21) Her Zaman İyi Şeylerin Ortağı Olmak – 24 Mart 2016
İyiyi düşünmeye zorluyorum kendimi. Aklıma kötü şeyler geldiği an başka işlerle meşgul oluyorum. Yoksa tabi ki herkesin gördüğü korkunç sahneleri ben de görüyorum. Her gün izlediğiniz o dehşetli haberlere ben de denk geliyorum. Yolda edilen sözlü ya da fiili kavgaları, insanların tahammülsüzlüğünü, çocuğunu döven kadını, eşine hadsizce davranan adamı, hak yiyenleri, dümen çevirenleri, insanları aptal yerine koymayı meslek edinmişleri ben de görüyorum. Kör değilim. Sanıyorum aptal da. Olaylar karşısında sessiz kalıyorsam burada kavga istemediğimden. Çünkü insanların kendi fikirlerini birbirine dayatmaya çalıştığı paylaşımlar görmekten çok sıkıldım. Eskidenmiş insanların karşısındakinden bir şey öğrenme isteği. Şimdilerde dinleyişlerimiz hep daha güçlü saldırmak için. Bakın işte görüyorsunuz ya, benim de şikayet edeceğim çok şey var. Ama ne işe yarayacak bunları bilmeniz? Ateşi körüklemenin ne alemi var, bir bardak su dökmek varken? İşte diyorum ki, siz o körük olmayın. Bir bardak su olun, belki bir damla. Ama olabildiğince ferahlık verin, olabildiğince huzur. Gücünüz yettiğince dağıtın kötü havayı. İyiliği yayın sesinizin ulaştığı yerlere. Kör olun demiyorum, duyarsız olun demiyorum. Sadece kötülüğü daha fazla yaymayın orada burada. Bu kötülün bir parçası olmayın. İnsanların içine daha fazla korku düşürmeyin. Korkunç hikayelerle birbirlerine olan güvenlerini sarsmayın. “Tedbirli ol” deyin, “Dikkat et” deyin, “Dualarını unutma” deyin yahut arkasından dua edin. Binlerce felaket senaryosu yazıp paylaşmanın ne anlamı var. Bilmiyorum, ben böyle bir ortaklığı ve umutsuzluğu kabul etmiyorum. Kabul etmediğim için bu sayfada iyiliğin mücadelesini veriyorum. Sürekli güzel şeyler yaşadığım için değil, yalnızca güzelliğin yayılmasını istediğim için sadece onları anlatıyorum. Zaten kötü bir şey gördüğüm an gözlerimi çevirip, başka yerde iyi bir şeyler görmeye çalışıyorum. İster kendini kandırmak değil, ister kendini inandırmak. “Suizan ile isabet ettirmektense, hüznüzan ile yanılmak düsturumuzdandır” demişti bir sevdiğim. Galiba ben hayatta en çok bu fikri savunuyorum.
O halde #yeniyilkurallari’mizin bu haftaki maddesi “İyi şeylerin ortağı olmak” olsun. Bize de daima güzeli görmek, güzeli yaymak nasip olsun.
