بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Bu mübarek sûre Mekke’de inen sûrelerdendir. Mekki surelerin genel özelliği olarak, inanç konusunu ele alır ve iman akidesinin üç esası olan “Allah’ın birliği, peygamberlik ve öldükten sonra dirilme” konularına ağırlık verir. Mushaftaki sıralamada otuz birinci, iniş sırasına göre elli yedinci sûredir. Bu sure 12-19. ayetlerinde, oğluna verdiği tavsiyeleri zikredilen Lokman as’ın hürmetine bu adı almıştır. Gelin bir de konu ayrımına bakalım;
1-11: İnananların özellikleri ve mükafatları
12-19: Lokman as’ın oğluna nasihatları
20-25: İnkarcıların aşırılıkları ve Efendimize telkin
26-34: Allah’ın dünyadaki mucizeleri ve dünya hayatının sonu
Lokman Suresi, hikmetli kitabımız Kuran’ı anarak başlar. Daha sonra da tüm bu alemlerin Rabbinin bir olduğuna dair deliller getirir. Bu geniş âlemdeki.eşsiz kudretin ve harikulade yaratmanın delillerini gösterir. Göğü ve yeriyle, ayı ve güneşiyle, gündüzü ve gecesiyle, dağları ve denizleriyle, dalgalan ve yağmurlarıyla, bitkileri ve ağaçlarıyla ve Allah’ın birliğini ve kudretini gösteren kişinin girebileceği diğer delilleriyle, uyumlu, sağlam ve muntazam yaratılmış olan bu geniş kâinattaki delilleri gösterir. Bunlar, kişinin kalbini büyüleyen ve aklını hayrete düşüren ve insanın karşısında. O Yüce Yaratıcının gücüne teslim olmaktan başka hiçbir şey yapamayacak şekilde apaçık duran delillerdendir. İlk kategoriden bahsettiğimiz bu paragrafı birkaç ayetle özetlemek gerekirse, ben size 6 ve 7.ayete dikkat çekmeye davet edebilirim; ‘’ İnsanlardan öyleleri var ki, bilgisizce, Allah yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş lâfı satın alır. İşte onlara alçaltıcı bîr azap vardır. Ona âyetlerimiz okunduğu zaman, sanki bunları işitmemiş, sanki kulaklarında ağırlık varmış gibi büyüklük taslayarak yüzçevirir. Sen de ona elem verici bir azabın müjdesini ver!’’ Yani, dünyada maddî haz ve mutluluktan başka gayeleri olmayan insanlar, başkalarını da bilgisizce Allah’ın yolundan saptırmak, alıkoymak, boş şeylerle uğraşmak maksadıyla akıl ve bilgi temeline dayanmayan anlamsız, içi boş sözlere (veya bir yoruma göre) çalgılı eğlencelere kendilerini kaptırır, hayatın gayesini bunlardan İbaret görür, bunlara para harcar; bunları konuşup bunları dinlerler; Allah’ın hikmetli, anlam yüklü ve dolayısıyla kurtarıcı âyetleri kendilerine okunduğunda ise büyüklenerek bunlara kulak tıkayıp sırt çevirirler. Böylece bu ayetle inançlı ve inkarcı kesimler arasındaki temel bir mantık ve zihniyet farkı ortaya konmaktadır.
Surenin ikinci konu grubu sureye adını veren Lokman hekim’in nasihatleridir. Bu nasihatlere değinmeden önce bir Lokman Hekimi tanıyalım. Onun bir nebî veya velî olduğu ihtilâflı; ancak çoğunluğun tercihine göre hakim yani önemli bir şahsiyet. Kur’ân-ı Kerîm’de Lokman adı iki yerde geçer (Lokman, 31/12 ve 13). Lokman için bu ihtilaflar dışında birçok da rivayet vardır. Mesela onunla ilgili olarak sadece oğluna öğütler verdiği bu ayetler yok. Aynı zaman hikmetli sözler söylediğine dair hadisler,ve atasözleri ile kıssalar naklettiği arap şiirleri de mevcut. Lokman’a bu kıssalar dolayısıyla Arapların Ezop’u (Aesopos) denilmiş, Avrupa’da Ezop’a atfedilen bir çok nükteler Lokman’a isnat olunmuştur. Batılı yazarlar Lokman’la ilgili kıssaların sonraki devirlerde Ezop’unkilerden kopya edildiğini ileri sürerler. Bu konuda karşılaştırmalar ve örneklere de yer verip eski gelenekte Lokman, hakîm, hatta peygamber bir kimse olarak tanınırken; sonraki devrede artık köle, marangoz haline sokulduğunu eklerler. Bütün bunlar arasında Lokman’ın, Âd kabilesinden olmakla bu kabîleye Sodom gibi günahkârlığı dolayısıyla kuraklık cezası verildiğinde, onun da dahil olduğu bazı kimseler yağmur için dua etmek üzere Mekke’ye gittikleri bilgisi de rivayetler arasında. Yani anlayacağınız, yine rivayet çok. Yine ihtilaf çok. Bizim ise bu kadar bilgi arasında bizim anlamamız gereken şey, Lokman’ın Kuran’da bahsedilen hikmetli bir kişi olduğu ve oğluna öğütlerinin de dikkat edilmesi gereken noktalar olduğudur. Şimdi isterseni oğluna nasihatlerine bakalım. Sure zaten kısa olduğu için mealini de tekrar etmiş olmak adına öğütleri tek tek yazmak istiyorum.
