بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Sûre, Mekke döneminin sonlarında, Kureyş’in Hz. Peygamber’i öldürme, sürgün etme veya hapsetmeyi planladığı bir dönemde nâzil oldu. Müşrikler, yahudi bilginlerinden öğrendikleri üzere, Hz. Muhammed’e, “Madem ki Allah sana herşeyi öğretiyor, o halde bize haber ver; İsrailoğulları niçin Mısır’a gidip yerleştiler?” diye, bir soru sordular. Onların düşüncesine göre Muhammed (s.a.’s) bu soru karşısında sıkışıp kalacak, doğru dürüst cevap veremeyecekti. İşte Yûsuf sûresi bu olay üzerine nazil oldu ve Hz. Peygamber hemen orada onların sorusunu da aydınlatan Yusuf sûresini okudu; onların tüm planlarını alt üst etti. Adını, başından sonuna kadar Hz. Yûsuf’un kıssasını konu aldığı için onun adından almıştır. Mekke’de inen sureler arasında 53.dür. Surenin konu dağılıma baktığınızda baştan sona Yusuf as’dan bahsettiğini göreceksiniz. Sure tamamen bu olayı kapsayarak vahyedilmiş. Konu dağılımına geçmeden önce bir şey hatırlatmak isterim. Bir sureyi anlamak için sadece nüzul sebebine bakmak yetmediği gibi sadece kıssayı bilmek de yetmez. Bu yüzden Yusuf Peygamberin silsilesini ve ona kadar gelen silsilenin de ne tür mucizelere mashar olduğunu bilmek gerekir. Bir önceki yazıda yani Hud Suresinde silsileyi vermiştim ama bu yazıda da vereyim ki, direk bu sureyi okumak için gelenler de öğrenmiş olsunlar. O, İbrahim as gibi Allah dostu bildiğimiz bir peygamberin soyundan gelen ve bu soyda kesintisiz olarak dedesi İshak as ve babası Yakup as’da resul olduğu bir sülaleye sahiptir. Hud suresinde, İbrahim as’ın Hacer Validemiz’den doğma İsmail as’ın babası olduğunu hepimiz biliyoruz zaten. Bilmediğimiz kısım onun ikinci hanımı Sara validemizden de çocuğu olduğudur. Çok geç yaşta hatta kaynaklara göre 120 yaşında İshak as ile müjdelenmişti. Kuran ifadesiyle karısı Sara’nın ‘’ben bir kocakarıyım, kocam ise yaşlanmış bir adamdır’’ ayeti zaten durumun ne kadar mucizevi olduğunu bize anlatıyor. O halde tekrar edelim. İbrahim as’ın mucizevi oğlu İshak, İshak’ın oğlu Yakub ve Yakub’un oğlu Yusuf as’dır. Yusuf as’ın nesebini inceledikten sonra buyrun konu dağılımını da okuyun ve hop sureye başlayalım.
1-12: Kuran’ın mucizeviliği ve Yusuf kıssasına giriş
12-20: Yusuf’un (a.s.) rüyası ve kardeşlerinin kıskançlığı
21- 42: Firavun ailesi ile Yusuf (a.s.) arasındaki olaylar, dünyevî aşka karşı haramdan kaçınma korkusu, dürüstlük ve samîmiyet
43-68: Yusuf’un (a.s.) Mısır’da vezir oluşu ve kıtlıkla mücâdelesi
69-111: Yusuf’un (a.s.) öz kardeşi ve babası Yakub (a.s.) ile buluşması, Allah’ın uzun vadeli planının tahakkuku, kardeşlerinin kusurlarını itirafı, bağışlayıcı ve hoşgörülü olmak gerektiği
Sureye yine hurufu mukatta harfleri ile başlıyoruz. Sonrasında 2.ayette ‘’ Biz onu anlayasanız diye Arapça olarak
indirdik’’ ifadesi karşımıza çıkıyor. Allâh Teâlâ, Kur ‘ ân-ı Kerîm’i Arapça indirerek, bu dile ayrı bir şeref bahşetmiştir. Lakin onun Arapça olarak indirilmesinin bir hikmeti de, nâzil olduğu çevrenin bahânelerini ortadan kaldırmaktı. Elbette ki ilâhî vahiy insanların konuştukları dillerden biri ile gelmeliydi. Dönemin dili Arapça olduğu içinde bu şekilde indirilmişti. Daha önce defalarca söyledim hala daha söylüyorum, Kuran’ın arapçasını okumak ibadettir, şifadır. Yalnız onu anlayacağımız dilde okumak amel etmeye teşvik edeceği için çok önemlidir. İkisini kıyas tutacak değilim ama arapça bilmiyorum bahanesine sığınarak ele Kuran almamayı da kabul edemiyorum. Peşinden gelen 3.ayette “Rasûlüm! Biz, bu Kur’ân’ı sana vahyetmekle, geçmiş ümmetlerin birtakım haberlerini en güzel şekilde beyân ediyoruz. Şu bir gerçek ki, daha önce senin bundan hiç haberin yoktu.” Bu sûre, Rasûlullâh’a kıssa olarak vahyolmuş olan ilk sûredir. Lafız bakımından veciz, mânâ yönünden de çok derin ve engindir. Bu sûrede ibret alanlar için pek çok güzel hikmetler, incelikler ve nükteler bulunmaktadır. Ve ayet de eğer anlatılmasaydı, Efendimiz dahil kimsenin haberdar olmayacağına değinerek önümüze bir şükür sebebi çıkarmıştır.
