Meal Okumaları 20 – Ta’ha Suresi

Gönül Ayyıldız

Updated on:

 

Belki de en güzeller arasında bir güzel de Ta’ha suresidir. Belki de bu sure aslında hepimizin çok aşina olduğu bir olayın habercisidir. Okumadan bilemeyiz ki?

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

Taha suresi 135 yüzotuzbeş âyet olup Mekke’de nâzil olmuştur. Sûre, ismini, başındaki Tâ-Hâ harflerinden almıştır. Kuran’da 20. ve iniş sıralamasına bakıldığında ise 45.suredir. Artık hepimiz Mekki sure özelliklerini biliyoruz ama ben tekrar edeyim ki rastgele gelip okuyan da dahil olsun bu bilgiye. Mekki sureler, Allah’ın birliği, Peygamberlerin varlığı, itikadi meseleler ve iman esasları gibi meseleleri ele alır. Bu sûrede de, Peygamber Efendimiz (sav)’in, kendisine karşı kurulan tu­zaklardan ve alaylardan ve yalanlamalardan etkilenmemesi için aldığı manevi desteği konu alır. Aynı za­manda bu sûrede peygamberin, insanları iman etmeye zorlamaksızın teb­liğ, hatırlatma, uyarma ve müjdeleme gibi esas vazifesine yöneltilmiş olduğu da görülür. Surenin içinde birkaç kıssa olmakla birlikte bazı yerlerinde de insanın yüreğini ürpertecek ifadeler bulunuyor. Şimdi hep birlikte önce konu dağılımını sonra da ayetleri ele alalım bakalım neymiş bu ifadeler, neymiş bu kıssalar;

1-8: Vahyin bir kılavuz olduğu, Allah’ın en güzel isimleri
9-36: Musa (a.s.) nasıl seçildi ve Tuvâ vâdisinde vazifesi kendisine nasıl verildiği
20-77: Musa’nın (a.s.) doğumu, yetişmesi, çektiği sıkıntılar
77-104: İsrâiloğulları’nın kölelikten kurtuluşu, Sâmirî’nin isyanı
105-135: Kıyâmetin dehşeti, Şeytanın Âdem’i (a.s.) aldatması

Surenin ilk ayetine başlamadan önce girişte bahsettiğim güzel olayın habercisi olma kısmına değineyim. Ta’ha suresi birçoğunun aşina olduğu birçoğunun da daha önce hiç okumadığı bir sure. Buna rağmen onun mahiyeti ve fazileti öyle sonsuz ki, en güçlü, en sert, en yenilmez olarak tanıdığımız Hz.Ömer’in müslüman olmasına sebep olmuş. : İslâm’ın yaman bir düşmanı olan Hattâb oğlu Ömer, Resûlullah’ı öldürme vazifesini üstlenmiş ve bu iş için yola çıkmış. Ancak, yolda kız kardeşi Fatıma ile eniştesi Saîd’in müslüman olduğunu öğrenince, önce onların işini bitirmeye karar vermiş. Evlerine gittiğinde Tâ-Hâ sûresini okumakta olan karı-koca, Ömer’in geldiğini görünce Kur’an sayfalarını sakladılarsa da, Ömer onları duymuş. Okuduklarını görmek istediğini söylemiş ve bağırmaya başlamış. Kuran okuduklarını inkâr etmeleri üzerine Saîd’e saldırmış ve Fatıma’yı tokatlamış. Fatıma’nın yüzünden kanlar akınca cesaretlenmiş ve onun karşısına dikilip müslüman olduklarını söylemiş. Kardeşinin haline acıyan Ömer, “okuduğunuz şeyi bana gösterin.” Deyince kız kardeşi “Temizlenmeden ona dokunamazsın” diyerek onun temizlenmesini istemiş. Daha sonra Taha suresine ait olan sayfaları hem incelemiş hem de onlardan tekrar okumalarını istemiş. İşte tam o sırada, Kur’an’ın mucizeli tesirinden nasibini alarak müslüman olmuş. Bu surenin ne zaman adını duysanız, bu kıssayı hatırlayın olur mu?