13. Lokmân, oğluna öğüt vererek: Yavrucuğum! Allah’a ortak koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür, demişti.
14. Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını emrettik. Çünkü anası onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. Önce bana, sonra da ana-babana şükret diye tavsiyede bulunduk. Dönüş ancak banadır.
15. Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin. Bana gelenlerin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz ancak banadır. O zaman size, yapmış olduklarınızı haber veririm.
16. “Yavrucuğum! Yaptığın iş, bir hardal tanesi ağırlığında olsa da bu, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yer de bulunsa, yine de Allah onu getirir. Doğrusu Allah çok lütufkâr, her şeyden haberdardır.”
17. “Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeğe çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeğe değer işlerdir.”
18. “Küçümseyerek insanlardan yüzçevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünen kimseleri asla sevmez.”
19. “Yürüyüşünde tabiî ol, sesini alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini eşeklerin sesidir.
Surenin Lokman as’a ayrılan bölümünde aslında anlamayacağımız hiçbir şey yok. Bu kısımlar arasında üzerinde durulan noktaların sırasına dikkat edilebilir. Mesela önce Allah’a şirk koşma demesi, bunun dikkat edilmesi gereken ilk husus olduğu anlamına geliyor olabilir. Ha keza dünyalık dikkatlerin ikincisi anne babaya iyi davranmaktır. Allah’a minnettarlıkla ana babaya minnettarlığın birlikte emredilmesinin sebebi, Allah’ın insanı var edip onu nimetleriyle rızıklandırması, ana babanın da insanın hem dünyaya gelmesine vesile olması hem de hayatının en zayıf dönemlerinde, çocukluğunda, hastalığında ona kol kanat germesi, yetiştirip büyütmesi, beslemesi ve eğitmesidir. Lokmân’ın oğluna yönelttiği bu öğütler de Allah’ın ona verdiği hikmetin meyveleridir. Kuşkusuz insanın yaptığı her şey -ne kadar saklanırsa saklansın- Allah’ın mutlaka onu bildiği, dolayısıyla onun hesabını soracağı İnancı ve bilinci ile bundan doğan sorumluluk duygusu ve kaygısı ahlâkî hayatın temelidir. İnsan tüm hayatı boyunca bu ahlaki değer üzerine hayat sürerse, o zaman ahiret mutluluğunu elde etme şansı yakalayabilir. Bu kısımı geçmeden önce benim merak edip araştırdığım bir şeyi de sizinle paylaşmak istiyorum. Birçok teşbih gördüğümüz Kuran’da, -ki hiçbirinin sebepsiz olmadığını da gördük- neden Lokman as oğluna nasihat etmiş? Yani bir vukuatı yahut bir isyanı yahut bir yanlışı mı olmuş. Yani bunun bir nüzul sebebi var olabilir mi? Buna cevap veren tek isim Mevdudi idi, bu yüzden sözlerimde kaynak olarak onu kullanacağım. ‘’O bu öğüdü oğluna verdi ve herkes bilir ki hiçkimse kendi öz oğluna karşı samimiyetsiz olamaz. Bir kimse başkalarını aldatabilir. Onlara iki yüzlü davranabilir fakat hiç kimse en aşağılık biri bile olsa kendi öz çocuklarını aldatmaya yanıltmaya çalışmaz.’’ Yani Mevdudi’ye göre, oğlunun rolu daha çok baba-evlat ilişkisinde bağdır. Bundan başka bir cevap bulamadığım için de buna inanmak zorunda bırakıldım. Açıkçası gayet hoşuma giderek de inandım yani.
Her neyse geçiyorum üçüncü konu grubumuza. Burada her surede karşımıza geldiği gibi inkar eden insanlar grubu karşımıza geliyor. Zaten konu dikkatle incelendiğinde görülür ki, bu sure, İslâm’a daveti önlemek ve bastırmak için zulmün başladığı ve bu amaçla her türlü entrikanın devreye sokulduğu ancak şiddetin zirvesine ulaşmadığı bir dönemde indirilmiştir. 20 ile 25. ayetleri bu bilgi doğrultusunda okumak isabetli olacaktır. Buradaki ayetler anlaşılır olduğu için değinmeyi düşünmüyorum ama göz aşinalığı için sevdiğim bir ayet alıntılayabilirim; ‘’İnkâr edenin inkârı seni üzmesin. Onların dönüşü ancak bizedir. İşte o zaman, yaptıklarını kendilerine haber veririz. Allah kalblerde olanı şüphesiz çok iyi bilir.’’ Ayetin başındaki teselli edilen kişi şüphesiz Efendimizdir. Hep söylüyoruz ya, Efendimiz peygamberlik dönemi boyunca müslüman olmayan her insana ayrı ayrı üzülmüş ve kendini sorumlu tutmuştur. Bu yüzden Kuran’ın neredeyse her suresinde Efendimiz’e teselli edici ayetler görebiliriz. Bunu şöyle düşünmelisiniz, sureler belli zamanlarda indiği için, bir anda bir gece aniden gelmediği için bu teselliler zaman içerisinde ihtiyaç haline gelmiş olabilir. Mesela biz birkaç surede arka arkaya bu tesellilere rastlayınca, sürekli halde önümüze gelmesine şaşabiliyoruz ama surelerin iniş tarihleri arasında aylar hatta belki yıllar oynuyor. Tam burada Kuran’ın uzun bir sürece yayılarak indirildiğini hatırlamak gerekir.
