بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Kasas Sûresi, “Allah’ın birliği, peygamberlik ve öldükten sonra dirilme” gibi inanç yönlerine önem veren ve Mekke’de inen sûrelerdendir. Mushaftaki sıralamada yirmi sekizinci, iniş sırasına göre kırk dokuzuncu sûredir. Nemi sûresinden sonra, İsrâ sûresinden önce Mekke’de inmiştir. dını 25. âyette geçen “kasas” (kıssa, hayat hikâyesi) kelimesinden almıştır. Doğumundan peygamberliğine kadar Hz. Musa’nın kıssası geniş bir şekilde anlatıldığı için bu adın verilmiş olması da muhtemeldir. Şimdi konuları sıralayıp ayetlere geçelim;
1-14: Musa as’ın doğuşu, annesinin Firavun’un onu yakalayacağından korkması ve Allah’ın, Musa’yı denize atmasını ona ilham etmesi
15-29: Musa as’ın rüşd çağma ermesi, Kıptiyi öldürmesi, Medyen mıntıkasına göç etmesi, burada Şuayb as’ın kızıyle evlenmesi
30-44: Musa’nın Firavun’u islama çağırması için Mısır’a dönmesi, ve Allah’ın, Firavun’u boğmasına kadar geçen süre içerisinde, Musa (a.s) ile Firavun arasında meydana gelen olaylar.
45-75: Mekke kâfirlerini ve Resûlullâh’ın peygamberliğine karşı çıkmaları ve küfür ehlinin izlediği yol
76-83: Karun’un kıssasını, İman mantığı ile küfür mantığı arasındaki büyük fark
84-87: Sure, Peygamberlerin davet ettiği mutluluk yani iman yolunu göstererek sona erer.
Surenin ilk ayetinde hurufu mukatta harflerini verip, ikinci ayetinde ‘’bunlar kitabın ayeteridir’’ diyerek, ileriki zamanlarda bunlar saçma harflerdir, ayet değildirler diyecek olanları önü kapatılmış. 3.ayette ise hızlıca Musa as’ın hayatında ve Firavunla mücadelesinden bir kısmı bize anlatacağını açıklamış. Buraya kadar ki kısımda en güzeller 4-6. ayetlerdi, çünkü burada neden Musa ve Firavun’un kıssasını bize bir surede ve bir sürü ayette açıkladığını açıklıyor. Buyuruluyor ki; ‘’Çünkü firavun baş kaldırmış ve halkını fırka fırka arkasına almıştı. Oğulları boğazlıyor, kadınları sağ bırakıyordu. Biz de istiyorduk ki, ezilenlere lütfedelim. Onları önderler yapalım. Onları varisler kılalım. Ve yerde onlara kuvvet verelim de, Firavun’a ve Hamman’a çekinmekte oldukları şeyi gösterelim’’ Subhanallah. Allah Musa’nın doğumundan, yetişmesine, Medyen’e gitmesinden ve geri dönmesine kadar her olayın aslında tek bir amacı olduğunu anlatıyor. Tek bir amaç. Ezilenlere yardımcı olmak, onları sahipsiz bırakmamak. Onlara yüce Allah’ın varlığını gösterip, islam ile onları şanlandırıp, şereflendirmek. Gerçekten ne kadar güzel bir Rabbimiz var dimi? Her fırsatta şükretmemiz boşa değil, görüyorsunuz ya. Bu ayetlerden sonra Musa as’ın doğduğu zamanlara gidiyoruz. Ve 7.ayette ‘’Musa’nın annesine şöyle ilham ettik’’ diyerek, Musa as’ın denize bırakılmasının tamamen Allah tarafından olduğunu açıklıyor. Çünkü Rabbimizin o günlerde kimsenin aklının almayacağı bir planı vardı. Ve bir annenin oğlunu denize bırakmasıyla bu plan başlayacaktı. Musa’nın Rabbi onun yolunu çizmişti. Bu kıssayı daha önce işlediğimiz için ayetleri okuyarak anladığınızı biliyorum. Bu yüzden ufacık bahsedip geçeyim. Musa’nın denize bırakılmasından sonra o sürüklenerek Firavun’un sarayının kıyısına geldi. Burada onu Firavun’un karısı buldu ve sahip çıktı. O kadın Musa’yı bulunca öyle çok sevinmiş ki, tam bunu anlatan ayetlerin peşine 10.ayette ‘’Musa’nın kendi anasının gönlü de bomboş sabah etti. Eğer biz kalbine sebat vermemiş olsaydık, muhakkak işi açığa vuracaktı.’’ Biz burada tekrar Rabbin planını uygularken her ayrıntıyı tek tek ayarlamış olduğunu görüyoruz. Oğlundan ayrılan bir annenin yüreğini sarmış ve ona dayanma gücü vermiş. Ayetlerin devamında çok güzel bir olaydan daha bahsediliyor. Musa as’ın ablası, annesi onu denize bıraktıktan hemen sonra onu izlemeye başlamış. Ve saraya ulaşana dek onu takip etmiş. Firavun’un karısının ona sahip çıktığını görünce bırakıp eve de dönmemiş. Orada beklemeye devam edip ona ne yapacaklarını anlamaya çalışmış. Bu sırada Musa’nın süt emme ihtiyacını gidermesi emzikli tüm kadınların sıraya girdiklerini görmüş. Fakat Musa bunların hiçbirini kabul etmiyormuş. Tabi ki bu kücücük bir bebeğin aklı yahut zevki değildi, bu da Rabbimizin planının bir parçasıydı. 12.ayette diyor ki; ‘’Biz ona başka sütanneleri haram etmiştik’’ Bunun üzerine olayları dışarıdan izleyen kız kardeş sıradan saraya girerek, ‘’Size ona çok iyi bakacak bir aile göstebilirim’’ diyor ve 13.ayet bu durumu da bize açıklıyor; ‘’Böylece biz onu anasına iade ettik ki, gözü aydın olsun da gam çekmesin.’’ Birkaç gün evvel annenin yüreğini saran Rabbim, öyle merhametli ki Musa’nın en güzel dönemlerini yine onunla geçirmesini istedi. Yoksa Musa’nın kaderini belirleyen Rabbim, Musa’ya karnını doyuracak bir rızık tayin edemez miydi? Musa’nın herhangi bir kadından emmesinin emri verilemez miydi? Burada düşünülen Musa mı sizce? Hayır, asla. Burada merhamet edilen gözü yaşlı, gönlü boş kalmış bir anne var. Rabbin planlarında kimse mağdur olmaz, mağdur olanın gönlü Allah tarafından en güzel şekilde sarılır. Bu sadece Musa için değil, bizim içinde geçerli. Hatta 13.ayetin sonu da bizim için geçerli ‘’ Fakat yine pek çokları bunu bilmezler.’’ Evet, birçoğumuz aslında bir planın parçası olduğumuzu ve kaybettiğimiz şeylerle mazlumluk yaşamadığımızı göremeyecek kadar kör olabiliyoruz. Neyse ki, isyan etmeden imtihan olabilenlerdeniz inşallah.
Gelelim Musa’nın gençlik dönemine. Hz. Musa sarayda iyi bir eğitim gördü. Olgunluk çağına ulaşınca Allah tarafından kendisine “hüküm (peygamberlik) ve ilim” verildi. Musa, kendisine daha peygamberlik gelmeden veya geldikten sonra Firavun’un yanlış yolda olduğunu idrak etmiş, düşüncesini yakınlarına açmış, muhalefeti ağızdan ağıza yayılınca gözden kaybolup kendini gizlemişti. Şehre ancak geceleri çıkıyordu. Rivayete göre Hz. Musa, öğle vakti ya da halkın istirahata çekilmiş olduğu bir vakitte yine bu şehre girmiş, şehirde biri İsrâiloğullan’ndan, diğeri Kıptîler’den olan iki kişinin kavga ettiğini görmüş. İsrailli, Kıptî’nin kötülüğünü kendisinden savmak için Musa’dan yardım istedi. Musa, yardım etmek için Kıpti’ye bir yumruk attı ve bu yumruk onu öldürdü. Tefsirciler şöyle diyorlar; ‘’Musa, öldürme isteği olmadan bunu yaptı. O sadece, onu uzaklaştırmak istiyordu. Yumruk, hassas yerine rastladı ve öldü.’’ Daha sonra Musa bunun şeytandan olduğu anlayıp hemen tövbe edip, dua etmeye başladı. Bu da 16.ayette karşımıza çıkıyor zaten; ‘’ Musa dedi ki, Ey Rabbim! Adam öldürmekle kendime zulmetmiş oldum. Beni affet ve hatamdan dolayı cezalandırma.’’ Daha sonra Musa, Kıbtî’yi öldürdüğü şehirde, kendine bir şey olacağından korkarak sabahladı. Başına gelecek kötülüğü bekliyor ve suçundan dolayı cezalandırılmaktan korkuyordu. Bir de baktı ki, dün kurtardığı İsrailli arkadaşı başka bir Kıbtî ile dövüşüyor. İsrailli, Musa’yı görünce, yine düşmanına karşı kendisine yardım etmesi için, “imdat, imdat” diye bağırmaya başladı, Musa bu sefer İsrailliye dönüp dedi ki: “Sen, apaçık bir azgın ve sapıksın. Dün senin yüzünden bir adam öldürerek kendimi belaya attım. Bugün beni başka bir belaya düşürmek mi istiyorsun?” Musa bu sefer bu imtihanı vermişti fakat Allah’ın planını devam ettirmek için bir haber ona doğru yola çıkmıştı bile. Ve 20.ayette bahsedilen adam koşarak Musa’nın yanına geldi ve ona dedi ki; ‘’ Ey Musa, heyet seni öldürmek için halk ile müzakare ediyor. Hemen buradan çık. Ben cidden senin iyiliğini isteyenlerdenim.’’ Ve bu haberin arkasından Musa Mısır’ı terketti. Medyen’e doğru ilerlerken başına geleceklerden korkuyordu ve 22.ayetteki duayı etti; ‘’Rabbim beni doğru yola çıkarır’’
İşte Musa doğdu, büyüdü, Mısır’ı terketti, Medyen’e yola çıktı. Onun için burada da yenecek rızık ve yaşanacak günler vardı. Bu günlerin başlaması da 23-26 ayette anlatılan olayla gerçekleşti. ‘’Musa Medyen’e varınca, orada hayvanlarını sulayan insanları gördü, onların ötesinde de hayvanlarını sudan çeken iki kadın gördü. Onlara derdiniz nedir dedi. Onlar da, biz çobanlar buradan çekip gitmeyince onlarına arasına girip hayvanları sulamayız. Onlar gidince geliriz, çünkü bizim babamız çok ihtiyardır. Bunun üzerine Musa onların davarlarını suladı. Sonra gölgeye çekilip şöyle dua etti; ‘’Ey Rabbim şüphesiz benim için indireceğin her hayra muhtacım.’’ Derken kadınlardan biri utanarak ona ‘’Babam bize çektiğin suyun ücretini ödemek için seni çağırıyor’’dedi. Musa onun yanına varıp başına gelenleri anlatınca ‘’Korkma zalim kavimden kurtuldun’’dedi.’’ Buraya kadar size ayetlerden alıntı yaptım ve görüyorsunuz ki olayı bilince ayetler hikaye gibi geçip gidiyor. Bir ayrıntıya değinip ayetlerle anlatmaya devam edeceğim, Musa’nın konuştuğu adam Şuayb as’dır. Kendisi Hz.İbrahim’in torunlarındandır. Kuran’da adı geçen Şuayb as aynı zaman da Medyen ve Eyke halkına gönderilmiş bir peygamberdir. Zaten biz onu kavimler konusunda tanımıştık ama burada tekrar açıklamak hasıl oldu. Belki siz de benim gibi, bir kavim helak olunca diğeri doğuyor diye düşünüyor olabilirsiniz diye açıklamak istiyorum; Farkındaysanız bir yandan Musa Firavun ile uğraşırken, diğer yandan Şuayb Medyen ile uğraşıyor. Demek ki bu kavimler bir dönem içerisinde olabiliyorlar. Biri bitince diğeri başlamıyor. Hadi ayetlerle