7 yaşındayken hocamız bize ölünce tüm insanların bir yere toplanacağını ve burda dev ekranda herkesin hayatını sırayla izleyeceğimizi söylemişti.O zaman sadece bu işlemin çok uzun süreceğini o kadar süre ayakta bekleyemeyeceğimi düşünmüştüm. 12 yaşıma gelince ayakta bekleme telaşım yavaş yavaş anneme söylediğim yalanlar ortaya çıkarsa korkusuna dönüşmüştü. Annemin dev ekranda markete değil de, arka sokağa paten kaymaya gittiğimi görmesi hiç hoş olmayacaktı. Hatta o sahneyi düşününce babamın arkadan ters ters baktığını hayal etmek de hiç zor olmuyordu. Sonra 18 yaşına gelmiştim ve hala bu trajik bilgi aklımın büyük bir bölümünü işgal ediyordu. Ayakta bekleme telaşım ise artık bambaşka bir boyut kazanmıştı.12 yaşımdayken yalan söylediğim için Allah’ın beni cezalandırmasından değil ailemin kızmasından korkuyordum.18 yaşına geldiğimde ise ailemin bana karşı merhametli olacağını düşündüğüm için sıra insanlar ne der korkusuna gelmişti. Tüm bunları düşünmek çok korkunçtu ve ben dev ekran fikrinden gitgide iğrenmeye başlamıştım. Ben bunları düşünürken, bir de baktım ki 25 olmuşum. Geçmişe kıyasla her gün kendimi binbir karmaşanın içinde buluyorum, çoğu zaman ne yapacağımı şaşırıyor ve işin içinden çıkamıyorum. Ama artık ailemin hayatımı dev ekranda izlemesinden korkmuyorum. O hayat dev ekranda oynarken, kendine hak arayacaklardan da korkmuyorum. Arkadaşlarım, hocalarım, dostlarım, düşmanlarım ve öğrencilerimde umrumda değil açıkçası. Çünkü artık tek korkum bu hayatın hesabını O’na verememek. Düşünsenize bi tarafta hayatım herkesin gözü önünde, diğer tarafta Rabbim hakkımdaki kararını açıklamayı bekliyor. Dedikodularımı, yanlışlarımı, kusurlarımı, günahlarımı, düşmanlıklarımı herkes gibi O’da izliyor. Aslında şuan düşününce bile yüzüm kızarıyor, utancım artıyor. Ama sonra bir ayet çıkıp yüreğime su serpiyor; Kim Allah’a inanmış ve yararlı iş işlemişse Allah mahşer gününde onun günahlarını örter ve ebedi cennete sokar.
Günahlarının hesabından korkanlar için bundan daha güzel bir vaat olabilir mi?