tabi ki ziyaret edin inceleyin ama dua etmek sarılmak öpmek biraz fazla, tam yanında asıl öpülmesi gereken yer dururken hemde. Makamı ibrahim’in içinde adından da anlaşılacağı üzere İbrahim as.’ın ayak izi bulunmaktadır. Makamı İbarahimi hızla geçerken ilk köşeyi dönüyoruz bu köşede Hicru İsmail başlıyor. Hatim de denilen bu kısımda 2 rekat namaz kılmak önemli ayrıntılardan sayılıyor. Özellikle bu alanın içinde Kabe’nin tepesinde bulunan Altın Oluk, tepeye düşen yağmur sularının üstünden akmasını sağlayan bir giderdir. Yağmur yağarken altın oluğun altına geçmeye çalışmak adet hacerül esvedin kokusunu almaya çalışmak kadar zor. Çok şükür ben Hicri İsmail de defalarca namaz kılma şerefine nail oldum. Birileriyle birbirinizi koruyarak girmenizde fayda var. Ve eğer İlk mekke’ye gitmişseniz, Ravza’da nasıl namaz kılınır provası yapmış olursunuz. 🙂 Hicri İsmail’i dönerken Kabe’nin ikinci köşesini de dönmüş olursunuz. Üçüncü köşeye yaklaşırken dualarınızı ya da kuranınızı ya da zikrinizi çekerken Rüknu Yemani yavaşça görünmeye başlar. Bu Kabe’nin tam üçüncü köşesinde bulunan bir kısımdır. Yemen tarafına bakmasından ötürü bu ismi almıştır. Ve tam bu köşeyi dönerken artık dualar bir kenara bırakılır ve Rabbene duaları okunmaya başlanır. Bu köşede Rabbena dualarını okumanın önemini hocamız bize şöyle anlatmıştı. Allah’u Teala benim karşıma kul hakkıyla gelmeyin diyor. Bunu hatırlayan müslümanlar Allah’ın evine gelirken herkesden helallik istiyor ve affedilmeyi umarak buraya geliyorlar. Ve ulaşabildiklerimiz kadar ulaşamadıklarımız var, helal edenler kadar etmeyenler de var. Bu kısımda Rabbena dualarını okumak üstümüzdeki kul haklarını Rabbimizin emanet alması demektir. Kıyamet gününde insanlarla helalleşmek gerektiğinde bizim yerimize Rabbimiz ” bana hakkını helal eder misin” dermiş. E tabi O’na kim hayır etmiyorum diyebilir ki? Hocamız bunu anlattığında şeytan vesvesini vermiş ve böyle olur mu ya diye bilgiyi saçma bulmama sebep olmuştu. Daha sonra Rabbim kalbimi sardı ve inansam ne kaybederim ki demem vesile oldu. Ve Rabbena dualarını okuya okuya tekrar Hacerül Esved’in önüne gelirsiniz. Bu demektir ki ilk şaft bitti. Tekrar selam verip ikinci şafta başlarsınız. Böyle böyle 7 şaft sonra tavafınız biter. Tavafı bitirdikten sonra zemzem içmek ve 2 rekat namaz kılmak gerekir. Ama mesela tavaf alanı çok rahat hiç çıkmak ve namaz kılmaya geçmek istemiyorsunuz. O zaman yanınıza aldığınız zemzemden birkaç yudum içip, tekrar niyet ederek tavafa başlarsınız. Yorulup bıraktığınız da kaç tavaf yaptıysanız o kadar tavaf namazı kılarsınız. Bu konuda kadınlar yanında zemzem taşıması önemli. Çünkü erkekler avluda namaz kılabiliyor ama görevliler kadınlar avluda namaz kılmasına izin vermiyor. Eğilip kalkarken oluşan görüntünün nahoşluğundan şikayetçi oldukları için namaz kılan kadınların namazını bozdurduklarına bile şahit olmuşluğum var. Ben kılarım hemencik diye düşünüp canınızı tehlikeye atmayın derim. 