22) Kendimizi Sadaka Vermeye Alıştırmak – 25 Mart 2015
Bu sabah evden çıkarken, annem arkamdan seslendi “Yol sadakanı ver.” Bu tip şeyleri genelde uzun yola çıkarken yapardık, bu yüzden biraz şaşırdım. “Neden durduk yere böyle dedi ki şimdi?” diye düşünürken hazırlanmaya devam ediyordum. Bir tepki alamayınca tekrar seslendi; “Bak yolda unutursun, çıkmadan sadaka kutusuna at.” Hayli ısrarcıydı. Birkaç saniye sonra bu ısrarın durduk yere olmadığını, günler sonra ilk defa karşıya geçeceğimi hatırladım. Dışarıdaki binlerce tehlikeye karşı beni en naif ve en olumlu şekilde uyarıyordu. Bunu farkettiğim an, söylediğini yapmak için sadaka kutusunun yanına gittim. Cüzdanımı açınca son bozuk paraları da dün Zeynep’e kaptırdığımı hatırladım. Sonra gözüm sabah ekmek parasından artan 50 kuruşa takıldı. “Bunu atayım mı?” diye sordum. “At tabi” dedi, yeter ki bu niyetle bir şeyler yap. O 50 kuruşu kutuya atmak garip bir şekilde mutlu etti beni. Annemin sesindeki endişe dahi bir anda yumuşamıştı. Garip bir etkisi vardı bu minicik sadakanın. Maddi olarak minicik belki ama tüm gün beni koruyacak kadar da kocaman bi etkisi. Hem sadakanın faydasını sorulduğunda, ne diyordu Efendimiz; “Sadaka kişiyi görünür görünmez belalardan korur.” Dua niyetine insallah, dua niyetine.
O halde #yeniyilkurallari’nda bu haftaki konumuz “Kendimizi sadaka vermeye alıştırmak” olsun. Evlerimizde birer sadaka kutusu olsun. Her günümüze on kuruş da olsa bir sadaka ortak olsun. Sonra bu sadakalar günümüzün gizli muhafızları olsun.
23) Nabza Göre Şerbet Vermeyi Bilmek – 1 Nisan 2016
İnsanların karakterini okuyabilirsiniz bu da bir sünnettir. Mesela evlatlarınızın karakterini okuyun. Sert mizaçlı çocuğunuzu uysallaştırmaya çalışıp durmayın,bırakın o Ömer gibi olsun. Yumuşak mizaçlı çocuklarınızı,kız gibi olacak endişesiyle sertleştirmeye çalışmayın, bırakın o Ebubekir olsun. Ama kendi kendine olur mu? Olmaz. İşte annelik babalık tam burada devreye girecek. Sen çocuğunun karakterini çözeceksin,her gün yeniden tanıyacaksın,zor olacak ama sen sabredeceksin. O çocuk kendi kendine Ömer olmaz Ebubekir olmaz sen emek vereceksin ve onu emanet göreceksin. Yani tabiatlarıyla uğraşmayın çocukların. Tabiatla savaşan Allah ile savaşır. Bu yüzden tabiatı tanımak ve terbiye etmek lazımdır. Ya da mesela arkadaşlarınızın karakterini okuyun. Ona göre davranın,ona göre muhabbet açın,ona göre beklentilere girin. Değişime açık olmayan insanlara sürekli nasihat edip,duvara konuşmaya gerek yok. Zamanla hırs yapar. Sevmedikleri muhabbetler açıp insanların tepkisini çekmeye gerek yok. Zamanla sinir yapar. İnceliklerden anlamayan arkadaştan ısrarla incelik ve güzellik beklemeye gerek yok. Zamanla kırgınlık yapar. Bunlar senin karakterin onun değil. O bambaşka bir dünya, böyle olduğu için değiştirmeye çalışamazsın. Kendin bir şeyler yapıp ondan görmediğinde, onu eksik ve kusurlu bulamazsın. Hakkın yok. Onun da tabiatıyla oynayamazsın. Bunları aşırı dünyalık ve kişiden kişiye değişkenlik gösteren özellikler. İslam bunlara bir sınırlama getirmemiş, sen de getiremezsin. Efendimiz kimsenin karakterlerini değiştirmeye çalışmadı. Onlara İslamı anlattı ve ahlaklarını terbiye etmeyi öğretti. Sen dedi Ömersin, sertsin evet ama buna sınırlama getirmelisin. Sen dedi Abbassın, sevilmeyi seviyorsun ama insanların hislerine saygı duymalısın. Sen dedi Üseydsin, şakacısın evet ama lafın gideceği yere dikkat etmelisin. Sen dedi Ammarsın, açık sözlüsün ama bazen susmayı öğrenmelisin. Sen dedi Haticesin, ticarette iyisin ama diğerlerinin fikirlerini de almalısın. Sen dedi Fatmasın, cesursun ama yerini bilmelisin. Sen dedi Ayşesin, kıskançsın ama sınırı kaçırmamalısın. Hiçbirine “Değişeceksin böyle olmaz.” demedi. İslam’ın onları terbiye edeceğini ve uygun hale getireceğini biliyordu çünkü.
