Ah biz gençken yoktu böyle şeyler!
Bu yazıya böyle başlayayım da, herkes beni iyice yaşlı sansın. Ama maziden bahsedilirken kurulması gereken en önemli 5 cümleden biridir bu. Diğer dördü ilerleyen cümlelerde bulabilirsiniz belki, bilmiyorum. Ben de yazarken göreceğim.
Yaşıtım her genç gibi, şarkı dinlemeye Kral Tv ile başladım. Tabi, o zaman bu kadar dalga geçilir bir kanal değildi. Müthiş bir popülerite. Hatta yeni kliplerin saati olurdu, ilk şu saatte yayımlanacak denirdi, biz de beklerdik. Annecim de kızardı. Yahu bu kadın niye hep haklı çıkıyor? Galiba anneliğin onda dokuzu haklı çıkmak olduğu için. Neyse tabi bu Kral tv devam ede dursun, diğer yandan biz büyüyorduk ve haliyle ergenlik arttıkça hevesler de artıyordu. O zamanlarda ortalıkta bir walkmen merakı vardı. Herkesin pantolonun kemer kısmına takılmış koca çanta gibi. Kasetler değiş tokuş ediliyor falan. Nasıl canım çekiyor belli değil. Sonra bir gün babacım aldı eve getirdi, elinde de bir Fatih Erkoç kasedi. Başka bir tane daha yok mu yaa der gibi bakıyorum babamın gözlerine. Ama yok. Mecbur taktım onu walkmene, walkmeni pantolona. Sonra direk mahalleye. Walkmenime mahallede şöyle bir tur attırdım ama kulaklığımı kimseye vermiyordum. Çünkü bir amca şarkı söylüyordu ve onu kimse tanımıyordu. Takdir edersiniz ki hiç havalı değil. Sonra baktım ki herkes merak ediyor ne çaldığını, daha fazla dayanamadım. En yakınlarımdan başladım kulaklığı gezdirmeye. İstediğimde istediğim kadar tutuyorum, müthiş bir lüks. Bir gün önce bana cipsinden vermeyen kıza 3 saniye kadar falan dinletmiş olabilirim. O da müthiş bir intikamdı ama biz artık bunu tavsiye etmiyoruz arkadaşlar. Sonra kızlardan biri ay bu şarkı ne kadar güzel dedi. Dediği şarkı da ‘’Ellerim bomboş’’ Hayli şaşırdığımı hatırlıyorum. Ama dönüp de ‘’Yavrucum sen daha 8 yaşındasın, ne yaşadın su şarkıyı sevecek’’ diyemedim. Hava atma isteğimin verdiği yetkiye dayanarak ‘’Eveeeet ya, hepsi çok güzel bi dinlesen’’ dedim. Aslında ben hiç dinlememiştim. Dinlemiştim de, duymamıştım. Umrumda değildi yani ne çaldığı, bir Tarkan değildi sonuçta. Tabi tabi, Tarkan hayranlığı var o zaman. Ama mecburi hayranlık, başka kaç tane isim duyabiliyorsun ki sanki? Sonra bir gün evde o kadar çok sıkıldım ki, açıp dinlemeye karar verdim. İlk çıkan şarkı ‘’Anı’’ oldu. Senden kalan tek anı bu, alır beni götürürler sevgi dolu yıllara diye kısa bir giriş. Sonra müthiş umut dolu bir adam sesi. Anaa, bu amca gibi değilmiş. Sonra ritim arttı, sonra bir sevesim geldi, hafif bir omuz oynatması. Biraz ilerleyince bildiğin güzel bir şarkı oldu. Sonra diğerini sonra diğerini sonra diğerini dinledim. Bazılarını çok sevip, sıra numaralarını ezberledim ve onları her an dinlemeye başladım. Çok iyi yapmışım aferin bana. Sonuçta harika gerekli bir alışkanlığın ilk adımını atmıştım o gün, çok da lazımmış gibi.
Birkaç yıl sonra bozulan walkmenin yokluğuna uzun bir süre alışamadım. Sonra ortaokul dersleri zorluğu derken biraz unuttum. Yola yine Kral tv ile devam ettim. Sonra cd çalar eklendi hayatımıza, artık daha popüler müzikler ve daha eğlenceli ritimler hayatımı etkisi altına almaya başladı. Küçük yaşıma etki eden Fatih Erkoç sayesinde, uysal ve ılımlı bir çocukluğum olmuştu. Fakat ortaokul devrimde bana eşlik eden şimdi adını vermek istemediğim onlarca sanatçının, savurgan ve kaba şarkı sözleri sayesinde asilik yavaş yavaş kanıma girmeye başlamıştı. Hissediyordum. Birileri ufak atıyordu, civcivler yesindi ben güvenemezdimdi. Birileri aşka yürek gerek diyordu, e benimki yürek değilmiydi, ben de olayımdıydı? Biri yürüüü ancaa gidersin diyorduydu, aynen herkese atar kaymalıydımdı? Boyun kaç ki, aklın kaç olsun işte. Ama aklının kaç oluşu çok önemli değildi, bilinçaltına verilen bunca saçma mesajın etkisi lisede çok pis çıkabilirdi. Liseye kalmaz, ortaokulda bile çıkabilirdi.