🙂 Bir de söylemek isterim ki, tavaf yapmaya haliniz kalmadığında, namaz da kılacak gücünüz olmadığında kuran okumak ya da dua etmek yerine tefekkür etmeyi deneyin. Herkesle bağlantınızı kesip, kabe’yi seyrederek şükür edin, nimetlerinizi düşünün ve sadece tefekkür edin. Bu konuda harika bir hadis biliyorum çünkü; ”Kabe’yi çok tavaf edin! Zira kıyamet günü amel defterinizde bulacağınız en kıymetli amel bu olacaktır. Şu Beyt’e hergün 120 rahmet iner. 60’ı tavaf edenlere, 40’ı namaz kılanlara, 20’si de Kabe’ye bakanlara verilir. ” Bu yazıda bilgi vermeye o kadar odaklandım ki şuana kadar hiçbir anıma yer vermediğimi anladım. Söz konusu Kabe’de olmak olunca tabi ki bir sürü görev bir sürü güzellik var. Biliyorsunuz ki gideceği duyulan herkese bir sürü dua yüklemek en birinci alışkanlığımız. Oysa orada dua etmek için Rabbim akla getiriyor ya da gözünün önüne. Ben Tefekkür etme kısmında olduğum bir gün hiç alakamız olmayan, en son 5-6 yaşlarında gördüğüm bir akraba oğlunu gördüm avluda. Burada olması ihtimali var mı onu bile bilmiyordum. Yıllar geçmişti haberimiz yoktu. Ama o olmaması ihtimalini de vardı. Sonra niye aklıma geldiğini düşündüm. Galiba duaya ihtiyacı vardı. Aklıma gelmiş olmasının bir sebebi olmalıydı. Otele döndüğümüzde anneme Dinçer abiyi gördüm dedim. Sanmam deyip geçiştirdi. Türkiye’ye döndüğümüzde ise hala görüşen bir akrabamıza onu sordum. Bana dönüp ” bir hafta önce kaza geçirdi ama hiçbir yara almadı” dediğinde yaşadığım mutluluk pahabiçilemezdi. Aynı gün aynı saat onun duaya ihtiyacı olduğu bir an Rabbim onu benim anmamı istemişti. Ve ben dua olarak ” Rabbim ben bilmem sen bilirsin, ben görmem sen görürsün, bu abinin benim duama ihtiyacı varsa yardıma ihtiyacı var demektir. Ve hiç şüphesiz senden daha iyi kimse yardım edemez. Onun yardımın sen yetişti, onun dermanı sen ol” dedim. Düşünebiliyor musunuz? Ben hala ürperiyorum.
Ve son olarak ben gidecek olanlara cuma günleri hurma dağıtmalarını öneririm. Yine giderken bir sürü şeker alıp haremde çocuklara dağıtmak da çok güzel bir vazife. Ve eğer etrafınızda umreye giden birileri varsa siz de onlara bir paket şeker verip dağıtmalarını isteyin. Temizlik görevlilerine, yardıma muhtaçlara, özellikle pakistanlılara sadaka vermeleri için onlara para da verebilirsiniz. Inanın 5 riyal, yani 2.5 tl bile onları fazlasıyla mutlu ediyor. Ve son görev olarak da, haremde boş vaktinizin olduğu bir öğlen vakti 5 litrelik bir su şişesi bulup zemzem doldurun, plastik bardaklardan alın va avluya inin. Tavaf yapan umrecilere su dağıtın. Osmanlı zamanında bunun için görevli insanlar varmış. Ama şimdi heryerde sebil var diye görevli yok. Ama Tavaflarını bölmek istemedikleri için su içmeyen ama yanıp kavrulan o kadar çok insan var ki, su dağıtırken etrafınızda toplanmalarından anlayacaksınız. Ama aklınız varsa bunu kadın başınıza yapmazsınız. Çünkü çok tehlikeli olabiliyor. Denendi onaylandı. Tehlikeli arkadaşlar, siz tek başınıza denemeyin, beni neredeyse dövüyorlardı. 😀
3) Safa ve Merve tepesi
Bu serinin ilk yazısı olan ” Hacer Teslimiyeti’nde bu bölgeyi fazla fazla anlattım diye kısa geçeceğim. Hacerül Esved’in hizasından Kabe’nin avlusundan çıkıp mescitleri ve sütunları geçtiğiniz de kendinizi Safa ile Merve’nin arasında bulursunuz. Say Sefa tepesinde başlar. Sol tarafa doğru Safa tepesine yürüyerek Selam vererek başlarsınız. Biraz yürüdükten sonra tam ortada Yeşil ve Kırmızı ışık lambaları göreceksiniz, bu alanlar içinde erkeklerin koşması kadınlar ise tempo ile yürümesi gerekir. Siz siz olun koşmayın çünkü askerler koşan kadınları çekinmeden sertçe uyarıyorlar 🙂 Bu arada burada tempo arttırma sebebimiz, Hacer Validemiz tam burada akbabanın İsmail as’a yaklaştığını görüp hızla koşup oğlunu kurtarmak istiyor. Bu alanı böyle belirleyip orada o hissi yaşamamız için böyle bir sistem oluşturuluyor.