Şimdi sırayla öğrenmemiz gereken ayetlere değinmeye çalışacağız ve bunların ilki 2.ayet olacak; ‘’Kuran’ı sana bedbaht olasın diye indirmedik’’ Bu uyarı, uyarı gibi uyarıdır. İnsana Kuran’ın neden indirildiği gerçeğiyle yüzleştirir ve bu yüzleşme adeta yüze çarpar gibi. Yalnız ayetin derinine ve sebebi nüzulune indiğimizde, Efendimiz’e hitap edildiğini anlıyoruz. Bu ayet Allah Rasulune, Kur’an’ın onu sıkıntıya düşürmek için indirilmediği bildiriliyor. O, sadece Allah’tan korkanlara bir uyarıcı ve bir müjdecidir diyerek de devam ediyor. Daha sonra 4 ile 8.ayetler arasında Allah’ın kudreti ve alemlere hakimiyeti konu alınmış. Buradaki en tartışmalı ifade ‘’O rahman arş üzerine istiva buyurdu.’’ Bu ifadeyi arşa oturdu diye çeviren kaynaklar var, bu yanlış bir çeviridir. Anlamı ise arşa hakim oldu şeklinde ifade edilmelidir.

Sıradaki ayetlerle birlikte surenin ilk kıssasına giriş yapıyoruz. 9 ile 98.ayetler arasında bahsedilen Musa as ile ilgili konuları, kıssa şeklinde anlatarak ve arada ayetlerden süsleme yaparak tamamlayacağım ve böylece sıkılmadan okuyacaksınız diye umut ediyorum. Bu kıssaların ilki Tuva dağında, diğeri Musa as’ın annesiyle ve sonuncusu da Firavun ile münasebetiyle alakalı. Haydi o zaman ilkiyle başlayalım.

Hz. Musa’nın Medyen’de sekiz yıl kayınpederinin yanında çalıştıktan sonra ailesiyle birlikte Mısır’a gitmek üzere yola çıkıyor. 10.ayetteki ‘’Hani bir ateş görmüştü de, ehline dönüp durun bir ateş gördüm ondan belki size getiririm demişti.’’ İfadesine bakılırsa, soğuk bir kış gecesi Musa as’ın yolunu kaybettiği düşünülüyor. Musa as, gördüğü bu ateşe doğru yaklaşınca ‘’Ey Musa’’ diye bir ses duyuyor. Ve aynı ses ona ‘’Şüphesiz ben senin Rabbinim. Hemen ayakkabılarını çıkar, çünkü sen mukaddes vadi Tuvadasın.’’ buyuruyor. Bakın burası ince bir kısım. Herhangi bir kıssa değil. Ayet bize apaçık bir şekilde, Allah’ın Musa’ya seslendiğini ve ondan ayakkabılarını çıkarmasını istediğini söylüyor. 12.âyette Hz. Musa’dan niçin ayakbbılarını çıkarmasının istendiği açıklanır­ken bazı müfessirler ayakkabıların yapıldığı malzeme üzerinde durmuşlarsa da, daha çok ayaklarının o kutsal mekâna doğrudan temas etmesinin ve bereketinden nasip­lenmesinin istendiği yorumu tercih edilmiştir. Fakat burada ilâhî vahye muhatap olacak olan Musa’nın kendisini ruhen buna hazırla­masının amaçlandığı, dolayısıyla kendisine çeki düzen vermesi ve daha özel bir saygı göstermesi için uyarıldığının söylenmesi daha doğru olabilir. Konuya devam edelim, Musa denileni yaptıktan sonra ona sırayla vahiy gelmeye başlıyor. Bu kısım 14,15,16. ayetlerde açık açık yazılmış ama biz kısaca geçelim. Allahtan başka ilah olmadığını kabul etmesi, Allah için ibadet etmesi, Allah’ı çokça zikretmesi, namaz kılması, kıyamete inanması ilk gelen vahiyler arasında sayılabilir. Musa bu vahiylere mazhar olurken, elinde olan asasına yüklendikçe yükleniyor. Sorumlulukların bilincinde olan bir insan olduğu şeklinde anlatılan bu durum karşısında Musa as’ın eli morardıkça morarıyor. Öyle ki, bazı müfessirlerin onun elinin hastalıklı gibi leke leke ve kapkara olduğunu yazmışlar. Ve ayette deniliyor ki; ‘’Musa şu sağ elindeki nedir?’’ Haşa Allah bu soruyu bilmediğinden mi soruyor dersiniz? Şüphesiz asayı Musa’nın eline verende, birazdan ondan mucize çıkaracak olan da O’dur. Sonra emir geldi ve Musa’nın asayı bırakması istendi. Musa onu bıraktığı gibi asa yılan oldu ve kaçarak uzaklaştı. Ve sonra ikinci emir geldi, elini koynuna sok. Musa as elini göğsüne koyup çıkardığında 23.ayetteki ‘’Sana en büyük mucizemizi gösterelim’’ ifadesindeki gibi bir durum hasıl oluyor. Ve musa as’ın eli güneş gibi pırıl pırıl ve teni bembeyaz oluyor. Bakın bunlar ayetlerle anlatılan şeyler, lütfen ihtimal mi kuşkuya düşmeyin. Allah’ın hikmeti ve mucizeleri biz insanlar içindir, sadece dil ile ‘’Allah ol derse olur’’ demek yetmez. İşte bu kıssalarla birlikte ona inancımızı arttırmak gerekir. Daha sonra 23-35.ayetler arasında Musa as’a Firavun’a gidip onunla konuşması söyleniyor ve bunun üstüne Musa as dua etmeye başlıyor. Bu ayetler arasındaki duanın tamamını bir kenara not etmenizi tavsiye ederim. Duanın en güzeli kısmı ise; ‘’Benim göğsüme genişlik ver, dilimdeki düğümü çöz’’