Artık 4.ayetle birlikte Yusuf as ve babasının muhabbetlerine dahil oluyoruz. Yalnız ben bu kısımlarda ayetleri tek başına değil hadis bağlamıyla birlikte anlatmak istiyorum. Bu konuda yaptığım araştırmalardan alıntılar yaparak, kıssanın en doğru şekilde öğrenilmesine dikkat edeceğimden de şüpheniz olmasın. Yine de Rabbim bizi yanlış ilimden muhafaza etsin. Amin.
Yakup as’ın on iki oğlu vardı. Bunlardan ikisi, Yusuf ve Tevrat’ta ‘Benyamin” diye isimlendirilen küçük kardeşi öz, diğer on kardeş ise farklı anneden kardeştiler. Yusuf suresi 8.ayette bunu şöyle ifade ediyor: “Kardeşler demişti ki “Yusuf ve kardeşi, babamıza bizden daha sevgilidir.” Bu ifadeden de anlaşıldığı üzere hadislerle bize ulaşan bu özlük üveylik mesesi gerçektir. Bir zamanlar Yusuf, babasına; “Babacığım! Rüyamda on bir yıldızın, güneş ve ayın bana secde ettiklerini gördüm.” demişti.” “Babası dedi ki: “Ey oğulcuğum! Rüyanı kardeşlerine anlatma, Yoksa sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.” Şimdi de Ayetlerde bu şekilde anlatılan rüya faslının ayrıntısına bakalım. Yakup’un as vahiy ile kendisine bildirilen bilgiden dolayı, Yusuf’a gördüğü rüyayı anlatmaması ikazında bulundu yalnız buradan sonra Yusuf as’ı onu kardeşlerine anlattı yoksa onlar mı konuşurlarken duydular burası muamma. Ama kaynaklar Yusuf’un bu rüyayı anlattığını ve bu durumla şeytanın beklediği fırsatı yakalayıp kardeşlerinin aklına girmesini sağladığını söylüyor. Bu ayrıntıya takılmadan devam edelim. Babaları Yakup’un gözünde daha sevgili olmak isteyen on kardeş, Yusuf’u öldürmeye karar verirler. Ancak içlerinden biri, Yusuf’un öldürülmemesini, onun kuyuya atılmasını teklif eder. Böylece peygamber nesli bu kardeşler, bir insanı öldürmenin bedelinin farkına son anda vararak, Yusuf’u kuyuya atmaya karar verirler. Kuyuya atma tepetaklak, metrelerce derinliğe itmekten ziyade; Yusuf’u yalnız olarak çıkamayacağı kuyuya indirme şeklindeydi. Yani kıssada ona zarar vermek kavramında uzak durulduğunu çok net görebiliyoruz. Benim bile aklıma ‘bunlar peygamber nesli değil mi ya?’ sorusu gelebilirdi. Allahın hidayeti herkese nasip etmeyeceğini unutabilirdim. Ama açıklama o ki, öldürmek yahut ona zarar vermek bir kenara dursun, yara almamasına dikkat dahi edilmiş. Böylece Yusuf öldürülmemiş, ancak bu tuzakla babalarından uzaklaştırılmış oluyordu. Daha sonra kuyunun etrafından geçen bir kervan su almak için kova saldıkları kuyuda Yusuf’u bulurlar. Köleliğin cari olduğu o asırda bir köle bulmanın sevinciyle Yusuf’u satmak üzere yanlarına alırlar. Mısır’a vardıklarında onu az bir fiyata satarlar. Böylece ne olduğunu anlamadıkları, ancak şüphe içinde oldukları bu olayı kendi açılarından bitirmiş olurlar. Yusuf’un kardeşleri ise, Yusuf’un giysisine bulaştırdıkları bir kan vasıtasıyla babalarını, Yusuf’u kendileri oynarken kurt’un yediğine inandırırlar. 