4) Efendimiz’in Doğduğu Ev
Say’ın bittiği Merve tepesinin hemen solunda bir Harem kapısı bulunmakta. Bu kapıdan çıktığınızda Efendimizin evi görülüyor zaten. Kimi zaman açık kimi zaman kapalı bulunan bu ev benim gittiğim dönemlerde kütüphane olarak kullanılıyordu. Son aldığım bilgiye göre Kabe’nin genişletme çalışmalarından nasibini alarak yıkılmış.
*
Şimdi arka arkaya başladığım ziyaret yerlerinin birbirine yakın olanlarını sıralayacağım. Aslında fikrim önemli olanları sıralamaktı ama madem Harem kapılarından çıkarak anlatmaya başladık zinciri koparmayalım. Ki zaten şuan benim anlattığım yerleri siz kendiniz gidip görmüyorsunuz. Hocanız uzaktaki ziyaret yerlerini gezdirikten sonra buraya getirip Harem’e yakın olanları bir çırpıda gezdiriyor. Bu yüzden kendiniz bulmaya çalışmayın, vallahi kaybolursunuz. Benim boynuma vebal aldırmayın, şurada güzel güzel anlatıyorum ama sebebi hocanız götürdüğünde hissedebilin diye 🙂
5)Cennet-ül Mualla Mezarlığı
Cennetül Mualla, Kabe’nin bir başka köşesinden çıkıldığında 2km kadar uzağında kalıyor. Bu mezalık artık ziyarete kapalı. Ama kenarına örülmüş parmaklıklar sayesinde görebiliyor ve izleyerek dua edebiliyorsunuz. Burada Peygamber efendimizin dedesi Abdülmuttalip, amcası Ebu Talip zevceleri Hz.Hatice validemiz oğulları Kasım, Abdullah ve Abdullah b.Zübeyr’in de kabirleri bulunmaktadır önceleri bu kabirler kubbeli türbeler olsada 1926 yılında bütün kubbeler yıkılarak mezarları belirleyen taşlar kaldırılmıştır. Taşların kaldırılma sebebi aşırılığa izin vermemek olarak açıklanmış. Hiçbir kabir belirtisi olmasa da Hz.Hatice vâlidemizin açık kerameti olarak rivâyet edilir ki; her hangi bir kadın, bir şeyde âciz kalıpta onun türbesine gidip, O’nu vesile kılarak Allah’tan yardım talep etse her halde maksadına ulaşarak döner. Bu yüzden de ziyaret etmek de fayda var.
6) Mescid-i Cin
Cennetül Mualla’nın şehrin içine doğru gidilen bölümünde yer alan ufacık küçücük bir mescittir kendisi. Grup hocanız girdiğiniz andan itibaren size anlatmaya başlayacaktır zaten ama henüz gitmemiş ama merak edenler var olduğu için ben de anlatacağım. Efendimiz bizlerin olduğu gibi Cinlerin de peygamberiydi. Peygamber efendimiz hicretten üç yıl evvel Tâif’ten dönerken bu mescidin arsasında sabah namazı kıldı. Namaz kılmak için mescide yaklaşırken orada cinlerin varlığını farkeden Efendimiz, yanında bulunan Abdullah ibn-i Mesut için küçük bir daire çizip ona kesinlikle o çizgiden çıkmamasını buyurmuş. Henüz iman edip etmeyecekleri belli olmayan cinler için Kuran okumaya başlamış. Cin suresini 1-16 ayetlerinde bahsedilen cinlerin sabaha doğru müslüman olmayı kabul ettiği ve kavimlerini islama davet etmek için yurtlarına döndüğü anlatılıyor. Onlar yurtlarına dönmek için oradan ayrılana kadar ise Abdullah İbni Mesut bulunduğu daireden hiç ayrılmadan bekliyor. Yıllar sonra oraya bir mescid dikiliyor ve inanın o sımsıcak şehirde buz gibi bir yer varsa orası da Cin mescidi. Adından mıdır bilinmez ama ben çok fazla durmak istemedim. Her mescitte yaptığımız gibi iki rekat namaz kılıp hemen çıktım. Hocamız da zaten çok oyalanmamızı söylemişti. Tam da isabet olmuştu yani 🙂
7) Mescid-i Aİşe