Musa as ile ilgili ikinci kıssa, annesiyle alakalı olan. 37-44.ayetler arasında Allah, doğumundan beri onun risalet için ilâhî gözetim altında olduğunu vurgulamıştır. Burada sadece kısa değinilmiştir fakat Kasas Suresi’nde verilen bu nimet ve lütuflar ayrıntılarıyla anlatılmaktadır. Musa doğduğu vakitlerde bütün erkek çocukları öldürülüyordu. Rivayetlere göre Kahinler Firavun’a onu İsrailoğullarından bir çocuğun öldürüleceğini ve o çocuğun yeni doğduğu söylemişler. Bunu duyan Firavun bütün erkek çocuklarını toplatıp kendini güvence altına almak istemiş. İşte 38-39.ayetlerdeki ‘’O vakit annene Musayı tabutun içine koy denize bırak’’ demiştik ifadesi Allah’ın Musa üzerindeki mucizelerinin taa bebek iken başladığının ispatıdır. Ve dalgalar Musa’yı daha bebek yaşta Firavun’un sarayının kıyılarına sürüklemiş. Musa’yı denizde bulan saraylılar onu sahipsiz bir bebek olarak düşünüp sahip çıkmak istemiş ve sarayda büyütmeye başlamışlar. İşte Allah plan kuranların en hayırlısıdır diye boşuna demiyoruz. Musa’yı gidip Firavun’un sarayına sokup, orada beslenip büyümesini sağlayan Allahı’n hikmetine şaşılır mı? Burayla ilgili çok garip bir kıssa okudum ve çok güldüm, size de anlatayım. Mûsâ henüz küçük­ken, eşi Firavun’dan onu kucağına alıp sevmesini ister, Firavun bunu yapar, fakat Mûsâ onun sakalını yolar. Bunun üzerine Firavun “bu bana düşman!” diye haykırıp cellâtlarını çağırır. Karısı Firavun’un öfkesini yatıştırmak için onun henüz ak­lının ermediğini söyler ve bunu ispat için önüne, birinde mücevher diğerinde ateş bulunan iki kap koymasını önerir. Bu öneri uygulanır. Mûsâ elini içinde ateş bu­lunan kaba uzatıp bir kor parçasını ağzına götürür, böylece öldürülmekten kurtu­lur. Bu kıssa sahih midir bilemedim, açıkçası araştırmaya fırsatım da olmadı ama çok eğlendiğim için paylaşmak istedim. Bir de Musa Tuva dağında Allahtan, kardeşi Harun’a da peygamberlik vermesini istemişti. Ve Allah bunu ona nasip etmişti. İşte 43.ayette iki peygambere ‘’Firavun’a gidin! O gerçekten çok azdı!’’ emri gelmiştir. Burada ince ise 44.ayetteki ‘’Varın da ona yumuşak söz söyleyin. Olur ki öğüt dinler’’ denmesidir. Nice işkenceleriyle bildiğimiz bir katile ince bir tebliğ öneren Allah, müslümanın müslümana kabalıkla tebliğini nasıl karşılar dersiniz?