17-18.ayette bu kısım şöyle anlatılıyor; “Ey babamız! Yusuf’u eşyamızın yanında bırakıp yarışmaya gitmiştik, bu arada onu kurt yemiş. Biz ne kadar doğru söylesek de sen bize inanmayacaksın” dediler. “Onun başka bir kana bulanmış gömleğini getirdiklerinde babaları: “Anlaşılan nefsiniz sizi kötü bir işe sürüklemiş. Artık bana güzelce sabretmek düşüyor.” dedi. Bu ayetten anlıyoruz ki Yakup as Yusuf’un öldüğüne inanmaktan çok, vahiy ile kendisine bildirildiğini anladığımız bilgi ile Yusuf hakkında Allah’ın takdirini sabırla karşıladığını görüyoruz. Zaten Yakub as’ın oğullarına inanmadığını da ayetlerden anlıyoruz. Bunun yanı sıra 68.ayette de Yakub as’ın vahiy yoluyla bilgilendirdiğini düşüneceğimiz bir ayet mevcut.
Kardeşlerinin hasedi ile başlayan uzun bir serüvende, ilk durağı Mısır olmuştu, Yusuf’u köle olarak satın alan Mısırlı yöneticinin niyetini Allah şöyle açıklıyor: “Mısır’da onu satın alan kimse, karısına: “Ona iyi bak, belki bize faydası dokunur veya evlat edininiz” dedi.” Yani, Yusuf’u satın alan yönetici çocuğunun olmaması sebebiyle onu evlat edinme gibi bir gayeyle Yusuf’u satın almıştı. Satın alınarak köle yapılan Yusuf, Mısır’da yıllarca Aziz’e ve karısına hizmet etmişti. Yıllar çabucak geçmiş ve artık o bir delikanlı olmuştu. Sonunda Allah ona resullük vermiş ve onu tebliğ ile vazifelendirmişti. Aynı zamanda Yusuf’un büyüyüp, yakışıklı bir delikanlı olması, Aziz’in karısının nezdinde olumsuz bir etki oluşturarak Yusuf as’a meyletmesine yol açar. Ve Yusuf’a bir tuzak kurarak ağına düşürmeye çalışır. Bu konuyu ayetlerle anlatarak geçelim; ‘’ “Kaldığı evin hanımı onunla olmak istedi. Kapıları kilitleyip:
“Gelsene” dedi. Yusuf: “Allah’a sığınırım. Rabbim bana iyi baktı. Zalimler asla iflah olmaz” dedi.” “Gerçekten kadın onu arzulamıştı. Rabbinin işaretini görmeseydi Yusuf da onu arzulayacaktı. Böylece onu kötülükten ve fuhuştan alıkoyduk. Çünkü o, bizim muhlis kullarımızdandı.” Bu ayette bahsedilen rabbinin işareti, peygamberlik vazifesini almış olmasıdır. Ve Yusuf as peygamber olmasının bile nefse engel olmayacağını 53.ayetle çok güzel bir şekilde anlatıyor; ‘’ Yine de nefsimi temize çıkarmak niyetinde değilim. Rabbimin merhamet etmesi müstesna, nefis daima kötülüğe teşvik eder. Doğrusu Rabbim çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.” Yani nefis öyle çok insanı dolduruşa ve galeyena getiriri ki, kötülüğü yapmak o an en doğru hamleymiş gibi görmenizi sağlar. Nefis insanı her zaman Allah’ın rızası olmayacak bir işe sürükler. Ve bu sürüklemeden insanı ancak Allah kurtarır. İnsanı da, insanın nefsini de bu tip kötülüklerden koruyacak olan ancak Rabbimizdir. Rabbimiz bize merhamet ederse şayet, ibadetlerimiz de hayırlı amellerimiz de