#
O halde #yeniyilkurallari’mızın yeni maddesi “Nabza göre şerbet vermeyi bilmek” olsun. Ve hayatımızdaki insanları kafamıza göre, isteklerimize göre, heveslerimize göre, egolarımıza göre oradan oraya sürükleyemeyeceğimizi öğrenmek nasip olsun.
24) Her Durumda Yaşlılara Sevgi ve Hürmet Göstermek – 12 Nisan 2016
Babanneme göre tam 8 gün boyunca uğramamışım yanına. Bana göre 5 idi aslında ama o bile fazla olduğu için sesimi çıkarmadım. Açıklama yapayım dedim ,dinlemedi. Bi özür dileyeyim dedim,kabul etmedi. Biraz nazlayayım dedim,yemedi. Baktım küsmüş ve yumuşayacak gibi değil hemen pazarlığa oturdum. Bak dedim, sen diyorsun ki 8 gündür gelmedin,ben de söz veriyorum bugünden itibaren 8 gün arka arkaya gelicem,burada böyle oturucam.Yeter git artık diyeceksin ama ben yine gelicem. Böyle deyince baktım alttan alttan gülüyor. Heh dedim doğru yoldasın Gönül,burdan devam et. İşte biraz gönlünü alıp, biraz da sohbet edip, sonra 8 günlük dayağımı yeyip kalktım. Tam giderken “Şimdi biz barıştık ama sen gelmeyi unutursan ne olacak?” diye sordu. “Asıl unutmaz gelirsem ne olacak, sen ödülümü düşün bence.” deyip güldürdüm. Eve geldiğimde, işler güçler arasında gitmeyi unutursam diye geçti aklımdan. Öyle bir şey olursa valla bir daha benimle konuşmaz,eve bile almazdı. Unutmamam gerekiyordu. İlk gün gittim,1 saat oturduk. İkinci gün gittim, 40 dk oturduk. Üçüncü gün gittim, ayak üstü görüp çıktım. Dördüncü gün gidemedim ama arkadaşların vardı gördüm deyip sıkıntı etmedi. Beşinci gün birlikte iftar yaptık. Ve bugün altıncı gün. Bakıyorum her gittiğimde tatlı tatlı gülüyor. Gün saydığımızı unutmuyor. Bu kadar mutlu olmasına şaşırdım, çünkü normalde de gün aşırı uğrarım. Bunu farkedince, kendime çok kızdım. Çünkü aslında istediği çok bir şey değilmiş yani, kapıdan uğrayıp öpmeyi bile kabul ediyormuş. Sadece biraz nazlatılmak istiyormuş. Ben bunları düşünürken, snapten babaannemin iftar duasını gören birkaç hanım yazdı. Babanneleriyle görüşmediklerini ve görünce çok duygulandıklarını söylediler. Üzüldüm ama kızdım da. Çünkü yaşlılar böyleler. İlgi istiyorlar, konuşmak istiyorlar, hizmet istiyorlar, şımartılmak istiyorlar. Görmediklerinde kızıyorlar, bağırıyorlar, kırıyorlar, hatta olmadık şeyler yapıyorlar. İnanın biliyorum. Bu sıkıntılar yalnız sizin için değil, hepimiz için. Ama “Beli bükük yaşlılarınız olmasa üzerinize azâb sel gibi gelirdi.” hadisini de unutmayalım istiyorum. Mutluluk için bir tarafın iyiliği yeter diyorlar, neden o iyi taraf neden biz olmayalım diye soruyorum?