Sonra liseye geldik, bilgisayar katıldı hayatımıza. Daha çok farklı müzik. Dersinden sürekli düşük not aldığım ama şarkısını takır takır söylediğim İngilizce şarkılar. Ama en çok Candy shop. Aman Allahım, bu nasıl bir rezalet diyemeden, pür dikkat izlemek ve takılmadan söylemek. Sinsice kana işleyiş. İşin Türkçe tarafında da çok normal şeyler yoktu zaten, biri lo lo lo yapıyordu, diğeri ‘’hasta ettin sen beni hasta’’ diye avaz avaz bağırıyordu. Ya da kıvır kıvır kıvırıyordu. Orayı şuan tam hatırlayamıyorum. Üzerinden en az 10 yıl geçmiş olmasına rağmen birçoğu az çok aklımda. Bazı isimleri hatırlamak için internetten bakmak zorunda kalmış olsam da, bir kelime hatırlamak tüm o iğrençlikleri zihnime geri getiriyor. Çünkü bellek de kayıtlı hepsi, sadece bir dürtü lazım uyanmalarına. Sahneler çoğunlukla yok fakat dinlerkenki birkaç anımı anımsayabiliyorum.
Lise sona yaklaştığımızda daha bilinçli olmanın etkisiyle biraz düzgün bir müzik kültürüne sahip olmaya başlamıştık. Yabancı özentiliği yok olmuştu ve dinlenen parçalar da hakikaten herkesce kabul görmüş ve beğenilen şarkılardı. Öyle ki, babamla arabada karşılıklı söyleyebiliyorduk. Çok lazımmış gibi.
Liseden sonra herşey çok daha fazla bilinçli oldu tabi, harika bir müzik kültürü geliştirdim. Şuan örnek verirsem, dinler ve çok seversiniz diye vermiyorum. Fakat o kadar geniş bir şarkı yelpazesi oluşturmuştum ki, winamp’da liste yapmalar, arkadaşlara dinlediğin şarkıları atmalar, aç gibi her gün yeni bir şarkı keşfetmeye çalışmalar. Daha ilerleyen zamanlarda fizy’de listeleri, tumblr listeleri ve sonra instagram önerileri. Müthiş keyifli görünen ama şimdi baktığımda ‘’e niye ki ya?’’ dedirten cinsten Sanmayın ki, tüm bunlar olurken ben dinimden kopuk yaşıyorum. Önce namazımı kılıyor sonra Farsça şarkıları bağırıyorum. Sonra Kuran’ı mı okuyor, sonra zenci gırtlağı patlatıyorum. Oh oh yani. En komik olan ise, bu olanları hiçbir sıkıntı yokmuş gibi yaşıyor oluşum. Yani kabul görmüş müziği dinleyebilirmişim gibi. Ayıp sahneler, ayıp sözler, şuh bakışlar, tahrik edici cümleler yoksa her şarkı normal karşılanabilirmiş gibi. O kadar batmışız ki ve ben o kadar alıştırmışım ki kendimi bu duruma, iyi bir haldeyim sanıyorum. Olsun diyorum olsun, en azından cıvıtık şeyler dinlemiyorum ki. En azından açık saçık kadınlar görmüyorum. Olsun, en azından. En azından. En azından. En azından diye diye, en aza indirmek kendimi. En derine ve bile isteye. İşte aranılan farkındalıklı bir müslüman kimliği.
Sonra mı?
Neyin sonrası arkadaşlar?
