Meal Okumaları 91 – Şems Suresi

Gönül Ayyıldız

Updated on:

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم


Şems sûresi Mekke’de inmiştir. Mushaftaki sıralamada doksan birinci, iniş sırasına göre yirmi altıncı sûredir. Kadir sûresinden sonra, Bürûc sûresinden önce nazil olmuştur. Üslubtan, bu surenin Mekke döneminin başlangıcında nazil olduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu surenin nüzul zamanı, Mekke’de Rasulullah’a muhalefetin şiddetlendiği dönemdedir. Sûrede bazı önemli kozmik varlıklara ve olaylara yemin edilerek İnsan tabi­atına hem iyilik hem kötülük eğilimlerinin verildiği bildirilmiş; bu eğilimlerini doğru kullanmayanların akıbetine örnek olmak üzere Semüd topluluğunun helak edilişi anlatılmıştır. Ayetlerin konu dağılımı ise şu şekildedir;

1-10: Kainat mucizelerinin zıt birliği
11-15: Semud kavmi ile risalet meselesi

Allah, sûrenin bu ilk bölümünde yedi şey üzerine yemin ederek, nefsini kötülüklerden temizleyenlerin mutlak anlamda kurtuluşa erdiklerini; şeytana uyup İslâm’a yüz çevirerek nefsini kirletenlerin ise, yine mutlak anlamda helâk olduklarını bildiriyor: “Güneşe ve aydınlığına, onu izleyen aya, güneşi ortaya çıkaran gündüze, onu örten geceye, göğe ve onu yapana, yere ve onu düzelten nefse ve onu şekillendirene, sonra da ona kendisi için iyi ve kötü olanı öğretene yemin olsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. Nefsini alçaltan ise hüsrandadır” Demek ki üzerlerine yemin edilen bu varlıklar da, yine üzerine yemin edilen insan iradesi de, yemine değen nimetlerdir bizim için. Evet bu yeminden anlıyoruz ki insana Rabbi tarafından verilen irade insanın yaratılışı kadar, yaratılış sonrası kendisine verilen biçim ve şekil kadar önemlidir. Çünkü sûrenin devamında insanın nefsini arındırması, ya da onu kötülüklere batırması gündeme gelecek. İşte bu iradenin işidir. İnsanın kendisini arındırıp temizlemesi veya pisliğe batırıp bulaştırması iradenin işidir. Ve bununla yine anlıyoruz ki Allah insanı kötü işleri yapmaktan kurtarmadığı gibi, onu iyi işler yapmaya da zorlamıyor. Çünkü bu Rabbin kanununa ters düşüyor. Daha önceki ayetlerde öğrendiğimiz gibi, Allah kullara toplu olarak doğru yolu göstermiş ve hepsine yapılarına göre çeşitli özellikler vermişletir. Bunlar dahilinde insan iradesini kullanacak ve iyiyi kötüden ayırt ederek amel edecektir. Bunun sonucunda Rabbimiz de onun bu hür iradesiyle seçtiği iyi işlerinden dolayı mükâfatlandırırken, kötü eylemlerinden dolayı da cezalandırmaktadır. Zaten kullar hakkında ceza ve mükâfatın söz konusu olabilmesi için, ya da insanın bu iki şeyle muhatap olabilmesi için irade şarttır. İradesiz ceza da, mükâfat da zulüm olur.