nefsimizin önüne set kurar ve bizi ondan muhafaza eder bi iznillah. Sonraki ayette Yusuf as’ın hanımdan kaçtığı ve hanımın onu yakalamak isterken Yusuf’un gömleğini yırttığından bahsediyor. Yani bu kısım da tipik bir iftira olayıyla karşı karşıyayız. Olayda biri kadın diğeri erkek iki şahıs vardır ve evde yalnızdırlar. Bu sırada evin erkeği gelir. Kadın kendisini savunmaya başlamıştır. Yusuf as onun iftira ettiğini söyleyerek kendini savunmaya başlamıştır.Her ikisinin de suçsuzluklarını iddia ettikleri bu durumda ne yapmak gerekir? O halde olayın doğruluğu hakkında karar vermek için şahit lazımdır. Görgü şahidi olmadığına göre, olayda suçlunun kim olduğuna karar vermek için anlatılanların veçhesinde delil aramak lazımdır. 26.ayette ‘’Hanımın akrabası şöyle şehadet etti; ‘Eğer gömleği önden yırtılmış ise hanım doğru söylemiş, o ise yalancıdır. Eğer gömleği arkadan yırtılmış ise hanım yalan söylemiş, o ise doğru söyleyenlerdendir’’ buyuruluyor. Çünkü gömlek önden yırtılmış olsa kadın mütecaviz olamaz, erkek saldırmış kadın da kurtulmak için erkeğin gömleğini önden yırtmış olması gerekir. Adam gömleğin arkadan yırtıldığını görünce hanımına dedi ki: “Bu sizin tuzaklarınızdan biri. Çünkü sizin tuzaklarınız pek yamandır.” Bu olay netliğe kavuştuğunda Aziz Yusuf as’ı kimseye anlatmaması yönünde uyardı. Ancak olayın örtbas edilme isteğine rağmen dedikodu yüzünden Mısır’ın tamamı bu olayı duyar. O zaman da şimdi ki gibi bir kadın sosyetesi varmış ve bunların işi, birbirlerinin yaptıkları iyi veya kötü işleri sakız gibi çiğnemek imiş. Ve ayetteki ifadeyle “Şehirdeki kadınlar: “Vezirin karısı kölesiyle olmak istemiş. Kadın onun aşkından deliye dönmüş. Biz onu apaçık şaşkınlık içinde görüyoruz.” dediler.” Bunun üstüne tek çarenin olayı açıklamak olduğunu gören vezirin karısı, Mısır sosyetesini oluşturan “ileri gelen”lerin kadınlarına bir davet yaparak evinde toplar. Yine alıntıyı ayetle yapalım; “Kadın onların dedikodularını duyunca onları evine çağırdı. Onlara koltuklar hazırladı ve her birine birer bıçak verdi. Yusuf’a “Yanlarına çık” dedi. Kadınlar onu görünce şaşkınlıktan ellerini kestiler ve “Allah’ı tenzih ederiz. Bu insan değil, olsa olsa çok güzel bir melektir” dediler. Kadın: “İşte beni kınadığınız kimse. Ben onunla olmak istedim, fakat o iffetli kalmak istedi. Eğer isteğimi yerine getirmezse, hapse atılacak ve zelilolacak” dedi.’’ Kıssanın bu bölümünün anlatım ve tefsirinde; müfessirlerin ve tarihçilerin, Yusuf’un güzelliği, onu gören sosyete kadınlarının ellerini kesmesi olayı üzerinde fazlaca durduklarını görmekteyiz. Bunun neticesi olarak, zina gibi toplumu ifsat eden bir fiilin ve bu fiile meylettiren sebeplerin hangi nedenle olursa olsun meşru bir sebep sayılamayacağı vurgusunun yetersiz kaldığını gözlemlemekteyiz.
