Aman Allahım, görüyorum!

Gönül Ayyıldız

Updated on:

Şimdi bu yazıyı bambaşka bir şükürle yazmak isterdim ama malesef henüz böyle bir mucizem olmadı. Son zamanlarda başıma gelen en traji komik hikayeyi sizinle paylaşmak istiyorum ama bu aramızda bir sır olarak kalmalı. Çünkü babaannem size bunu anlattığımı duyarsa beni binadan oklavayla kovalar. Çünkü kendisi genç kızların kusurları olmasına tahammül edemediği gibi bunu konuşmalarını da kesinlikle istemiyor. Yani siz siz olun, sakın elaleme hastalıklarınızdan bahsetmeyin. Mazallah, çürük bu kız derler almazlar sizi falan. 😀 Şaka bir yana, büyüklerimizin ciddi ciddi böyle düşünceleri var. Sizin de varsa siz de büyük düşünen bir küçüksünüz diyelim. Ben ve benim gibiler de büyümemiş büyükler, küçü küçü birler.

Allah’a çok şükür hareket kabiliyeti yerinde bir kızım. Elim, kolum bacağım da herhangi bir engelim yok. Bakıldığında yüzüm gözüm burnum da yerli yerinde duruyor.Yani yüzüme bir bakan bir daha bakar diyemem ama görünen bir noksanlık mevcut değil. İlk görünüşte göze gelen şeyleri bitirdiğimize göre artık daha derine iniyorum. Kansızlık desen ben de, alerji desen ben de, astım desen ben de, faranjit desen ben de, körlük desen ben de yani aslında cidden hastalık hastası bir insan kategorisine girebilecek kadar çok mikrop barındırıyorum bünyemde. Yine de binlerce şükür ki ağır bir hastalığım, ömrümce çekeceğim bir sağlık sıkıntım yok. Bu saydıklarımın ufacık bir soğukalgınlığını kocaman bir alerjik hastalığa çevirmekten başka bir şey yapabildiği yok. Bir tanesi hariç! Gözlerim.

Anneme sorarsanız telefona çok bakmaktan, babama sorarsanız karanlıkta kitap okumaktan, neneme sorarsanız nazar, doktora sorarsanız çağın hastalığı, bakkala sorarsanız havuç yememekten, eczacıya sorarsanız göz kuruluğu, gözlükçüye sorarsanız ‘’abla verelim sana bir gözlük’’