Batmış gidiyormuşum, kimseyi dinlememişim. Kabul görmüş ya da görmemiş onlarca şarkıyı zihnime zihnime kaydedip, kendime ne işkenceler etmişim. Şimdi hatırlayınca bile utandığım onca şarkı sahnesiyle dirilmek istemiyorum ben. Ben yarın ahirette, bu sözleri hatırlamak istemiyorum. Bu melodiler, iyi ya da kötü çıksın gitsin zihnimden. Ben bağırmak istemiyorum evli mutlu çocuklu diye, ben oynamak istemiyorum Ankara havası, ben bilmek istemiyorum en güzel şarkıyı, ben şahit olmak istemiyorum küçük küçük kızların kliplerde kendini pazarlıyor gibi davranmasına. Ben gördüklerimin, duyduklarımın, bildiklerimin hesabını vereceğimi bilerek yaşamak istiyorum. Ben tüm bunları değiştirmek, hafızamı yenilemek, silkelenmek ve kendime gelmek istiyorum. Ve farkındaysanız bu büyük sorunun sağlık sıkıntıları olan kısmında bahsetmiyorum bile. Bu benim alanım değil, fakat inanın beyine verdiği zarar hiç de azımsanacak gibi değil. O zaman kendime sorduğum soruyu, şimdi size soruyorum. ”Bu kadar farkında olup, bu kadar aptala yatmak niye? ”
*
Tam bir yıl oldu ben bunları kendime söyleyeli. Yani henüz çok taze. Hatta çok yol kat etmiş sayılmam. Ama sözlü müzik belasından ve klip izleme merakından kurtuldum. Tamamiyle değil, yanlış olmasın. O kadar terbiye edemedim henüz nefsimi. Fakat karar aldığım günden beri birkaç kural koydum kendime. Çünkü tamamen bırakmam asla mümkün değildi. Önce kulaklığı sakladım. Bangır bangır dinlemek zorunda değildim. Sokaklarda, otobüslerde dinlemek zorunda hiç değildim. Kuran dinlerim ya diye kandırmadım kendimi, Kuran okurum dedim yanımda kulaklık yerine Kuran taşıdım. Tesbih taşıdım çok zor geleceği zamanlar için. Sonra canım her şarkı çektiğinde türküye, musikiye, fon müziğine yanaştım. Yumuşak şeyleri tercih ettim. Ruhumu okşasın, özüme iyi gelsin istedim. Hatta utanmadım, bazılarını çok sevdim. Sonra zamanla her istediğimde dinleyemeyeceğimi kendime anlattım. ‘’Canım çekti’’ cümlesinin nefsimi çok kabarttığını kendime izah ettim. Bu yüzden zaman koydum, başka şeylerle uğraşabilecek durumdaysam şarkı dinlemeyeyim dedim. Tüm o müzik kültürü denilen saçma övgüyü bir kenara attım ve kendime sevebileceğim birkaç masum parça seçmeye çalıştım. Bunlardan bir liste yapmadım, liste yapsam dinlemek kolay olurdu. İsimlerini not etmedim, unutabilirsem unutayımdı, bu da iyi olurdu. Sadece dinledim ve kapadım. Ve bir daha dinlemek istediğimde ya üşendim, ya hatırlamadım. Bu geçen bir seneden sonra şöyle bir baktığımda, hala düzeltilmesi gereken şeyler görüyorum kendimde. Hala bazı yöresel türkülere, bazı eski şarkılara karşı oldukça ilgim var. Özellikle instagramda yahut diğer sayfalarda, bir müziğin bir kısmını dinlediğimde açıp tamımını dinleme ihtiyacı duyuyorum. Önceden bana ”ne dinliyorsun?” diye soranlar oluyordu, onları artık görmezden geliyorum. ”Ne dinlediğimi bilmiyorum fakat artık ne dinlememem gerektiğini biliyorum” demek istiyorum ama bu karar şahsi alınabilecek bir karar diye kimseye müdahale etmiyorum. Bana edilseydi garipserdim çünkü, böyle düşünüyorum. Bu arada tamamen şarkı dinlemiyor değilim. Kendimi zorlamıyor ve dinliyorum, tamamen zorlarsam patlar ve başa dönerim diye korkuyorum. Fakat terbiye ediyorum hala. Etmeye çalışıyorum. Sözsüz müziklere daha çok yöneliyorum mesela, bu konuda Anna Rf bana en çok yardımcı olandır. Ama tüm bu saydıklarımın yanı sıra, çok daha başka bir yol izletiyorum kendime. Sürekli Kuran ile meşgul oluyorum ve şarkı duymak istememeyi öğreniyorum. Şimdi kazandığın tüm sevabı çöpe atmak ister misin Gönül diyorum ve vazgeçiyorum. Bir de çok dua ediyorum, ilk günlerde ‘’Allahım müzik dinleme isteğimi benden al’’ diyordum. Şimdi biraz daha akıllıca davranıp ‘’Allahım beni hesabını veremeyeceğim görüntüye, sese ve bilgiye şahit etme’’ diyorum. Duamın henüz tam anlamıyla kabul olduğunu söyleyemem, fakat ben ısrarcıyım. Tam bir sene istedim, gerekirse bir on sene daha isterim. Verene kadar isterim. Sonuçta ben, iyiyi istemesi gerekenim.