Kıssanın bu bölümüne 33.ayetle başlayalım; ‘’ Rabbim! Hapis bana, bunların çağırdığı şeyden daha sevimlidir. Eğer beni onların tuzaklarından korumazsan, onlara meylederim ve cahillerden olurum” dedi. Suçsuz olduğu halde haksız yönetim uygulamaları yüzünden Yusuf as hapse atıldı. Yusuf peygamberin hapse girmesinin akabinde zindana iki kişi daha girer. Bunlardan birinin gördüğü rüyanın yorumunu Yusuf as’dan istemesi ile kıssanın rüya versiyonu başlar. Zindana girip Yusuf as’dan yorum isteyen bu kişi, neden ondan yorum istediğini ‘’Biz seni muhsinlerden görüyoruz’’ diyerek açıklar. Burada önemli bir nokta daha var. İnsanların sizin yapacağınız tebliğe önem vermelerinin ilk kaidesi, tebliği iletenlerin Muhsinlerden, güzel davrananlardan, örnek davranış sahibi olanlardan olması gerektiğinin mesajıdır bu ayet. Müslümanların inandığıyla yaşamak ilkesinin üzerinde durulması gerektiği bir husus olduğu belirtilmektedir. Ayetlerde Yusuf peygamberin rüyayı yorumlamadan önce ki tavrı da çok hoş. Onlara vahyin kaynağını ve ilminin Allahtan olduğunu anlatır. Daha sonra rüyayı yorumlar. Bu hareketiyle de ona rüya yorumlama kabiliyeti verildiği yönündeki hadisler doğrulanmış oluyor. Zaten 6.ayette babasının ona söylediği bir özellikti bu. Kıssann devamına yine ayetle başlayalım; Bir gün melik: “Rüyamda yedi zayıf ineğin, yedi semiz ineği yediğini; yedi yeşil, yedi de kuru başak gördüm. Ey ileri gelenler! Eğer biliyorsanız bu rüyanın tabirini söyleyin” dedi. Karmaşık bir rüya gören Melikin rüyasının yorumu hususunda ileri gelenlerden yardım İstemesi üzerine, Yusuf peygamber ile hapiste kalan kişi Melik’e Yusuf’u anlatır. Rüyayı duyan Yusuf as’ın yorumu 47-48.ayette şöyle anlatılıyor; “Yusuf dedi ki: “Tarlanızı boş bırakmaksızın yedi sene boyunca ekip biçin. Hasad ettiğiniz zaman da ihtiyacınız için ayıracağınız az bir şey hariç, geri kalanını başağıyla bırakın. Bunun ardından gelen yedi kurak yıl, tohumluk olarak ayırdığınız az bir kısmı hariç hepsini yer bitirir. Bundan sonra da insanların bolluğa kavuşacakları bir yıl gelir.” Yusuf peygamber tarafından yapılan yorumu beğenen melik, Yusuf’un zindandan çıkarılması için emir verir. Ancak bu aşamada beklenilmeyen bir durum oluşur. Yusuf as zindandan çıkmadan önce temize çıkmak ister. Bu yüzden de Melik’in gönderdiği elçiye ‘’Efendine, ellerini doğrayan kadınları sor’’ diyerek Melik’in bu konuyu araştırmasını istediğini bildirir. Bunun üzerine melik bu olay hakkında bir soruşturma yapar. Yusuf’a iftira edildiğini birinci elden öğrenmiş olur. Böylece hem Yusuf’un suçsuzluğu ve hem de emin vasfı Melik dahil herkes tarafından tescil edilmiş olmaktadır. Eğer bu durum üzerinde durulmamış olsa idi belki de ilerde yeniden iftira hortlatılacak, Vahy ve onun temsilcisi rasul de bu açıdan suçlanılmaya çalışılacaktı.”Melik:” Onu bana getirin, yanıma alayım” dedi. Onunla konuşunca: “Bugün yanımızda sağlam ve güvenilir bir yere sahipsin” dedi. Yusuf peygamberin yönetimi devralmasıyla birlikte Melikin rüyasının yorumu gerçekleşmeye başlar. Yedi sene süren bolluk dönemi esnasında Yusuf, ihtiyaç fazlasını depolar. Arkasından gelen yedi kıtlık senesinde ise, bu depoladığı hububatı harcamaya başlar. İsrafın olmadığı, geleceğe hazırlığın en mükemmel şekilde yapıldığı Yusuf peygamberin yönetiminden Mısır halkı memnundu. Onun bu başarısı yüzünden, diğer bölgelerde kıtlık çekenler Mısır’a akın ederek ihtiyaçları olan hububatı Mısır’dan edinmeye çalışıyorlardı. Bunların arasında Yusuf’un kardeşleri de vardı. Kıtlık yılları Yakuboğularını da sıkıntıya sokmuştu. Ayette bu durum şöyle anlatılıyor; “Yusuf’un kardeşleri gelip huzuruna girdiler. Onlar onu tanımadılar. Fakat o onları tanıdı. Yüklerini hazırlatınca dedi ki: “Bana, baba bir kardeşinizi de getirin. Ölçüyü tam yaptığımı ve sizi iyi bir şekilde ağırladığımı gördünüz. Eğer onu getirmezseniz, benden bir ölçek bile bir şey alamazsınız. O zaman yanıma da yaklaşmayın.”