#
O halde #yeniyilkurallari’mızın yeni maddesi “Yaşlılara sevgi ve hürmet göstermek olsun.” Ve inşallah hepimize, nefsimizi yenip, sorunları unutup, sıkıntıları aşıp, geçmişi unutup, hataları görmezden gelip büyüklerimizi sevmek, onlara hizmet etmek ve dualarını almak nasip olsun.
25) İnsanların Ruhsal Değişikliklerine Saygı Göstermek – 14 Nisan 2016
Sıkıntılarını anlatmayı hatta belli etmeyi bile sevmeyen insanlar için hayat hakikaten çok zor. Söylediğiniz bir cümle kadar söylemediğiniz bir kelimeden de yanlış anlaşılabiliyorsunuz. Davranışlarınız kadar durgunluğunuz, gevezeliğiniz kadar sessizliğinizde rahatsız edici oluyor. Çünkü karşı taraflar bu durumu genel olarak kişisel alıyor ve ortaya gereksiz bir kırgınlık çıkıyor. Bunu o yapar, bu yapar, şu yapar demeyeceğim. Sen yaparsın, ben yaparım, hepimiz yaparız. Çünkü insani bir şey bu. Fakat bir sınırı, bir dozu olmalı. Bu bunu yapmazdı, şöyle konuşmazdı, böyle davranmazdı demeden önce sormayı bilmelisiniz mesela, “Aramızda bir sıkıntı mı var? diye. Hayır cevabını alıyorsanız kurcalamamalısınız mesela, demek ki sorunu sizinle değil kendisiyle. Öğrenmek için sıkıştırmamalısınız mesela, saygı duymalısınız içinde yaşayışına. Ve en çok beklentilerinizi bitirmelisiniz bu dönemde, “Beni aramıyor kesin küstü, bana yazmıyor kesin kırıldı, bana canım dememiş kesin sorun vardı, aa gülücük koymamış galiba artık arkadaş değiliz” dememelisiniz. Çünkü sıkıntısı olan insanın sizinle eğlenerek muhabbet etmesi, sizi canım cicim diye sevmesi, sizinle saatlerce gülmesi ve hatta konuşması bile mümkün olmayabilir. Bilirsiniz, insanlar sıkıntılarını farklı yaşarlar. Farklılıklarını bile farklı yaşarlar. Ve böyle zamanlarda insanın gözü kendisini dahi görmez. Kendini görmeyen insanın, sizi görmesi, size canım deyip demediğini farketmesi, size ne cevap verdiğinin hatırlaması, size ne anlatacağını ölçüp tartması takdir edersiniz ki hiç mümkün değildir. Hal böyle olunca yaşayacağınız alınganlık da, alacağınız tavır da, biriktireceğiniz öfke de tamamen sizin bencilliğinizin sonucu olacaktır. İşte her gün defalarca yaşanan su sahne, aslında tarafların birkaç noktaya dikkat etmesiyle çözülebilecek kadar küçük bir sorundur. Ama işte herkes yalnızca karşı taraftan atak bekleyince herşey gibi bu da kocaman olur.
O halde #yeniyilkurallari’nin yeni maddesi “İnsanların ruhsal değişikliklerine saygı göstermek” olsun. Ortada olağanüstü bir hal göründüğünde trip atmadan önce durum analizi yapmayı bilmek, hepimize nasip olsun.