İşte buradan sonrası Musa ile ilgili üçüncü kıssamız. Musa ile Harun emre itaat ederek Firavun’un yanına gidiyorlar. Firavun’a Allah’ iman etmesini ve peygamberliklerini onaylamasını istiyorlar. Firavun ise onların sihirbaz olduğunu söylüyor ve mucizeleri yalanlıyordur. 57 ve 58.ayetlerde bu sahne hepimizin kolaylıkla anlayacağı şekilde anlatılmış; ‘’ Firavun Dedi ki: “Bizi, yaptığın büyü ile yurdumuzdan çıkarasın diye mi geldin, ey Musa? Öyle ise, muhakkak surette biz de sana, aynen onun gibi bir büyük getireceğiz. Şimdi sen, seninle bizim aramızda, ne senin ne de bizim muhalefet etmeye­ceğimiz uygun bir yerde buluşma zamanı ayarla. Musa: “Buluşma zamanınız, bayram günü, insanların toplanacağı kuşluk vaktidir.” dedi.’’ Daha sonra Musa ile Firavun anlaştıkları günde toplandılar. Firavun bu zamana kadar bütün sihirbazları ve hilebazları topladı. Onlardan güzel bir plan yapmalarını istedi. Onlar Musa ile Harun’u göstererek kendi içlerinde konuşurlarken ‘’Bu ikisi muhakkak sihirbazdır’’ dediler. Bu konuşma bittikten sonra sihirbazlar ve Musa karşı karşıya geldi, bir tarafın mucizevi bir şey yapması beklendi. Sonrasına yine ayetlerle devam edelim, çünkü inanın benden çok daha güzel anlatıyor; ‘’Dediler ki: Ey Musa! Ya sen at veya önce atan biz olalım. Hayır, siz atın.” dedi. Bir de baktı ki, ipleri ve sopaları, kendisine, gerçekten koşuyor gibi görünü­yor. Musa, birden içinde bir korku hissetti. “Korkma!” dedik, üstün gelecek olan kesinlik­le sensin.Sağ elindekini at da, onların yaptıklarını yut­sun. Yaptıkları, sadece bir büyücü hilesidir. Büyücü ise, nereye varsa iflah olmaz.” Bunun üzerine sihirbazlar secdeye ka­pandılar. “Harun’un ve Musa’nın Rabbine iman ettik.” dediler. Firavun şöyle dedi: “Ben size izin vermeden önce ona inandınız öyle mi! Hakikat şu ki o, size sihir öğreten büyüğünüzdür. Şimdi elleriniz ile ayaklarınızı tereddüt etmeden çaprazlama keseceğim ve sizi hurma ağaçlarına asacağım! Böylece, hangimizin azabının daha şiddetli ve sürekli olduğun iyice anlayacaksınız.” Dediler ki: “Seni, bize gelen açık açık nıûcizelere ve bizi yaratana tercih edemeyiz. Öyle ise yapaca­ğını yap! Sen, ancak bu dünya hayatında hükmünü geçi­rebilirsin. Bize, hatalarımızı ve senin bize zorla yaptırdı­ğın büyüyü bağışlaması için Rabbimize iman ettik. Al­lah, mükâfatı en hayırlı ve cezası en sürekli olandır.”