(58-60) Yusuf peygamber, kardeşleri ile karşılaşıp içine küçük kardeşinin ateşi düşünce, hem bu ateşi söndürmek hem de kendisine kötülük yapan diğer kardeşlerine ders vermek amacıyla, hububat vermemek ve saygınlıklarını azaltmak gibi bahaneler ileri sürerek, kardeşlerini küçük kardeşini Mısır’a getirmeye ikna eder. On kardeş babaları Yakub’u küçük kardeşlerini de götürmek için ikna etmeye çalışsa da Yakub as elindeki verilerle olayı çözmeye çalışıyordu. Ama sonunda yine gitmesine razı olmak zorunda kaldı ve kardeşlerinden bir söz aldı; ‘’onu bana kesinlikle geri getireceğinize dair Allah adına sağlam bir söz vermedikçe onu sizinle göndermem” dedi. Daha sonra küçük kardeşi yanına vardığında Yusuf as, Allah’ın ona öğrettiği bir planı uygulamaya koyar. Küçük kardeşine durumu açıklayıp ona hırsızlık yapmış süsü verir. Cocugun mallarının arasına Melik’e ait bir tası saklatır, daha sonra oradan bulup çocuğu alıkoyacağını abilerine bildirir. Bunun üstüne on kardeş babalarının korkusundan Yusuf as.’a 78.ayet ile bize ulaşan sözleri söylemişlerdir;’’ Ey şanlı Aziz, emin ol ki bunun çok yaşlı bir babası var. Onun yerine bizden birini al. Şüphesiz sen iyilik edenlerdensin’’ Fakat kardeşler ne kadar dil döktüyse de Yusuf as geri adım atmadı. Bunun üstüne artık geri dönüp babalarına durumu anlatmaya karar verdiler. Yakub as onlara ‘’ Hayır, nefislerinize sizi bu işe sürükledi, artık bana düşen güzel bir sabır. Umuluy ki Allah onları bana geri getirir.’’ dedi. Bu duanın üstüne on kardeş bir araya gelip babalarına ‘’Hala Yusuf’u anıp duruyorsun, vallahi sonunda hasta olacaksın.’’ dediler. Fakar Yakup as onları dinlemedi ve onlara iki kardeşlerini de tekrar araması için emir verdi. Burada alınması gereken bir mesaj, kulların hiçbir zaman ümihi kesmemesidir. Ona Yusuf’un öldüğünü söyleyeli yıllar olmasına rağmen Yakub as hala ümitle bekliyor. Zaten 87.ayette ‘’Kafirlerden başkası Allah’ın rahmetinden ümidi kesmez’’ buyuruyor. Subhanallah.
Babaları Yakub’un verdiği ‘Allah’tan ümidinizi kesmeyin ve arayın” emriyle tekrar Mısır’a dönen Yakub’un oğulları yine Yusuf’un huzuruna çıkarlar. Düştükleri durumu arzedip yardım talebinde bulunurlar. Sonunda Yusuf peygamber de dayanamaz ve olayları açıklar; “Yusuf: “Cahil iken Yusuf’a ve kardeşine ne yaptığınızın farkında mısınız?” dedi. “Yoksa sen Yusuf musun?” dediler. “Evet, ben Yusuf’um, bu da kardeşim. Allah bize lütufta bulundu. Kim sakınır ve sabrederse bilsin ki, Allah, muhsinlerin ecrini zayi etmez” dedi. “Allah’a andolsun ki, Allah seni bizden üstün kılmıştır. Biz hatalıydık” dediler.” (89-91) Yusuf (a), kendisini kardeşlerine tanıttıktan sonra geride kalan babasının durumunu öğrendi. Babasının gözü üzüntüden göremez olmuştu. Bunun üzerine Yakub ve diğer aile fertlerinin de Mısır’a getirilmesi için emir verdi. “Bu gömleğimi götürüp babamın yüzüne sürün de gözleri açılsın. Sonra bütün ailenizle yanıma gelin.”(93) Kıssanın bu safhasında; önemini kıssanın gidişatı içerisinde belki de farkedemediğimiz gömlek, bir delil eşyası olarak, üçüncü defa gündeme gelmektedir. Birinci defa, kardeşlerin, Yusuf’un öldüğüne dair kan sürülüp babalarına getirilmesi ile kıssa içerisinde delil olarak yer almıştı. İkincisinde, Aziz’in hanımının, Yusuf peygambere yaptığı zinaya meyletme iftirasında, suçlunun tesbit edilmesinde delil olarak gündeme gelir. Üçüncü olarak da, gözleri görmez olan Yakub peygamberin gözlerinin açılması ve Yusuf’un yaşadığının anlaşılması için bir delil olarak karşımıza çıkmaktadır. “Müjdeci gelip de gömleği Yakub’un yüzüne sürünce gözü tekrar görmeye başladı. “Ben size, Allah’ın katında sizin bilmediğinizi bilirim demedim mi” dedi.” (96) Yakub peygamber ve tüm ailesi Mısır’a ulaşınca, Yusuf peygamberin çocuklukta gördüğü rüyanın yorumu gerçekleşmiş olur. Surenin kıssanın sonu hakkındaki ayeti şu; “Ana babasını tahta oturttu. Hep birlikte ona secde ettiler. “Ey babacığım! İşte bu, daha önce gördüğüm rüyanın te’vilidir. Rabbim onu gerçekleştirdi. Beni hapisten çıkaran ve şeytan benimle kardeşlerimin arasını açmışken sizi çölden getiren rabbim, bana iyilikte bulunmuştur. Doğrusu rabbim, dilediğine lütufta bulunur. Çünkü o, her şeyi bilir, her şeye hakimdir” dedi.’’