Şimdi umre kısmının hiç anlaşılmayan kısmı ihrama girmek meselesinden bahsederek bu mescidi anlatacağım. Birçoğu tüm umre hayatını ihramlı geçireceğini düşünüyor. Hayır arkadaşlar ihram sadece umre yapacağınız günler niyet alacağınız geçici bir haldir. Bu hal içindeyken erkeklerin ve kadınların yapmaması gereken şeyler var, bunlardan bahsetmiştik. Neye göre, nasıl, nerede sorularını da şimdi cevaplayayım. Eğer ilk Mekke’ye gidiyorsanız evden ihrama girerek çıkabilirsin, havalanında ihrama girebilirsiniz ve tabi ki uçakda da ihrama girebilirsiniz. Erkeklerin ihram giysisi var, kadınlar ise bulundukları kıyafet ile girebilirler. İhrama girmek için niyet etmek ve tabi ki en önemlisi mikat noktasından ihramlı geçmek gereklidir. Uçakta iken mikat noktasına yaklastıgınız da pilot haber veriyor, ihrama girmemiş olanların hazırlanması isteniyor. Çünkü mikat noktası geçtiğinde ihrama girmemiş iseniz umre için mikat noktasına dönmeniz gerekir. Ve Harem’e en yakın Mikat noktası da Aişe Mescididir. Mikat noktası nedir sorularına cevap vermek isterdim ama çok bilgim yok. Her biri başka bir ülkeden gelen umreciler için Kabe’nin her bir yönünde belirlenmiş, Harem’e belli bir mesafe uzaklıkta olan bölgelerdir. Eğer İlk Medine’ye gittiyseniz, bu bölgelerden birinde sizi ihrama sokup öyle Mekke’ye getiriyorlar. Ve eğer ikinci ya da üçüncü umrenizi yapmak isterseniz de Harem’e en yakın olan Aişe Mescidine geliyorsunuz. Birkaç mikat noktası daha var, zaten ziyaret sırasında hocanız uyarıyor, gideceğiniz yerde mikat noktası olduğunu umre yapmak isteyenler hazırlanması gerektiğini söylüyor. Ben yine hatırlatmak isterim ki, umre vazifesi bir kere yapmak ile yerine getirilmiş olur. Ben 2 umre yaptım. Biri ilk Türkiye’den giderken, diğeri Hz.Aişe Mescidinde. Birkaç ziyaret alanına daha gidildi ama ben tavaf ile meşgul olmayı tercih ettiğim için ihrama girmedim. Çünkü hem bölgeler fazla uzak, hem de umre yaptığınız zaman o gününüz tamamen dinlenmek ile geçmek zorunda kalıyor. Say vazifesinin çok zorladığını daha önce de söylemiştim zaten 🙂
Dün akşam bitirmek için başladığım bu yazı 24 saat sonra anca bitti. Her ne kadar çok bilgi içermese de inanın her satırını yaşayarak yazmak sürekli durmama sebep oldu. Tüm bu duygulu dakikalarımı hissettirmek isterdim ama malesef cok mümkün olmuyor. Ziyaret yerlerinin ikinci yazısı yarın öğlene kadar yüklenecek, merakla bekleyin olur mu ^_^
Öncelikle Rabbim umrenizi mebrur olan umrelerden eylesin.Ben gideli bir yıl olmadı ama Rabbim tekrar tekrar nasip etsin.Ayrıntılı güzel bi post olmuş.Dün instagramda görüp gelmiştim baya uzunmuş.Yazması uzun olduğu kadar benim için okuması da uzun ..hemen bitirmek istemiyorum nedense 🙂
Rükn-ü Yemani ile ilgili eklemek istediğim o köşede Cebrail (A.S) ın olduğu ve ona selam verenlerin affı için dua ettiği bi hadis var.Biz o köşeden geçerken de ellerimizi kaldırıp selamlamıştık ama Hacer-ül Esved deki gibi öpmemiştik..Bir de Hicr-i İsmail in Kabenin içinden olduğuna dair Hadis-i Şerif var.Orada kılınan namazın Kabenin içinde kılınan namaz gibi olduğunu söylüyor Hadis-i Şerif..
Diğer postları da okudukça aklıma gelen şeyler ekleyim müsadenle..Okurların belki yorumları da okurlar 🙂
Tabi ki de ekleyin, ben de sayenizde öğrenmiş olurum okuyanlar da 🙂