Musa ile ilgili dördüncü kıssa Firavun’un denizde boğulması kısmı. Yalnız bu surede burası çok kıssa anlatılmış 77.ayette ‘’Bir gece Musa’ya kullarınla yürü ve asanı denize vurarak kuru bir yol aç. Böylece size yetişmelerinden korkmazsın.’’ Deniliyor. Yani bu mucizeyi de Musa’ya ulaştıran Rabbimizin vahyidir. Bilindiği üzere Firavun’da Musa’nın peşine gidince Kızıldeniz’de boğuluyor. Ve sonunda müjde ayet; ‘’Sizi düşmanınızdan kurtardık!’’ Subhanallah. Musa ve inanan israiloğulları için nasıl güzel bir ayettir, düşünsenize.
İşte geldik Musa ile ilgili son kıssaya. Firavun belasından kurtuldukdan sonra Musa tekrar kavminden ileri gelenleri yanına alarak Allah’ı görme arzusuyla Tur dağına yola çıkmış. Buraya vardığında ise kavminin ileri gelenlerini biraz geriden bırakıp, tam buluşma noktasına gelmiş. Bunun üzerine 83.ayetteki ifadeyle ona sorulmuş; ‘’Seni kavmini geride bırakıp çabuk gelmeye sevk eden nedir?’’ O da şöyle cevap verdi: Kavmim yakınımdadır. Onları çok az ileri geçtim. Arkamdan geliyorlar. Ben, gelmemi emrettiğin yere hemen geldim ki, benden daha çok razı olasın. Musa önce özrünü beyan etti, sonra da kavminden önce acele olarak gelme sebebini açıkladı. Bu sebep, Allah’ın rızasını elde etmek için Ona yalvarıp yakarma arzusudur. Allah da şöyle buyurdu: Sen aralarından ayrıldıktan sonra kavmini, buzağıya ibadet etme fitnesine düşürdük.” Sâmirî, buzağıya ibadeti güzel göstererek onları sapıklığa düşürdü. Sâmirî buzağıya tapan bir kavimden olup münafık bir büyücü idi. Tefsirci-ler şöyle der: Musa Rabbine yalvarmaya geldiği zaman, yerine kardeşi Ha­run’u İsrailoğullarının başına bırakmış ve ona Allah’a itaate devam etmele­rini sağlamasını emretmişti. Musa (a.s.)’nın yokluğunda, Sâmirî, zinet eşyalarını toplayıp onlarla bir buzağı yaptı ve İsrailoğullannı ona ibadete çağırdı. Onlar da ibadet ettiler. Bu fitne, Musa onların aralarından çıktıktan 20 gün sonra meydana gelmiştir. Ayetlerde kıssanın devamına bakılırsa Musa kavmine dönüp hesap soruyor ama kavmi bulunduğu sapkınlıkta ısrarcı davranıyor. Sonra Musa kardeşi Harun’a dönüp, ona kavmi emanetçi bıraktığını söyleyip bağırıyor. Bunun üzerine 94.ayette Harun as ‘ın şöyle bir ifadesi var; ‘’Ey anamın oğlu! Sakalımı ve başımı tutma.’’ Daha sonra Samiri’ye dönmüş. Samiri ise o dönemin müşrik bir putçusu. Hakkında daha ayrıntılı bilgi almak isterseniz ; Tıktık!

İşte tüm kıssaları geride bırakınca 99.ayette bu kadar kıssa neden anlatılıyor bize tekrar hatırlatılmış; ‘’Ey Muhammed! İşte sana böyle geçmişin önemli haberlerinden kıssa anlatıyor. Şüphe yok ki sana katımızdan zikr verdik. Şimdi kim ondan yüz çevirirse kıyamette bir vebal yüklenecek’’ Burada insanlara, Kur’an’dan yüz çeviren ve onun hidayetini reddeden kimsenin Allah’a ve Rasûlune değil sadece kendisine zarar verdiği ve Kur’an’ın mesajını reddeden herkesin kaçınılmaz olarak ahirette cezalandırılacağı bildirilmektedir. Bu uyarı her toplum, her ülke ve her çağ için geçerlidir. Çünkü Kur’an mesajının ulaştığı birey veya toplum için iki seçenek söz konusudur. Onu ya kabul ederler, ya da reddederler; üçüncü bir yol yoktur.