Surenin sonuna doğru gelirken çok sevdiğim bir ayet olan 27.ayeti de yazmak istiyorum. Bu ayetin tefsirine girdiğimizde anlamak çok daha kolay, bu yüzden Sabuni tefsiriyle yazıyorum; Eğer yeryüzünde bulunan bütün ağaçlar kalem yapılsa, Deniz, bütün genişliğiyle mürekkep olsa, yedi deniz de ona katılsa ve bunlarla, Allah’ın büyüklüğü, yüceliği ve sıfatlarını gösteren kelimeler yazılsa, o kalemler ve denizler yok olup biter, fakat Allah’ın kelimeleri bitmez. Çünkü ağaçlar ve denizler tükenir, Allah’ın kelimeleri ise sonsuzdur. Kurtubî şöyle der: Yüce Allah, göklerde ve yerde olanları insanların emrine verdiğini ve nimetlerini tamamladığını anlattıktan sonra, şuna dikkat çekti: Eğer ağaçlar kalem, denizler mürekkep olsa, bunlarla, Allah’ın birliğini ve gücünü gösteren harika sanatları yazılsa, o harika şeyler bitmez.
Ve Lokman Sûresi, Allah’ın ilminin ve kudretinin kusursuzluğunu özetleyen ve ilâhî bilgi ile insan bilgisi arasındaki büyük farkı gösteren ifadelerle son bulmaktadır. Buna en güzel örnek olarak 33 ve 34.ayetleri inceleyebiliriz. ‘’Ey İnsanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Ne babanın evlâdı, ne evlâdın babası nâmına bir şey ödemeyeceği günden çekinin. Bilin ki, Allah’ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan, Allah’ın affına güvendirerek sizi kandırmasın.’’ Yani, “Bir kimsenin arkadaşı, lideri, manevi mürşidi… vs. ile olan ilişkisi, anne baba ile çocuklar arasında varolan ilişki kadar yakın ve sıkı değildir. Fakat diriliş günü baba ile oğul bile birbirine yardım edemeyecektir. Baba öne atılıp oğlunun günahlarına karşılık kendisinin cezalandırılabileceğini söyleme cesaretini bulamayacak; oğul da babasının yerine cehenneme kendisinin gönderilebileceğini söyleyemeyecektir. Baba ile oğul birbirine yardım etmezken bir kimse orada başka biri için bazı şeyler yapabileceğini nasıl umabilir? Bu dünyada başkası uğruna ahiretini heba eden yahut başkalarına bağlanarak, sapkınlık ve günah yolunu seçen şahıs aptalın ta kendisidir. Yine bu ayette müfessirlerin genel olarak ‘’Aldatıcı şeytan’’ diye çevirdikleri El Garür kelimesi aslında Arapçada sadece aldatıcı anlamına gelir. Buna göre aldatıcı dediği kimse bir insan da olabilir. Biz bunu, dünyada insana Allah’ı unutturacak her türlü oyalanma malzemesi diyebiliriz aslında. Ve ayetin sonundaki ‘’Allah’ın affına güvendirerek kandırmasın’’ ifadesi benim yutkunamadığım yerdir. Bu ayeti zaten çok sevdiğim için bana sayfalarca anlat deseniz, doymam. Ama özetle söylemek isterim ki, şeytan insanı sadece günaha çekerek kandırmaz. Günaha bir kere alıştırdıysa, tövbeyi size oyuncak ettirir. Sürekli size tövbe kapısının varlığını ve açık olduğunu hatırlatır. Siz de bunu her seferinde bir rahmet, bir merhamet olarak görürsünüz. Evet, Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir ancak Rabbimiz sürekli halde uyardığı şey tövbeyi yürekten değil dil ile yapıp sonra tekrar etmektir. Allah muhafaza bir süre sonra tövbenizin bir önemi kalmazsa ne olacak? Allah’ın rahmeti kadar azabı da büyük, bunu hiçbir zaman unutmayın. Allah’ın rahmetine güvenip dünyada keyfe keder yaşamak da şeytandandır, bunu da böylelikle öğrenmiş olalım.
İşte bir sure daha çok şükür ki bitiverdi, o halde
Sadakallahulazim.