kıssaya devam edelim; ‘’ Şuayb, Musa’ya dedi ki, ücretli olarak, sekiz sene koyunlarıma çobanlık etmen şartıyla, Şu iki kızımdan birini, büyüğünü veya küçüğünü seninle evlendirmek istiyorum. Yapman şart olmamakla birlikte, eğer bu süreyi on yıla tamamlarsan, bu senin bir lütfün olur. On yıl şartını koyarak, seni zora sokmak istemiyorum. İnşallah, sen benim, sözünde duran, iyi huylu ve güzel muamele eden kimse olduğumu göreceksin. Musa as şöyle dedi: Söylediğin ve benimle ahitleştiğin konu, her ikimiz için de geçerlidir, sözümüzden dönmeyeceğiz. Sekiz veya oh yıldan hangisini senin için yerine getirirsem, bana herhangi bir güçlük çıkarılmayacak ve bir vebal de yüklenilmeyecek. Anlaşmamıza ve sözleşmemize Allah şahittir. Musa verilen süreyi doldurup ailesiyle birlikte yola çıkınca, Tur dağından bir ateş hissetti. Ailesine ‘Durun bir ateş hissettim. Ümit ederim ki size bir haber veya ısınmanız için bir parça getiririm’ dedi.’’ Ayetlere burada yine bir ara verip bu yola çıkınca yaşanılan olayları Şuara Suresinden anlattığımızı hatırlatmak isterim. Hani karısı hamileydi, hani soğuk bir kış gecesiydi, hani gittiği yerde Allah ile konuşmuştu ve Rabbi ona Firavun’a girmesini emretmişti. Hani sonra Musa, kardeşi Harun’unda onunla olmasını istemişti. Hani sonra birlikte Firavun’un yanına gitmişlerdi. Heh evet, sonunda hatırladınız dimi. Tamam işte bu kısım böylelikle bitiyor ve Efendimiz’e Musa olayını bizzat anlattığını bildirdiği ayetlere geçiyor. 44.ayette; ‘’Biz Musa’ya o emri vahyettiğimizde sen o olayı görenlerden değildin. Biz Musa’dan sonra da birçok ümmetler yarattık ve uzun zaman geçti. Sen Medyen halkından da değildin.’’ Burada Efendimiz’in gaybı öğrenmesinin Allah tarafından olduğunu açıklıyor. Bundan sonraki yaklaşık on ayet öğretme meselesi üstünde devam ediyor.
Taa ki, 56.ayete gelince yeni bir konuya başlıyoruz. Burada Efendimizin amcası Ebu Talip’in ölüm anında Efendimiz’in dua etmesiyle inmiş olan bir ayet karşımıza çıkıyor. Bu olaya kısaca değinelim. Ebu Talip azılı müşriklerdendi. Ölüm alâmetleri geldiği sırada Resulullah yanına geldi. “Ey amca! ‘Lâ ilâhe illallah’ de. Allah katında kendisiyle sana şehadet ve şefaat edeyim. Bu mübarek kelimeyi söyle” buyurdu. Orada bulunan Ebû Cehil ve Abdullah bin Ebî ümeyye: “Ey Ebû Tâlib! Abdülmuttalib milletinden yüz mü çevireceksin?” diye onu vazgeçirdiler. Efendimiz amcasına ısrar etmeye devam ediyordu. Nihayet Ebû Talib son söz olarak: ’Ben sana inanıyorum ama insanlar Ebu Talip ölümden korktu da iman etti desinler istemiyorum.’’ dedi. Efendimiz ikna edebilme umuduyla son kez; ”Yemin ederim ki ben, hakkında mağfiret dilemekten nehyolunmadıkça her halde Allah Teâlâdan senin için af ve mağfiret dilerim” buyurdu. Ve bunun üzerine nazil olan ayetlerden biri de Kassas Suresi’nin 56.ayeti oldu; ”Ey Muhammed! Sen sevdiğini doğru yola eriştiremezsin, ancak Allah dilediğini doğru yola eriştirir.” Bu ayetten anlıyoruz ki, birini kendi istek ve eğilimi olmadıkça- doğru yola getirmeye çalışmak bir noktadan sonra yararsızdır.