Yusuf as.ın kıssası bitti ama benim değinmek istediğim ayetler hala duruyor. Öncelikle en başa 23.ayete çıkmak istiyorum. ‘’Derken evinde bulunduğu hanım onun nefsinden murad almak istedi ve kapıları kitledi. Yusuf, Allaha sığınırım! Muhakkak ki senin kocan benim efendim, bana çok güzel baktı. Şüphesiz, zalimler kurtuluşa eremezler’’ Bu ayet genel olarak bakıldığında Yusuf as’ın kıssasını anlatsa da, ayrıntılar da doğru yoldan saptıran şeylerden bahsettiğini görüyoruz. Bu konuda Nouman Ali Khan’ın çok güzel bir sohbeti var linki paragraf sonuna koyacağım. Burada kadın-erkek ilişkisindeki tehlikelerden bahsediyor. Ve kız-erkek arkadaş sorununun bir müslümandan neler çalabileceğinden. Kesinlikle dinlenilmesi gereken kısacık bir sohbet, sadece 8-9 dakikanızı alacak, buyrun; Tıktık!
Yine 76.ayette ‘’ Ve her ilim sahibinşn üstünde bir alim vardır.’’ buyurulmuş. Muş diyorum çünkü eğer bu ayetin sohbetini dinlememiş olsaydım asla dikkatimi çekmezdi. Uzun bir ayetin sonundaki bir cümle burası ve Nouman Ali yine birkaç dakikada onu beynimin en silinmeyecek yerlerine kazıdı. ‘’Entellektüel Tevazu’’ adı verilen bu sohbeti kesinlikle dinlemelisiniz çünkü günümüzde sıkça düştüğümüz hatalardan biri bu. Birilerine bir şeyleri kanıtlamak için öğreniyoruz. Öğrendiğimiz yarım yamalak bilgilerle ahkam kesebiliyoruz. Ahkam kesmek bir kenara dursun başkalarına yargılama ve onları doğru-yanlış diye kategorize etmek hakkını bile kendimizde bulabiliyoruz. Fakat unutuyoruz, işte bu ayeti unutuyoruz. Sohbet için Tıktık!
Ve son olarak 92.ayete de dikkat çekip yazıyı bitireceğim. Kardeşleri Yusuf as’dan özür dilediğinde onun cevabı; ‘’ Size karşı bugün kınama yoktur. Allah sizi mağfiretiyle bağışlasın. O merhametlilerin en merhametlisidir.’’ Olmuş. Ve bu olgunluk Kuran’a bizim de ders almamız için iliştirilmiş. Ben ise bunu yazının başında bahsettiğim vakitlerde izlediğim videolardan birinde anlayabildim. Sohbetin adı ‘’Güçlü zehir – kin’’ Linki vermeden önce biraz düşünmenizi istiyorum. Hayatınız boyunca birileri sizi kızdırdı, kırdı, bağırmanıza hatta kötü davranmanıza sebep oldu. Ve siz her seferinde öfkelendiniz, sinirlendiniz, o kişiye karşı sürekli kızgın kaldınız ya da bir süre kaldınız. Vaktin hiç önemi yok. Öfke kalbinizdeki kin duygusunu uyandırdı. Ve şeytan sizi bununla imtihan etmek için artık hazırdı. Yusuf Suresinin tefsirinde buyuruluyor ki; ‘’Yusuf kardeşlerine, unutun gitsin sizi affediyorum diyebildi. Ve kalbi o zaman sükunet bulabildi. Tam öfkelendiğiniz an Yusuf as’ın kıssasını hatırlayın. Hayatının en güzel günlerinde, babasının yanından zorla ayrılmış ve yıllarca kölelik yapmış bir peygamber. Hangimiz öfkesinde onun kadar haklı olabiliriz. Bunun cevabını verebiliyoruz ama öfkemizi dizginleyemiyoruz, aldığımız maddi manevi zararları telafi etmeyeceğini bilsek de intikam duygusu ya da canını yakma hislerine kapılıp gidiyoruz. Oysa allahın vaadi haktır. Ve o bize kıyamet gününde aldığımız tüm zararları telafi edeceğine dair söz vermiştir. Haklılığınızın