Şimdi böyle anlatınca cidden kendimi kör müyüm acaba ben diye bir sorguladım. Yok yok, durun o kadar ileri boyutta bir durum değil. İşte sorun da tam olarak burası. Sağ gözüm 1.75 sol gözüm 1.50 miyop ile tescillenmiş bulunuyor. Bunun yanı sıra bir de her ikisinde astigmat var. Ve galiba tüm bu sıkıntıyı o yapıyor. Çünkü gözüm sanki 3 numara imiş gibi kör bakıyor ortalığa. 10 adım ötemde duran insanın kim olduğunu bilmiyorsam onu tanımam imkansız. Bunu artık tüm akrabalarıma bildirmek zorunda kaldım. Mahallede bir yerde karşılaşıyoruz, hızlıca geçip gidiyorum falan çok ayıp oluyor. Kaç kere bu yüzden azar yedim anlatsam inanmazsanız. Bizim ailede yolda bir büyük görüldüğünde durup selam verilir, hal hatır sorulur, zengin fakir farketmez bir ihtiyacı olup olmadığı sorulur. Tabi tüm bunlar hanımlara yapılır. Bir yandan bu kadar hassas olan ailemin diğer yandan erkek akrabalara karşı da ciddi ambargoları var. Ki ben sonuna kadar haklı buluyorum bunu. Örneğin ben sokakta dayımı görürsem yapılacak iki şey vardır. Bunların birincisi yanında birileri varsa uzakta başımla selam verip geçmek. Ama eğer yanındaki adamlar da beni görebilecek açıdaysalar o zaman tanımadan geçmem gerekir. Dayım olması hiçbir şeyi değiştirmez. Ve ikincisi eğer dayım yalnız ise, o zamanda selam verip nasılsın deyip yaklasık 1 dakikalık bir süre içinde yanından ayrılmam gerekir. Size bunu başka bir yazıda uzun uzun anlatırım ama şimdi sorunumuz dayımı da adamları da kadınları da çocukları da ailemi de bakarak görmemek, görmeyince tanımamak! 😀 Tanımamak derken abarttığımı düşünüyorsanız gerçekten günahımı alıyorsunuz demektir. Öyle ki bir yemek masasın ucunda oturuyorsam diğer ucundaki arkadaşımın gözbebekleri net olarak göremiyorum, o kadar bulanık oluyor ki bir süre sonra aman ya bakmıyorum deyip kafamı yakındakilere çeviriyorum. Sonra bir gün vakıfta bu konuyu konuşurken hocamız, gözlerin şifası da Allahtan dedi. Ne yapmak gerek dedim, her duanızı her kuranınızı her ibadetinizi avuçlarınızı yüzünüze sürerek bitirin dedi. Bu ibadetlerin huşulu olması çok önemli diyerek de ekledi. Genel olarak yaptığımız bi hareket olsa da böyle dinleyince daha çok ve daha dikkatli yapmaya başladım. Öyle ki bazı günler sadece sünnetini kıldığım öğle namazını bile sanki son namazımı kılıyormuş huşusuyla kılıp, sanki avuçlarıma hatim okumuşum gibi dakikalarca yüzüme sürdüğümü bilirim. Bakın bana gülmeyin, vallahi başınıza gelir. Neyse işte sonra günler böyle geçip giderken geçen Cuma günü çok severek ve çok hissederek ibadet ettim. Ne yaptım ne ettimi burada söyleyip bereketini kaçıracak değilim. Ama işte sonunda çok huzurlu olduğumu ve avuçlarımı yüzüme sürerken söylediğim ‘’Amin’’ kelimesinin içime kocaman bir mutluluk verdiğini itiraf edebilirim. Ve ister inanın ister inanmayın, o gün renkleri daha canlı ayırt edebildiğimi farkettim. Sonra dedim ki kendi kendime, bundan sonra lens takma. Her ibadetini sağlam bir şekilde yerine getir, her ibadetinde bu huşuyu sürdür bak Rabbin nasıl senin gözlerindeki perdeyi kaldırıyor. Gerçekten de uygulamak konusunda gayet kararlıydım. Haftasonu o kadar yollara düştük, alışverişe çıktık ama teslimiyet değil mi işte takmadım lensimi. Birçok tabelayı görmedim, bir sürü şey için orada ne yazıyor diye sordum ama yine de sonraki gün yine takmadan sokağa çıktım. Bu süreçte tüm sünnetlere dikkat ediyor, namazımı en düzgün şekilde kılmaya çalışıyor ve olabildiğinde Kuran ve sünnet davranıslara dikkat etmeye devam ediyorum. Derken dün oldu ve akşam kuzenime çay içmeye geçtim. Evleri küçük olduğu için hiçbir yer bana uzak kalmıyordu, televizyonu, mutfağı ve insanları gayet net görebiliyordum. Ordan eve gelirken yolda birçok rengi yine canlı gördüğümü farkettim. Binanın girişindeki ışıklı yazıları çok net okuyordum. Eve geldiğimde Filinti Mustafa başlamıştı. Birkaç gündür evde tv izlemeyince koltuğa otururken gözlüğümü almayı unuttum ve öyleyece izlemeye başladım. Televizyon karşısında gözlükle oturmaya o kadar alışmışım ki, gözüm kaşındığında önce elim gözlüğü çıkarmaya gitti. Bir baktım ki gözlük yok! Sonra ekrana baktım, herşey net görünüyor. Odanın diğer ucuna geçtim bir daha baktım hala net görüyorum. Filinta Mustafa’nın silahının işlemesini bile çok net ayırt edebiliyorum. Oysa televizyonun yanındayken bile bunu ayırt etmem imkansız. Her zaman oturduğum yere tekrar oturup, gözlüksüz baktığımda asla görmediğim bir şeyler izlemek istedim ve kabe canlı yayını açtım. İnsanlar, ihramlılar, kadınlar, omuzlardaki çocuklar! Aman Allahım resmen görüyorum. Avuçlarımı yüzüme kapatıp gülmeye başladım. Gülerken gözlerimin dolduğunu hissediyordum ve çok mutluydum. Resmen teslimiyetim kabul edilmişti.