Geliyoruz Surenin son kıssasına. Kasas suresinin 76-86 ayetlerinde anlatılan Kârun kıssasında ise mal ve bilgilerle övünmenin, sadece anahtarlarını bile taşımanın kuvvetli bir ekibe zor geldiği hazinelerle gururlanmanın ve bunları kendi emeğiyle kazandığını sanmanın kötü sonucu açıklanmaktadır. Hemen kıssayı ayetlerle okuyalım, çünkü yine çok açık şekilde anlatılmış; ‘’ 76. Karun Musa’nın kavmindendi. O, gücüne dayanarak onlara zulmetmekteydi. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki sadece anahtarlarını bile güçlü kuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Halkı ona şöyle demişti: “Sakın şımarma! Allah şımarıkları sevmez. 77. Allah’ın sana verdiğinden âhiret yurdunu kazanmaya bak ve dünyadan nasibini unutma! Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de nisanlara ihsanda bulun. Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışma! Şüphesiz Allah bozguncuları sevmez.” 78. Karun, “Bu serveti bende bulunan bir bilgi sayesinde elde ettim” diye karşılık verdi.’’ Kavmi Karun’a öğüt verince o, onları reddederek ve kibirli davranıp öğüdü kabul etmeyerek böyle cevap verdi. Yani, Bu mal bana, kazanç yollarını iyi bilmem sayesinde verildi. Allah benden razı olmasaydı ve benim üstünlüğümü ve bu mala lâyık olduğumu bilmeseydi, onu bana vermezdi. Yüce Allah, onun bu sözünü reddederek şöyle dedi: O aptal mağrur bilmiyor muydu ki, Allah, ondan önceki nesillerden, kendisinden daha güçlü ve daha zengin olanları yok etmişti. Kıssanın içeriğinden ziyade benim hoşuma giden ayetler bu duruma halkın tepkisi olmuştu. 79.ayette diyor ki; ‘’Dünya hayatını arzu edenler dediler ki, ah ne olurdu Karun verilen gibi bizim de olsa’’ Sonra 80.ayette diyor ki; ‘’Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise dediler ki; Yazıklar olsun size Allahın sevabı iman edip iyi işler yapanlar için daha hayırlıdır.’’ Toplumdan gelen bu iki farklı yakarışın eftalliği tartışılmaz tabi ki ama 81.ayet bize daha güzel bir şekilde açıklıyor durumu; ‘’Sonra dün onun yerinde olmak isteyenler Karun’un halini görünce, Vay be demek ki Allah rızkı dilediğine seriyor ve sonra kısıyor. Allah bize lütfetmeseydi muhakkak bizi de batırmıştı.’’ Onların Karun’un sonunu görünce ders almaları ayetle bize anlatılıyor. Zaten Kuran kıssalarının tamamının amacı budur. İnsanlara ders verip, yanlış yoldan istekleri doğrultusunda çevirmeye çalışmak.
Kasas suresinin son bölümünde müşriklerin Rasûlüllah’a niçin inanmadıkları ele alınmaktadır. Buradaki ayetleri geçip 86.ayetteki ‘’Sen bu kitabın sana indirileceğini ümit etmiyordun. Bu ancak rabbinden bir rahmettir’’ ifadeye değinmek istiyorum. Peygamberlik görevi kişinin istemesine ve bu yolda gayret göstermesine bağlı olmayıp Allah’ın seçmesi, lütuf ve insanıyla verilen yüce bir görevdir. Nitekim âyette Hz. Peygamber’in de böyle bir ümit taşımadığı, böyle bir görev düşünmediği açıklanmıştır. “Sakın inkarcılara destek verme!” mealindeki cümle ile bunu takip eden son iki âyette Hz. Peygamber’in şahsında müminlere hitap edilip Allah’ın gönderdiği Kur’an sayesinde doğru ile eğri açıkça belli olduğu için müminlerin, yanlış yolda giden inkarcılara destek olmamaları, Allah’ın birliğine imanda sebat etmeleri; şirk içinde yaşayıp ölenleri ümitlendirerek yollarının doğru ve kurtarıcı olduğu kanaatini verecek söz ve davranışlardan sakınmaları İstenmektedir.
İşte bir sure daha böylelikle bitmiş oluyor ve biz yarına Ankebut Suresi için yeniden buluşuyoruz. Rabbim öğrenmeyi nasip ettiği ilimle amel etmeyi nasip etsin.
Sadakallahulazim.