26) Güzel Bakmayı Bilmek – 3 Mayıs 2016
Annem yemekte “Camiye gidelim” dediğinde duymamazlıktan gelmiştim. Çünkü yapmam gereken bir sürü iş ve babama verdiğim bir hatim sözüm vardı. Ama sonra anladım ki,aslında duymamazlıktan gelen annemdi. Aldı beni önüne,götürdü en uzak camiye. Neyse dedim, artık namaza kadar hatmimi yaparım,işleri de gece hallederim. Annem bu niyetimi anlamış olacak ki camiye girer girmez “Kuran okuma, sohbeti dinle” dedi. Ama ben onu dinlemeyip, Kuran dolabına yöneldim. Kapağı açmamla,dolap camının üstüme yıkılması bir oldu ve ben düşen camı tutmaya çalışmak gibi bir ahmaklık yaptım. Yinede çok ciddi bir şey yok hamdolsun, biraz elim biraz ayağım kesildi. Ama sorun bu değil, abdestti. Tabi bir de, bir cami dolusu insanın “gırdın al gırdın” bakışıyla bana baktığını unutmamak lazım. Usulca çantamı alıp, çıkışa yöneldim. Abdest almaya gidecektim. Kapıdan çıkarken altı peçetem, dört yara bandım vardı. Ben ise, yine bütün camiyi ayağa kaldırmayı başardığım için kendime gülüyordum. Sonra gülmeyi bırakıp lavabonun yolunu tuttum. Görevli amcadan kilitli olan tuvaleti açmasını istedim. Amca ise yaramı görüp “Kızım ben bugün içeriyi temizleyemedim, ağrılarım vardı. O yüzden çok pistir, yaran mikrop kapar. Sen şuradan su al, dökerek abdest al” dedi.Üstelik benden tuvalet ücreti de almadı. İtiraz etmedim, tamam deyip dediklerini yaptım. Abdest aldıktan sonra da saate baktım, ezana on dakika vardı. Bu yüzden karşımdaki banyo fırçasına kayıtsız kalamadım. Yaşlı amcanın gücünün yetmediği o işi yapmak yalnızca 4 dakikamı aldı. Onun temizlenmiş tuvaleti gördüğünde yaşayacağı sevinci düşünmek ise, bana ömür boyu yetecek bir anı olarak kaldı. Döndüğümde birkaç teyze “Nazar kızım nazar,sadaka ver.” diyerek karşıladı beni. Ben ise başıma gelen hiçbir şeye “Nazar” gözüyle bakamazdım. Çünkü bu başka bir şeydi. Güzel bir şeydi. Hatta belki herşey o amca içindi. Yani belki annem o amca için camiye gelmek istemişti. Belki biz o amca için evimize en uzak camiye gelmiştik. Belki o yüzden ben Kuran okumak için ısrar etmiştim. Belki o yüzden kırılmıştı cam ve o yüzden kanamıştı elim. Herşey o amca içindi yani. İşte böyle düşününce herşey çok daha güzel değil mi?
O halde #yeniyilkurallari’nin yeni maddesi “Güzel bakmayı bilmek” olsun. Süreç zor da geçse, sıkıntılı da geçse, yorucu ve acı verici de olsa, sonuca geldiğimizde yaşadıklarımıza “kader” diyebilmek ve kendimize güzel bir ders çıkarmak nasip olsun.
27) İnsanların Mutsuzluğuna Sebep Olacak Davranışlardan Kaçınmak – 4 Mayıs 2016