Ben bu sevinci yaşarken annem banyodan ‘’Gönül çabuk buraya gel’’ diye bir bağırdı ki, adeta cennetten cehenneme tekmeyle gönderildim. Ama bu mutluluğu kimsenin bozmasına izin vermeyecektim, gayet olumlu bir şekilde efendim anneciğim diyerek yanına gitmek için kalktım. ‘’Ya ben sana yüz kere şunları şurada bırakma’’ demedim mi diyerek devam etti sinirlenmeye. Henüz kastettiği şeyleri görememiştim. Banyonun kapısına geldiğimde tekrar sordum. ‘’Neyi kaldırmamışım anne? Ne diyorsun?’’ Elinde gördüğüm şeylerden sonra çamaşır suyu olup banyo mermerlerine yapışmak istedim. Banyo paspası olup yerlere serilmek istedim. Su olup şu giderlerden akmak ve yok olmak istedim. O an elinde kocaman bir bıçak olsa ve üstüme yürüse vallahi canım bu kadar acımazdı. Çünkü elinde kocaman bir lens kutusu vardı. Tüm teslimiyetimi tüm şükrümü yerle bir etmişti. İnanabiliyor musunuz, lens kutum oradaydı ve boştu! Bu demek oluyordu ki o lensler gözümdeydi. Ama nasıl! Hemen anlatayım nasıl, sabah 11 civarında banyoyu temizlerken lens kutumu bulmuştum. Birkaç gündür kullanmadığım için kenarda tozlanmıştı. İçini dışını bir yıkayayım derken lensleri koyacak yer bulamayınca, nasılsa evdeyim diye gözüme takmıştım. Kafamdan aşağı kızgın yağlar döküldü! Tüm mutluluğum yerle bir oldu. Tüm teslimiyetim adeta çatır çatır çatladı. Sinirden başladım gülmeye. Ama nasıl gülüyorum belli değil. Sonra döndüm dedim ki kendime;  ‘’Ulan Gönül, bunca yıldır haram helal demeden herşeye baktın. Televizyondan telefondan internetten gözünü ayırmadın. Yolda gördüğün insanları yadırgayarak uzun uzun inceledin. Fotoğraflarını gördüğün kızları didik didik ettin. Ona baktın, buna baktın, şuna baktın ama bir gün bile şükür etmedin. Bir gün bile ‘’Allah’ım gözlerim çok güzel, teşekkür ederim. Bir kusur vermemişsin şükürler olsun’’ demedin. Şimdi üç gündür düzgün namaz kılıyorsun, biraz Kuran okuyorsun diye beklediğin mucizeye bak. ‘’

Böyleyiz işte. Günahlarımızın bedelini bir ömür ödemek zorunda kalacağız diye ödümüz kopuyor. Ufacık bir iyilik etsek hemen mükafatını bekliyor hemen affedilmeyi istiyoruz. Rabbimiz merhametli eyvallah ama biz hangi günahtan koşarak kaçıyoruz ki o bize merhamet etsin? Hangi haramı elimizin tersiyle itiyoruz ki o bize mucizeler nasip etsin. Yok öyle üç kuruşa beş köfte Gönül hanım, madem 23 yıl korkmadan çekinmeden gözlerini ortalığa diktin, şimdi 23 yıl da böyle gez bakalım!

“Aman Allahım, görüyorum!” üzerine 3 yorum

  1. Gönül hanım sizden 3 yaş büyüğü m:) sizi ig Aleminden takip ediyorum ama dün blogda Kuran ile ilgili yazılarınızı okumak nasip oldu ve böyle içim kaynadi birden dedim ki keşke arkadaşım yada komşu m olsada diz dize sohbet etsek canı gönülden istedim bunu. ve bugün bu yazinizida sanki arkadaşımla sohbet ediyorum da bana anlatıyor gibi okudum. işte sonra da size yazayım dedim keşke arkadaşım olsaydınız. 🙂

    Yanıtla
    • Yaaaa, keşkeeee 🙂 keşke olsa böyle bir imkan da oturup bir kahve içsek ben de size uzun uzun anlatsam 🙂 arkadaslarım cok sıkıldı çünkü 😀

      Yanıtla
  2. Ooo bende aranızda minik kardeşiniz olsam ya araya sıkıştım hemen ama aile zihniyetlerimiz yaşantımız tıpatıp aynı diyebilirim dolayısıyla netten tanıdığım değilde sanki ailemin içinden bi ablam anlatıyo bunları tam derdi neyse dinledikten sonra derdinden ders alan aynı zamanda bana da bize de hatırlatan yazılarını okumak başka bi duygu hamdolsun 🙂

    Yanıtla

Yorum yapın