Sağımla dinlemediğim şeyi anlayamam, sağımla çiğnemediğim yemeğin tadını alamam, sağımla tutmazsam o poşeti muhakkak düşer, sağ ayağımı önce atmazsam evden çıkarken kesin başıma bir şey gelir. Ve hiç şüphesiz sağ tarafımla almadığım her karar muhakkak bir gün beni ya pişman ya mutsuz eder.
Bu özellikleri kendi kendime uydurmuş olabilirim, yahut sol kulağım az duyuyor diye her uzuvu sağdan geliştirmiş olabilirim. Yine de hoşuma gidiyor bu saçma şey. Beni ben yapan şeylerden biri olduğuna inanıyorum. Sadece ben değil tüm organlarım da buna inanıyor olacak ki, geçen gün gittiğim göz doktoru, sadece sol gözümün sorunlu olduğunu söyleyerek beni uzun bir süre gülmek zorunda bıraktı. Ne tatlı şey ama! 😀
Sonra eve gelip bunun neden olduğunu düşünmeye başladım. Kendimce bulduğum en mantıklın sebebi şimdi size anlatacağım; Kendimi bildim bileli hep tırnak yiyen bir çocuktum. Küçükken kıskanç çocuklar tırnak yer büyüyünce geçer dediler anneme, sevindi garibim. Belki doğruydu kıskançtım ama büyüyünce geçmediği de açıkça ortada. Neyse sonra annem baktı ki geçmiyor, kendince çözümler bulmaya çalıştı. İlk taktik eczaneden acı oje al. Yahu siz ki benim ellerime bir gün şeffaf oje sürmeme izin vermemiş, pastel boya ile boyadığımda bağırmış insanlarsınız. Benim ellerime bunu neden sürdünüz diye bağırasım gelmişti o an. Sonra bağırmadım tabi. Bağırmadım ama sinirden ojeleri kazımaya, onlar bitince de ata sporumu yapmaya devam etmiştim. Sonra ikinci aşama, kızmak. Annem babam hatta kız kardeşim bile her gördüğünde bağırıp, çek elini diye kızıyorlardı. Tabi bu da işe yaramadı. Çünkü ben bunu yaparken mutluydum! Evet ne var, iğrenç olabilir ama öyleydi.
Yıllar sonra tv’de Mehmet Ali Erbil saçma bir program yapmaya başladı. Sevgililerin arasında paravan, sorular sorarak tanışıyorlar falan. Hatırlarsınız işte. Programın son aşamasında, kırmızı püsküllerden oluşan bir aralıktan kız elini uzatıyor, adam inceliyor. Sonra adam uzatıyor, kız inceliyor. Ve bundan sonra da paravan açılsın mı diye karar falan veriyorlar. Annem ise en tiz sesiyle, bak bak görüyor musun, senin şu ellerini görseler kaçarlar diyip duruyordu. Ellerim çirkin değildi, biliyordum. Hatta tırnak yemeyen birçok insanın elinden çok daha güzeldi. Ama tırnaklarım o kadar yoktular ki, ellerime el demek biraz güçtü.
Sonra yıllar geçti ama ben tırnak yemekten vazgeçmedim. Sonra 23 yaşımın ağustos ayında, her şeyi sağ yanımla yaptığımı keşfettiğim bir gün sebebini aramaya başlayınca garip bir gerçekle yüzleştim. Yıllar önce sarı çiçekli koltuğumuzda, babam bize saatleri öğretmeye başladığında her sorduğu saati yanlış bilip bir güzel azar yiyordum. İlk bana öğrettiği için, benim yaptığım tüm hataları yapmayan kız kardeşim hilal ise, bu zaman zarfında saatleri çoktan öğrenmişti bile. Ben sinirden ve babamın bağırmalarında sağ kolumu dizimin üstüne koyup, sol tarafta olan babam ve hilale kötü kötü bakıyordum. Sonra ağlamamak için önce elimi, sonra elimin acısıyla tırnaklarımı ısırmaya başladım. Sonra da tırnaklarımı sinirden kopardığımı hatırlıyorum.
İşte o günden sonra bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmadı.
Özellikle ellerim.
Jaaa bu yazi bana beni hatirlatti…