sizi dedikoduya ve gıybete sevketmesine izin vermeyin. İnsanlarla oturup, size kötülük edenlerin yaptıklarını anlatarak hakkınızı geri kazanamazsınız. Aksine Allah’ın istemediği bir işe bulaşmış olursunuz. Kısacası sizi kızdıran biri varsa unutun gitsin. Hakkınıza giren biri varsa hakkınızı helal edin gitsin. Hatta Omer Suleiman’ın dediği gibi ‘’Eğer gücünüz varsa gidip onun yüzüne onu affettiğinizi söyleyin’’ Bunu yapmak aynı zamanda Allah tevekkül etmektir. Allah’a ‘’Senin bana kıyamet gününde daha hayırlısını vereceğini biliyorum.’’ demektir. Bunu hemen yapamayız biliyorum ama deneyebiliriz, öfkemizi kontrol altına almayı, hırçın olmamayı, kin beslememeyi, affetmeyi deneyebiliriz. Zaman alır, yorar, üzer, haksız gibi gözükmenize sebep olur. Olsun bırakın. Herşey olsun. Her ne olursa olsun. Ama biz Allah’ın yolunda olanlardan olalım. Değmez mi?
Sohbet için Tıktık!
Adeti bozmayalım ve surenin son ayetine de bakıp öyle vedalaşalım. ‘’Andolsun, onların kıssalarında temiz akıl sahipleri için ibretler vardır. Bu Kuran uydurulacak bir söz değildir, ancak kendinden öncekilerin doğrulayıcısı, her şeyin ve iman edecek bir topluluk için bir hidayet ve rahmettir.’’ Buradan anlıyoruz ki Kuran insanların doğru yolu bulması, hidayete ulaşması için gönderilmiştir. O halde bu kıssalarda bizim öğüt almamız için bize anlatılıyor. Peki bu yazı bittikten sonra almanız gereken öğütleri bir düşünün bakalım kaçını uygulayabilirsiniz? Ve kaçını kesinlikle yapamam ben bunu ya diyorsunuz. Size bir sır vereyim mi, kesinlikle yapamam dediğiniz şey sizi cennete sokabilir. Düşünsenize onu sırf Allah rızası için yapıyorsunuz, offff nasıl güzel ya çok heveslendim.
Benimde en dikkatimi çeken 105. Ayetti “Bununla beraber göklerde ve yerde ne kadar ayet var ki, onunla yüzyüze gelirler de yine de yüz çevirip geçerler”
Ne muhteşem bi sure herkesin okuyup içinden birsürü ders çıkarabileceği.. kuranikerim gerçek bir mucize subhanallah
Gönülcüm yazı yine şahane, ufack bi düzeltme hz ismail ve hz ishak kardeşler.. sevgiler
Bahsettiğiniz bilgi şu satırda geçiyor Zerrin hanım galiba dikkatinizden kaçmış 🙂 ” İbrahim as’ın Hacer Validemiz’den doğma İsmail as’ın babası olduğunu hepimiz biliyoruz zaten. Bilmediğimiz kısım onun ikinci hanımı Sara validemizden de çocuğu olduğudur. Çok geç yaşta hatta kaynaklara göre 120 yaşında İshak as ile müjdelenmişti.”
Ismail as ve yusuf as kardeş yazmışsnz ya oyüzden yazdım gönül hanım
Allah razı olsun sanırım sizi biraz geç keşfettim ama olsun ilk Yusuf süresinden başladım dilerim devamını da getirebilirim
Allah razı olsun Kadir Gecesi’nde keşfetmiştim sizin Sayfanızı şimdi Yusuf Suresi ne geldim..daha nice gönüllerin kuranla buluşması ümidiyle…
Kadir gecesinde keşfettim blogunuzu ve bugün bir güzelliğin daha sonuna geldim…su gibi akti…Yakup as ‘ın evladının Allahın dini üzere olup olmadığı endişesi ile ağlamaktan gözlerinin görmez olduğunu okumuştum…dilerseniz sizde bi araştırın ders almamız gereken bir mesaj daha olsun bu surede