İkinci kısımda tarihten bir örnek olarak Semud kavmi verilmiş ve risaletin önemi vurgulanmıştır. Allah, Semûd kavminin helâkine sebep olan davranışlarını ve ilâhî azaba müstahak oluşlarını sûrenin ikinci bölümünde şu şekilde dile gdiriyor: “Semud kavmi azgınlığı yüzünden yalanladı. Hani içlerinde en azılı olanı, deveyi kesmeye kalkmıştı. Bunun üzerine Allahın peygamberi onlara: “Bırakın Allah’ın devesini, su içsin” dedi Semûd kavmi ise onu yalanladı ve deveyi kesti Rableri de işledikleri günahları sebebiyle azabı başlarına geçirdi ve orayı yerle bir etti. O, bu işin akibetinden korkacak değildir” Bu ayetlerin tefsirine girmeden önce risalet meselesinin bir üstünden geçelim. Allah (c.c.) her insana ilim ilhamı vermişse de, bu, hidayeti için yeterli olmadığından dünyaya peygamberler gönderilmiştir. İnsan hayır ve şerri yanlış felsefe ve ölçülere göre tayin ederek sapıklığa düştüğü için, Allah (c.c.) onların fıtrî ilhamına destek olmak üzere peygamberler aracılığıyla vahiy göndermiştir. Bunun nedeni, peygamberler insanlara, iyiliğin ve kötülüğün ne olduğunu açıkça göstersinler diyedir. Bunun bir örneği Hz. Salih (a.s)’dir. O, Semud kavmi için gönderilmiştir. Ama Semud kavmi kötülüğe o kadar batmıştı ki Hz. Salih’e karşı koyup O’nu yalanlamışlardı. İspat için Hz. Salih’ten bir mucize istemişlerdi. Onların bu taleplerine karşı Allah (c.c.) bir deveyi mucize olarak göndermişti. Ama buna rağmen onlar kötülüklerinden vazgeçmediler ve içlerinden en kötüleri olan birisi bu deveyi öldürdü. Bunun sonucunda da bütün kavim helak edildi. Ve farkındaysanız ayetlerde Semud kıssası anlatılırken hiçbir yerde Kureyş’e hitap edilmemiştir. Yani bu surede Kureyş’e hitaben, “eğer siz Semud kavmi gibi Nebi’yi yalanlarsanız onların sonuna uğrarsınız” denmemiştir. O dönemde Mekke’deki şartlar tıpkı Hz. Salih ve Semud kavminin içinde bulunduğu kötü şartlar gibiydi. Onun için bu şartlarda Semud kavmini kısaca açıklamak yeterliydi. Çünkü Mekke’deki vaziyet, tıpkı tarihteki Semud kavminin işaret edilen şartlarına uyuyordu. Ve ayetlerin tefsirine baktığımızda her biri anlaşılır gibi dursada tam anlamak mümkün değil. Bu konuda çok rivayet olsa da, şu deve ve su olayının en kuvvetli hali şu şekilde rivayet edilmiş; Semud kavmi Hz. Salih’e, “eğer doğruysan bir mucize göster” demişlerdi. Bunun üzerine Hz. Salih mucize olarak bir dişi deve getirmişti. Bu devenin, yeryüzünde ne isterse yiyeceğini, suların, bir gün onların hayvanlarına bir gün de bu deveye ait olacağını söylemişti. Eğer bu deveye dokunurlarsa kendilerine şiddetli bir azabın dokunacağını bildirmişti. Bunun üzerine onlar korkudan bir müddet deveye dokunmamışlardı. Ancak daha sonra Semud kavmi, asi ve kötü reislerini deveyi öldürmek için teşvik ettiler ve o da deveyi öldürdü.  A’raf suresinde bildirildiğine göre, Semud halkı deveyi öldürdükten sonra Hz. Salih’e, “bizi korkuttuğun azabı getir” dediler (A’raf 77). Hud suresinde şöyle denir: Hz. Salih onlara, “üç gün evlerinizde rahatça yaşayın, sonra azab gelecek. Bu öyle bir uyarıdır ki yalan çıkmayacak” dedi (Hud 65). Yani Allah’ın, dünyadaki padişahlar ve hükümdarlar gibi, harekete geçmeden önce sonucunun ne olacağını düşünmeye ihtiyacı yoktur. O’nun iktidarı herşeyin üstündedir. Allah, Semud kavminin taraftarlarının intikam alabileceğini düşünmekten de münezzehtir. Tüm bunlardan anlayacağımız üzere bütün inkârcıların durumları, mahiyet itibarıyla birbirinin aynıdır. Dolayısıyla, kendilerine mucizelerle te’yid edilmiş bir peygamber gönderilen sapık Semûd kavmi ile Mekkeli müşrikler ve sonra gelen inkârcılar arasında, davranış biçimi olarak, bir fark yoktur.

Elhamdulillah, bu surenin de sonuna geldik
Sadakallahulazim.

Yorum yapın