Kuran Kursunda Betül isimli bir talebimiz vardı, evi çok yakın olduğu halde haftalardır çıkış yapmamıştı. Bir müddet sonra sebebini sordum. Ailesinin onu sevmediğini bu yüzden de gitmek istemediğini söyledi. Ailesiyle görüştüğümüzde ise işin başka bir boyutu olduğunu gördük. Meğersem bizim Betül, arkadaşlarından duyduğu yerlere gezmek istiyormuş. Babası çalışıyor, annesi bebek büyütüyor, akrabalar götürmüyor ve maalesef gezdirecek güvenilir biri de bulunmuyormuş. Hal böyle olunca nöbetçi olmadığım bir hafta Betül’ü gezdirmeye niyet ettim. Nereye gitmek istediğini sorunca, “Civelek diye bir yer varmış” dedi. “Ne varmış orada?” dedim, “Çok büyükmüş, kızlar gitmiş, alıveriş yapılıyormuş oynanıyormuş” dedi. “Sana kim söyledi burayı” dedim, “Sınıfta Sema ve Ceren konuşuyorlardı” dedi. Kaç yıllık İstanbulluydum henüz böyle bir yer duymamıştım, bu yüzden kızları yatakhanede ziyaret edip, oraya nasıl gidebileceğimi sordum ama bir cevap alamadım. Birkaç sorudan sonra anladım ki bizim kızların bir şeyden haberleri yok, öyle bir yere de gitmemişler. Hal böyle olunca gerçeği anlatmalarını istedim. “Meğersem bu bizim iki kafadarın büyük kuzenleri varmış. Onlar gezdikleri yerleri Facebook’da fotoğraf paylaşıyorlarmış. Kızlar da gezmiş gelip sınıfta anlatıyorlarmış.” Farkındaysanız, bu hikayenin neresinden tutarsan tutun, ipin ucu elde kalıyor. Herşeyi paylaşan kuzenleri suçlasak, nereden bilsinler böyle olacağını. Özenti kızlarımızı suçlasak, nereden bilsinler Betül’ün depresyona gireceğini. Özenen Betül’ü suçlasak, nereden bilsin kızların da aynı durumda olduğunu. Öyle böyle derken kuzenlerin paylaşımlarından bahsedilen yerin “Cevahir Alışveriş Merkezi” olduğunu öğrendim. Sonra da bu üç internetzede’yi oraya gezmeye götürdüm. Kızların gezerken verdiği tepkileri gören Betül, onların da ilk defa geldiğini anladı. Ve onlar da Betül’ün anladığını anlayınca itiraf hattına bağlandı. Şimdi masumca yapılan bir paylaşımın kaç kişinin mutsuzluğuna sebep olduğunu düşünelim? Önce ilk gören kuzen mutsuz, sonra kuzenin arkadaşları mutsuz, sonra hepsi birden ailelerini mutsuz ediyor. Baba bu kız niye mutsuz diye anneye kızıyor, anne kızımı kimse gezdirmiyor diye tüm akrabalara kızıyor, tüm akrabalar yengem niye bizden bunu istiyor diye kızıyor. Bütün sülale girdi mi birbirine? Oh ya Rabbi şükür.
Şimdi sadece birkaç dakika aynayı kendinize çevirin. Paylaşımlarınızla kimlerin mutsuzluğuna sebep olabileceğinizi düşünün. Ama sakın yaptıklarınızı ufak olarak nitelendirmeyin. Çünkü biz ufacık sanılan şeylerin, bir sürü insanın felaketi olacağını anlayabilecek yaştayız.
O halde #yeniyilkurallari’nin yeni maddesi “İnsanların mutsuzluğuna sebep olacak her türlü davranıştan kaçınmak” olsun. Bunları yaparken “Banane canım insanların özentiliğinden” dememeyi bilmek ve Müslümana yakışır şekilde sade yaşamak nasip olsun.