Aralardaki ayetler içerisinde aklınıza takılan yerleri tefsir linkinden bakmanızı rica ederek bir sonraki kıssaya geçiyorum. 115. ayet ile başlayan Adem as’ın kıssasına ufak bir değinme var. Hz. Adem’in kıssası Bakara: 30-39, A’raf: 11-17, 189, Hicr: 28-42, İsra: 61-65 ve Kehf: 51-52’de yer almıştır. Fakat her yerde kıssanın anlatılan konuyla ilgili olan kısmı alınmış ve vurgulanmıştır. Bu nedenle bu kıssanın tam olarak anlaşılabilmesi için tüm surelerdeki Adem kıssaları ve bunlarla ilgili açıklamalar okunmalıdır. Yalnız diğer ayetlere nazaran burada konudan ve İblisin secde etmemesinden değil, Adem’e yapılan uyarılardan ve verdiği sözden bahsedilmiştir. Bu yüzden 115.ayette ‘’Biz Ademe bir emir verdik ama o unuttuk, biz de onda bir azim bulmadık’’ buyuruluyor. Çünkü burada asıl vurgulanmak istenen nokta insanın zayıflığıdır. O öylesine zayıftır ki tüm uyarı ve öğütlere rağmen kolayca şeytan tarafından aldatılıp saptırılabilir. İnsanın tabiatında var olan ve şeytanın Adem ile Havva’yı kandırmasına neden olan zayıflığı anlamakta fayda vardır. Onlar bu hileye aldanmışlardır. Çünkü şeytan onlara, onun düşmanları olduğunu bildikleri halde, bir dost ve arkadaş olarak yaklaşmıştır. Çünkü Adem’in, kendi huzurunda soyunu saptırmak tehdidinde bulunan şeytanın düşmanlığı ve kıskançlığı konusunda kesin ve direkt bir bilgisi vardı. Allah da onları şeytanın düşmanlık ve aldatmalarına karşı uyarmış ve onlara itaatsizliğin sonuçlarını bildirmişti. Her şeyin ötesinde Adem ve Havva hâlâ Allah’a inanıyor ve kasten isyan etmeyi düşünmüyorlardı. Fakat buna rağmen şeytan onlara bir dost kılığında yaklaştığında Rablerine isyan ettiler: Kararda sebatsızlık göstererek o an için “Emr”i unuttular. Ve o zamandan itibaren bu zayıflık tüm çağlarda onların bütün torunlarında görülmeye devam etti.

Benim için surenin en dehşetli ayetine geldi sıra, 125.ayet; ‘’Rabbim beni niçin kör olarak haşrettin. Oysa ben gören bir kimse idim.’’ Ve Allah 126.ayette cevap veriyor; ‘’Sana ayetlerimiz geldi ve sen onları unuttun. Bugün de böyle kör bırakılacaksın.’’ Bu ayetin kafir kimseler için indiği yönünde bir ortak görüş var. Yine de ayetin muhattabının ayetleri unutanlar olduğunu unutmamak gerek. Allah muhafaza, bir gün o grupta anılmak hepimiz için ne acı bir deneyim olur. İşte bu yüzden, Kuranla yaşamak istiyoruz ve bu şekilde Kuran ile haşrolmak da. Surenin sonuna yaklaşırken öyle masum öyle naif bir uyarı var ki, bu dehşetli ayetin peşine bana müjde gibi gelmişti. ‘’Hem ehline, hem ümmetine namazı emret. Hem de kendin de sabırla ona devam et. Biz senden herhangi bir rızık istemiyoruz.’’ Bu güzel ayet şu anlama gelir: Biz namazları bize bir faydası dokunsun diye kılmanızı emretmiyoruz. Biz bunu sizin iyiliğiniz için istiyoruz. Çünkü namaz kılmak sizde dünya ve ahiret saadetinizi sağlayacak bir takva doğrudur.

İşte bununla da bir sureyi daha bitirmiş olduk. Değinmek istediğim birkaç nokta daha vardı ama Musa kısmı sandığımdan daha uzun sürdü. İnşallah aynı noktalara diğer surelerde değinme fırsatı yakalayabilirim. Sure ile ilgili bir tefsir linkini aşağıya bırakıyorum. Enbiya Suresinde görüşmek üzere

Selam ve dua ile

Tefsir linki tıktık!

“Meal Okumaları 20 – Ta’ha Suresi” üzerine 2 yorum

  1. Bu garip kıssanın devamında da kor ateşi ağzına götüren Musa Peygamberin dili yaralandığı için konuşma bozuklukları oluyormuş. Bu yüzden Allah’tan kardeşim Harun u da bana yardımcı olarak ver ve dilimin bağını çöz diye dua etmiş diye duymuştum. Ama ne kadar doğru bilemem ?

    Yanıtla

Yorum yapın