yazında kendimi buldum sevgili kardeşim.yazın tek kelimeyle harika google plusda paylaştım.duan ,duam olacak bundan sonra ,Allahım hesabını veremeyeceğim sese görüntüye ve bilgiye şahit tutma beni.amin
Amin kardeşim, inşallah! 🙂
“Ah bu şarkıların gözü kör olsun” diyelim bu yazının adına. Ne kadar da masumdular(!) oysa…Lafı uzatmadan bu beladan kurtulma yolunu söylüyorum: Kuran’dan sureler ezberlemek. Kıraatine hayran olduğunuz imam(lar)ın mp3 veya videolarını veya uygulamalarını telefonunuza yükleyin ve sureleri “onların okuyuşuyla” ezberleyin. Burası önemli. Muhakkak melodi içermeli. İşe/okula giderken, gelirken, serviste, metroda, metrobüste, vapurda hiç boş durmayın. Durmadan bunu yapın. Kısa bir süre sonra hem ezberinizdeki sure sayısı artmış olacak, hem sureleri güzel bir kıraatle okuyor olacaksınız hem de artık beyninizde ve ağzınızda çer çöp değil Allah kelamı olacak. Sabah uyandığınızda dilinizde “herkes o dilbere hayran, dönüp de bakmayan …” değil Yasser Al Dosari’nin kıraatiyle Fecr Suresi, Abdurrahman Es-Sudeys’in kıraaatiyle Rahman Suresi olacak. Selamlar…
selamlar bizden efendim, sağolun önerileriniz için 🙂
yazınızda katıldığım bir çok kısım olsa da şeytanın avukatlığını üstlenmek istiyorum. müziğe düşmanlık ederek imanınızı mı artıracaksınız? özellikle dinlemekten kaçındığınız müziklere bir şey demiyorum ama müzik kavramını tümüyle hedefe koymak sizi doğru yola mı götürecek?
Hayır sanmıyorum, hatta büyük ölçüde fayda göstereceğini de iddia edemem. Aşağı yukarı bu aralar bir sene olacak bu yazının üstüne ve özellikle açıp dinlediğim müzik sayısı bir elin parmakları kadar. Yine de her dükkan, her minibüs, her sokak ve her sosyal medya aracı tüm müziklere aşina olmaya sebep oluyor, ne kadar uzak duracağım desenizde aslında kıyısında bekliyorsunuz. Bizimki sadece bir adım, ufak bir adımdı, onu da tam anlamıyla atamıyoruz. Yine de her şeye rağmen kendi evimizde, kendi içimizde bunu uyguluyor ve inşallah devamlı olur diye dua ediyorum. Çünkü ufak tefek de olsa faydası olduğunu hissettiğim yerler yok değil. Ezberlerimi daha rahat yapıyor ve okuduğum yahut duyduğum şeyleri çoğunlukla unutmuyorum. Büyük ölçüde zihnimi ve aklımda kalmasını istediğim şeyleri kontrol edebiliyor ve planlarımı ek bir hatırlatma ihtiyacı olmadan hatırlıyorum. Bunlar tümüyle hedefim olmasa da topluca belki bir yarım adım ederler diye umuyorum 🙂
şimdi chp kadın kollarından bir teyzenin kafasının içinden konuşasım geldi ama neyse 🙂 resme kabiliyeti olan bir arkadaşım, bir hadis okuyup vazgeçti bu hevesinin üstüne gitmekten. sonra namazı, orucu bırakmasına rağmen tekrar başlamadı çizmeye. insanların dini hassasiyetleri olması çok normal ama daha iyi inanacağız diye herşeyi sorgulamadan alırsak daha iyi inanç değil sapkınlık baş gösteriyor. müzik, resim, sanat dine karşı veya inancı törpüleyen başlıklar mı ki bunlara karşı nefsimizi terbiye etmemiz gerekiyor?
Selamün aleyküm yazınızı şimdi okudum elinize sağlık çok güzel olmuş ? yazınız da kendimi gördüm sanki walkmen dışında birçok şey bende de mevcuttu☺ hatta gece 11 sonrası müzik dinlemek bambaşkaydı ama 1 buçuk 2 yıl kadar önce bende bıraktım hele Nouman Ali Khan’ın bu konu ile ilgili videosunu izleyince tam iyi yapmışım dedim.. ayrıca yukarıdaki kardeşin arkadaşı muhtemelen benim okuduğum hadisi okumuş o yüzden resmi bırakmış… canlı resim çizmenin iyi olmadığını öğrenince bende bıraktım manzara resimleri çiziyorum artık ☺ hayırlı günler…