28) Üç Ayları Hakkıyla Değerlendirmek – 7 Mayıs 2016
İçinde bulunduğumuz mübarek üç aylar, yalnızca belirli gün ve geceleriyle ön planda olarak büyük bir haksızlığa uğruyorlar. Oysa bu mübarek günler, ilk gününden son gününe kadar ayrı ayrı kıymetli olan ve sonunda insanı tertemiz şekilde bayrama ulaştıran bir paket programdır. Bu yüzden bizler bu ayların her gününü en iyi şekilde değerlendirmeli ve kendimize kalıcı değişiklikler yapmalıyız. Bu süreçte güzel alışkanlıklar kazanmalı, nefsimizi terbiye etmeli ve doğrusunu bildiğimiz yanlışlarımızı düzeltmeliyiz. Neler yapabiliriz diye soranlar oluyor, yine her birini #yeniyilkurallari’na yönlendiriyorum. Ekstra olarak bunları arttırmak gerektiğini de sonuna kadar savunuyorum. Mesela nacizane fikrim, muhakkak kaza namazlarınızı hesaplamalı ve bu ay içinde kılınabildiğiniz kadar kılmalı yahut nafilelere başvurmalısınız. Ayrıca bu aylara özel bir hatime başlamalı, güç yetiyorsa sayıyı arttırmalı, yetmiyorsa belirli surelerle günü doldurmalısınız. Yine gücünüz yetiyorsa Efendimiz’in üç aylara özel bildirdiği “Üç gün tut, üç gün bırak” orucunu uygulayabilir, yetmiyorsa Pazartesi-Perşembe sünnetine devam edebilirsiniz. Son olarak kendinize özel günlük zikirler, esmalar ve dualar belirlemekte de fayda var. Velhasıl kelam, üç aylardan önceniz ve sonranız farklı olmalı. Ya da faydalı alışkanlıklar kar kalmalı yanınıza. Şunu okumadan, şunu yapmadan günüm geçmez diyebilmelisiniz mesela. Biraz uzak kaldığınızda secdeyi, Kuran’ı, duayı özleyecek hale gelmelisiniz. Gerekli manevi faktörlerin birçoğu üç ayların bizzat kendisinde mevcut. Size düşen yalnızca biraz samimiyet, biraz ihlas, biraz sabır olacak. Zaten önümüzdeki günlerde Recep ayını geride bırakıp, Şaban ayına giriyoruz. Kalan sayılı günlerimizi, elimizden gelenin en iyisini yaparak geçirmekte fayda var. Bir gün değil, belli günler değil, bir hafta değil, sürekli olacak şeylere ihtiyacımız var. Özel gün Müslümanlığından çıkmaya ihtiyacımız var. Bir gece önce maneviyatten uçarken, bir gün sonra gafletin dibine vuran insanlar gibi olmaktan kurtulmaya ihtiyacımız var. Bizden beklenen, bu günlerin maneviyatından faydalanmaktır. Bu aylarda yakalayacağımız manevi doyum ile hayatlarımıza çeki düzen vermek ve ibadetlerimizde devamlılık kazanmaktır. Keşke dediğimiz herşeyi yapabilme şansıdır, düzeltmek istediğimiz herşeyi düzeltme kolaylığıdır, nefsi ezmenin en rahat olduğu dönemlerdir, yenilenmedir, diriliştir, berekettir.
O halde #yeniyilkurallari’nin yeni maddesi “Üç Ayları Hakkıyla Değerlendirmek” olsun. Ve inşallah hepimize bu manevi doyumu hissetmek nasip olsun.
29) Ramazanı Değerlendirmek – 6 Haziran 2016
Yıllardır birileri birilerine Ramazan’ın sadece bedensel değil aynı zaman da manevi de bir temizlik olduğunu söyleyip durdu. Bu yüzden, bu yazıda size bunları söylemeyeceğiz. Mesela birileri Efendimiz orucu hurma ile mi açmış tuz ile mi diye araştırırken, birilerinin orucunu hangi kardeşinin etini yiyerek heba ettiği bizi ilgilendirmiyor. Mesela birileri bu ayda kaza üstüne kaza, nafile üstüne nafile eklerken, birilerinin secde yüzü görmemesi de bizim için çok dert değil. Ya da mesela birileri mukabeleden mukabeleye koşarken, birilerinin bir sayfa Kur’an okumamasının da bize bir zararı yok. İşin özeti; birileri Ramazan’ı vesile bilip, ahlakına, hayatına, yüreğine ve ibadetlerine çeki düzen verirken, birilerinin de dünya sevgisinde ısrarcı oluşunun kendinden başka kimseye zararı olmayacak. Şayet kendimizi yarın ahirette “Muhammed Ümmeti” diye çağırılan o grupta yürürken hayal ediyor olmasaydık, bizce de uyku daha güzel, bizce de dedikodu daha lezzetli, bizce de gecelerce eğlenmek daha keyifli olurdu. Ama biz, inançlarımız ve hayallerimiz doğrultusunda, dolu dolu geçecek bir Ramazan istiyoruz. Ve biliyoruz, yalnız değiliz. Siz de “Ramazan’ı nasıl değerlendirebilirim?” diye düşünüp duruyorsunuz. Bu sefer gerçekten farklı olsun, daha öncekiler gibi geçip gitmesin, yaşarken nefsinizi arındırsın, bittiğinde günahlarınız affolmuş olsun istiyorsunuz. Ve hatta belki istemekle kalmayıp, harekete geçmek için kendinize sözler veriyorsunuz. Biz de kendimize bir söz verdik. Adına da #ramazanniyetleri dedik. Kendimiz için 30 güne, 30 niyet belirledik. Ramazan geçip giderken, amel defterlerimiz dolsun, ahlakımız güzelleşsin istedik. İnşallah Rabbim hepimizin yardımcısı olsun ve bize bu yolda amel etmeyi nasip etsin.
Bismillahirrahmanirrahim.
30) Dostlarımızın Halini Hatırını Sormak – 9 Haziran 2016
Büyük zatlardan biri, evinde otururken birden kapı çalınır. İnip bakar ki, eski tanıdıklarından biri dileniyor. Fakat o zat, Allah rızası için sadaka istemeye gelen bu eski dostunu mahcup etmemek için kendisini göstermez. Hemen içeri koşup, sandıkta bulduğu her şeyi kapı arasından arkadaşına uzatır. Adam dua ederek gittikten sonra, o zat ağlamaya başlar. Hanımı onu bu halde görünce; “Verdiklerin gözüne çok göründü, yaptığın cömertliğe pişman oldun da, onun için mi ağlıyorsun?” diye sorar. “Hayır” der , “Aklına gelen yanlış! Ben verdiğim para için değil, uzun zamandan beri görmediğim bir dostumun halini hatrını araştırmadığım ve onu dilenmeye zorlayacak duruma düşürdüğüm için ağlıyorum.”
İşte çağımızın en büyük handikaplarından biri budur. Yüzlerce insan tanıyor ve sonra hepsini birden geçmişe karıştırıyoruz. Yaşarken hepsi en yakınımız, göstermelikte hepsi kardeşimizin canımız kanımız. Ama Allah vere ki bir hata etsin hemen düşmanımız oluyor, üç gün aramasın arkadaş seviyesine düşürüyoruz, bu süreç haftayı geçtiğinde artık onun sıfatı “bir tanıdık” halini alıyor. Hiç şüphesiz bu işin de çözümü Kuran ve sünnetlerde saklıdır. Rabbimizin Hz.İbrahim’i, Efendimiz’in Hz.Ebubekir’i dost ilan edişindeki sebeplerin güzelliğinde saklıdır. Netice itibariyle kişi, hayat tarzını, arkadaşını ve dostunu seçerken çok dikkatli olmalıdır ki, hem dünyası hem de âhireti harap olmasın, dostluğu düşmanlığa dönüşmesin. Düşmanlığa dönüşüp de, ona hem dünya hem ahirette zarar vermesin. Unutmayalım ki; “Gerçek dostluk ve kardeşlik, kişilerin dünyevî durumlarının maddi manevi parlak olmadığı günlerde dahi, onlarla münasebetini devam ettirdiği nispette belli olur. Kötü günlerde, tehlike anında ve hataları sebebiyle dostlarının yanında bulunmayan birinin, dostlukla alâkası yoktur.”
O halde #yeniyilkurallari’nin yeni maddesi “Dostlarımızın halini hatrını sormak” olsun. Aylardır haber almadığımız, uzun zamandır özlediğimiz, aramak isteyip çekindiğimiz, kırılıp affetmekte zorlandığımız dostlarımızı arayıp, şu güzel günlerde onların gönlünü ve duasını almak nasip olsun.
Yazının devamına ” Yeni Yıl Kuralları 31-40″ başlıklı yazıdan erişebilirsiniz.